BİR BOLU HİKAYESİ

Faruk Koçak

Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin Konya Büyükşehir Belediyesi katkılarıyla düzenlenen “Yazılacak Çok Şeyimiz Var” programında Bolu Gezisi’ne iştirak ettim.

Gece yarısı Bolu Merkezi’ne ulaştığımızda geçmişten hafızamda yer etmiş kar ve tipiden kapanan Bolu Dağı Yolu, yoğun bir araç kuyruğu, sis, soğuk ve hatıralar canlandı.

Bolu Şehri’ni en son zannediyorum 16-17 sene önce görmüştüm. Şehir merkezini, kaplıcasını ve Gölcük’ü gezmiş muhteşem tabiatına hayran kalmıştım. Bolu’ya her gidişimizde “Hayreddin Tokadi Hazretleri’nin Türbesi’ni” ziyaret ederdik. Kabrinin bulunduğu o huzur dolu tepe-orman bizleri dinlendirirdi.

…………….

Cumartesi sabah saat 9 00 da otobüsümüzle gezi programına başlayacağız. İlk hedef “Abant Gölü ve Göynük İlçesi”. Ben otobüse binmek üzere hareket halindeyim. Konakladığımız Polis Evi merdivenlerinden inmek üzere 9. Basamaktan ayağımı atmamla en aşağıya andezit taşlı zemine yıldırım hızıyla şuursuzca düşmem bir oldu. Sadece acıyla yerde bağırırken hatırlıyorum. Bir müddet sonra kendimi toparladım, acılar azaldı, Doktor Mustafa Güçlü Bey şuurumu ve durumumu kontrol ediyor kırık, çıkık görünmüyor. Neticede önemli bir kazayı basit hasarla atlatmaktan mutlu oluyoruz. Eşim mutlu ve şaşkın. Şükür duygularımız sonsuz…

Abant Gölü muhteşem. Orman denizinin ortasında nilüferleriyle bir tablo. Çevre düzenlemesi, yürüyüş parkurları, Tabiat Müzesi, sosyal tesisleri ile güzellikler bütünü… Sakin, bol oksijenli nefis bir atmosfer.

Göynük İlçesi beni çok etkiledi. Yıllar öncesi gördüğümüz Göynük’ten farklı idi ilçenin bugünkü hali. Geleneksel şehir dokumuza uygun sokak ve binalar, cephe sağlıklaştırma çalışmaları, yeni yapıların geleneksel karaktere uyum sağlama gayretleri, en önemlisi arazinin topoğrafik yapısına uygun, görsel kirlilikten uzak, yapılaşmanın sürdürülmesi. Ülkemizde bu tür yerleşim ve yapılaşmaya Safranbolu Evleri örnek olarak gösterilir. Ancak Göynük de bu konuda göz ardı edilmemelidir. Bu güzelliğe karşın şehrin bir ucunda yapımı devam eden “TOKİ ” binaları ise çevreye ne kadar  aykırı bir uygulama olduğunu adeta ilan etmektedir. Göynük’ü özel yapan esas husus ise, Fatih Sultan Mehmet Han’ın Hocası Alim, Mutasavvıf Akşemseddin Hazretleri’nin Türbesi. Türbe ve çevresi çok güzel düzenlenmiş. Meydan kalabalık ve hareketli. Ziyaretçi yoğun. “Gazi Süleyman Paşa Camii ve Hamamı” ilk Osmanlı eserlerinden halen halka hizmete devam ediyorlar.

Göynük dönüşü uğradığımız “Çubuk Gölü” güzel ve özel bir yer. Kullanılmayan “Yel Değirmenleri” var. Ancak bakımsız, çevrelerinde silahla atış talimi yapılmış. Her çapta tabanca ve tüfek boş kovanı bolca bulunuyor. Bu duyarsızlığa ve üzülmemek mümkün değil.

