Oktay Sarı yazdı...
Vural Kaya kitaplarının isimlerinin farklılığına alışkınız. Yer verdiği kelimelerin ta ötelerden beri kullanılageldiğini düşünürken "acaba böyle bir kelime var mıydı?" sorusunu da kendimize sormadan edemeyiz. Kelime oyunlarına sık yer veren yazarın buluş ve imgesel çıkışları arasındaki ustaca bağlantıları ise okuyucuya büyük keyif verir.
Hece Yayınlarından çıkan "Herkes Kontes" adını taşıyan küçürek öykü kitabı iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm ile ikinci bölüm arasında okuyucu tarafından keşfedilebilen bir ayrım ya da net bir ayraç mevcut değil. İlk bölümün başında Ahmet Uluçay'a ait olan "Yaşamın kendisi büyük bir öykücü aslında." cümlesi kitabın öykü olduğunu anlatıyor ki zaten Hece Yayınları da kitabı öykü serisi içine dâhil etmiş. İkinci bölümün başında Nikos Kazancakis'den "Sana söylüyorum patron, bu dünyada bütün olanlar haksız, haksız, haksız! Ben, ufacık kurt, ben çıplak salyangoz Zorba, hiçbir şeyin altını imzalamıyorum!" cümlesi bir isyanı anımsatıyor ve sanki bu bölümün öyküleri de isyanla alakalı. Öykü dedikse bildiklerimizden çok farklı. Hani İngiliz dilinde "flash fiction", "short-short story" gibi adlandırılan, bizde de "minimal öykü", "küçürek hikâye" gibi karşılıklar bulan türden öyküler. Yani insan hayatından dondurulmuş kısa anlar, anekdotlar, içsel konuşmalar.
Klasiklerden Franz Kafka'nın Aforizmalar'ı veya çağdaş yazarlardan David Gaffney ya da Kathy Fish'in "short-short story"leri ile Vural Kaya'nın küçüreklerini dil bağlamında karşılaştırmak imkânsız çünkü minimalleri öne çıkaran esas unsur kelime ve ifadeleri çarpıştırmak ya da birbirine yaslandırmak. Çevirisinin tadı tuzu pek olmayabilir. Erzurumluya mozarella ya da İtalyan'a küflü peynir yedirmek gibi. Bu yüzden farklı iki dilde yazılan küçürekleri mukayese etmek yanlış olabilir. Ama Vural Kaya'nın kelime ustalığını takdir etmemek de ona yapılacak en büyük haksızlık olsa gerek. Örneklerine kısaca bakalım isterseniz:
Kitaba adını veren "Herkes Kontes" öyküsünde aslında gündelik hayatta pek kullanmadığımız bir ecnebi soyluluk unvanına atıfta bulunuluyor. Öyküdeki kişi kadına müstehzi konuşarak "Sen de haklısın herkes kontes tabii" derken hem bir kafiye oluşturuyor hem de "herkes" ile uyumlu olabilecek "prenses" yerine enderi nadirattan akla gelebilecek "kontes"i kondurarak kulağa daha eğlenceli bir tını tattırıyor. İşkillenen adama kadının "herkes kendi tapınağını cebinde taşır" demesi ise bu öyküden çıkarılabilecek bir aforizma.
Vural Kaya'nın kelimeleri çok yerinde kullandığı hikâyelerden biri de "Bir Haber Bile". Örselenmiş çocukluk, yağmalanmış gençlik ya da ruhun gönendirilmesi kavramları yerli yerine oturmuş. Okuyucuyu "bundan sonra ne gelecek?" diye heyecanlandırıyor.
"Güneş Getiren Adam" hikâyesi size "Güneş topla benim için"i, "üstüne hiç güneş doğmayan o adam" "üzerinde güneş batmayan imparatorluk"u hatırlatmıyor mu? Böylece zihin bir yerden bir yere zıplayarak keyifli anlar geçiriyor. Bu küçürek hikâyelerde sıkılmak diye bir mefhum yok, bol bol kelime oyunları var.
Tam bitti derken "koltuğa yaslanmak"tan mülhem "kontluğa yaslanmak" çıkıverir karşınıza. Kelime oyunlarının arasına gerçek hayattan sahneler giriverir. Ölmek için zehir bulan kişinin sahte zehir nedeniyle ölemeyişi, daha doğrusu iş işten geçtiği için ölemeyişi ve bundan sonra acı zulüm yaşayacak olması okuyucuyu sevindirmeli mi üzmeli mi, buna kimse karar veremez. "Dayı" diye hitap edilen kişinin kendisinin profesörlüğüne vurgu yapması da gerçek hayatın içinden acı bir hikâye değil mi?
Evet, bugün zaman zaman gerçeklerden biraz uzak ama tamamen gerçek dışı değil, bizi yormayan, imgeselliğin imkânlarıyla düşünme mekanizmasına selam veren kurgulara ve hayal-gerçek arası düşüncelere ihtiyacımız var. Şiir gibi olmalı ama şiir olmamalı, hikâye olmalı ama sıkmamalı, yerebilmeli ama üzmemeli, germeden heyecan vermeli. Bunun için Herkes Kontes iyi bir başlangıç olabilir.
herkes kontes
Vural Kaya
Hece Yayınları
2025
Ankara
Kaynak: https://www.kitaphaber.com.tr/herkes-kontes-bir-sairin-kucurek-oykuyle-imtihani-k7375.html