Yedi Göller Bölgesi Bolu Merkezine (42)km mesafede. Yolu oldukça virajlı. Ancak yoğun bir çalışma var. Göllerin bulunduğu alan hakikaten muhteşem. Ormanın heybetli ağaçlarının arasından sanki başka bir aleme adım adım inerek harikulade güzellikleri, su ile yeşilin koyun koyuna uyum içinde nasıl uyuduklarını görüyorsunuz.  Seyir terasından bölgenin güzelliklerini neredeyse kuşbakışı temaşa edebiliyorsunuz. Ama beni en çok etkileyen Kayın Ağaçları. Sibirya’da bolca yetişen, 8-10 çeşidi bulunan kayın ağaçlarının burada kaç çeşidi var bilmiyorum. Ama buradakiler heybetli, kalem gibi düz ve dik, göğe doğru yükselen muhteşem ağaç. Şifa kaynağı, ilaç sanayinde kullanılan, kabuklarının külleri dahi kıymetli kayın ağacı. Ortalama 700 yıl yaşayabilen, tarih boyunca Türkler tarafından kutsal kabul edilen uzun ömürlü ağaç. Ne kadar heybetli duruyorlar. Çevresindeki        “Sarı-Kara Çam Ağaçları” sanki kayın ağacıyla yarışırcasına dikeyine göğe doğru uzamışlar ama, kayın ağacının gölgesinden yine de kurtulamamışlar.

Aslında Bolu kayın ağacına benziyor. Ağacın insanlara faydaları, uzun ömürlü, dik ve heybetli duruşları, zulme karşı başkaldıran “Köroğlu” gibi bir kahramanı, mikrobun ilk defa varlığını dillendiren böylelikle insanların şifa bulmalarında önemli bir hareket noktası belirleyen cihan hükümdarı “Fatih Sultan Mehmet Han”ın hocası İstanbul’un manevi fatihi “Akşemseddin Hazretleri“ni, yaptığı uzun ömürlü hayırlı hizmetlerle gelecek nesillere yol gösteren Cumhuriyetin İlk Mimarlarından Mekteb-i Sultan-i Nefise (Mimar Sinan Üniversitesi) mezunu ilk sanayicilerimizden “İzzet Baysal“ı hatırlatıyor.

Şehir merkezini detaylı olarak gezme fırsatımız olmadı. Ancak modern yapılaşması, binaların mimari estetik kaygı ile inşa edilmesi, çevre düzenlemeleri hızla gelişen bir kent hüviyetinde olduğunu göstermektedir. Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz ve ekibinin gelişmenin hızlanması için ciddi bir gayret sarf ettikleri hissedilebiliyor. Allah’ın bu şehre bahşettiği tabiat güzelliklerini insanların hizmetine sunmak, düzenlemek, bakımını yapmak için özel çalışmalar, uygulamalar yapıldığını bizzat görmek çok güzeldi. Özel nilüfer çeşitlerini yeniden yetiştirmek, bebek meyve ormanı, kaybolmuş yöresel meyve ve bitkilerin yeniden üretimi için yapılan çalışmalar, çevre düzenlemeleri hafızamda yer edenlerden bazıları.

Bolu Şehri’nin önümüzdeki yıllarda daha çok aranan, merak edilen, cazibesi artan gezilesi, görülesi bir yer olacağı mutlaktır.

Bu güzel gezi programını düzenleyen Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi Başkan ve Yönetimine, Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ve gezi boyunca bizim kahrımızı çeken Yusuf Özdemir’e teşekkür ediyorum. Ayrıca Bolu’ya ayak bastığımız andan itibaren gurubumuzla yakinen ilgilenen Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz ve Başkan Yardımcısı İhsan Ağcan’a, ayrıca bizlere yol gösteren, bilgilendiren Kültür ve Doğa Derneği Başkanı kılavuzumuz Muzaffer Yıldırım Bey’e şükranlarımı iletiyorum.