TYB Konya Şubesi’nin düzenlediği 4-5-6 Temmuz tarihlerinde gerçekleşen “Sivas Divriği Gezisi” nice güzelliklere sahne oldu.
Kale Camii, Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi, Şifahiye Medresesi, Ulu Camii, Buruciye Medresesi, Sivas Kalesi, Gök Medrese, Subaşı Hanı, Behrampaşa Hanı, Şemsettin Sivasi Türbesi ve Sivas Arkeoloji Müzesi, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Divriği’deki bazı tarihi konakları ziyaret, bu zarif kültürel gezinin önemli duraklarından bazılarıydı.
Seyahatler bize çeşitli imkânlar sunuyor. Bilgiye, görgüye, fikriyata, muhtelif dünya hallerine (yaşadığımız yerlerden, tükettiğimiz hayallerden öte) türlü görüntülere, gizli aşikâr mesajlara; dünyevî-uhrevî (belki de döner) kapılara, açık pencerelere, müjdeli ümitlere zemin hazırlıyor.
Uzak yakın tarihten, günümüzden binbir hikâye, Ebedî Türk Devleti, temeller kökler, Selçuklu izleri, Cumhuriyet Türküsü, Kahramanlar Geçidi, Varlığın Aşkın Sanatın kalpleri ısındıran şiiriyeti; direniş diriliş istiklâl şarkıları, İlahî Nizam’ın sesi, gönül davetleri…
Taşın toprağın, aşkın konuşturan, lal eden, bülbül eden lisanı. Kaynaşan diller, birleşen eller. Müphem varlığını küçülterek esas hayatın, Aslî Varlığın kimde olduğunu idrak ederek imzalarını gizleyenler ve ölümsüzleşenler; kalbin seyahatleri.
Ziyaret duraklarımızdan biri olan Atatürk ve Kongre Müzesi, unuttuğumuz bir maziyi, geldiğimiz uzun meşakkatli yolu hatırlatıyordu.
Destansı kahramanlarımız yanında, İstiklal Harbinde, kurtuluş için kadın erkek hep birlikte mücadele etmişlerdi.
Nitekim Millî Mücadele döneminde Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Reşit Hanım Sivas’ta “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”ni kurmuştu.
Kuvayı Milliye’nin muharip kadınları Kara Fatma (Fatma Seher), Nene Hatun, Gördesli Makbule, İzmirli Ayşe Hanım, Nezahet Onbaşı ve niceleri erleriyle omuz omuzaydı. Kadınlarımız sadece mitinglerde değil, cephede de savaşmışlardı.
Gönül sayfasını süsleyen, yeraltı ve yeryüzü güzelleri daima yanı başımızdaydı.
İçlerinden biri de, Halvetiyye tarikatının Şemsiyye(Sivasiyye) kolunun kurucusu, şair, âlim Şemseddin Sivasi Hazretleriydi.
TDV İslam Ansiklopedisinde, Hasan Aksoy tarafından yazılan makaleye göre, “İstanbul’da medrese tahsili görmüş ve müderrislik yapmaya başlamıştı. Bir gün müderrislerin ilim haysiyetine yakışmayacak tarzda yardakçılık yapmalarına rağmen kazasker tarafından aşağılanmalarına şahit olmuş, bu duruma çok üzülerek müderrisliği terk etmişti. Hz. Peygamberin sünnetine uymak arzusuyla, yaşlı haliyle III. Mehmet zamanında Eğri seferine de katılmıştır.”
III. Mehmed’e nasihatlerinden biri: “Her makama dindar, adaletli ve doğru kimseler tayin et!”
Bilge kişiden, yabancısı olmadığımız; günümüzün derin hastalıklarına dair bazı işaretler… Fark etmesek de siyasetin değer biçen, kuleler diken, baş kesen durumu. Kutsanmış politika, hizmette yer değiştirme, kulluğun bir pul etmeyen modern hali. Siyaset(çin)in çevresinde çemberinde mahpus kalan sayılar.
Bu kısa ama latif gezi, bizi bir kez daha önemli bir soruyla, meseleyle ve müessif cevaplarla karşı karşıya getirmişti. Niçin bu vaziyetteyiz?
Babalar ile oğullar, dedeler ve torunlar, Selçukludan Osmanlıdan devraldığımız miras. Mimari eserlerdeki ihtişamı, müzik ve tenasübü, mutantan zekâyı görünce herhalde bir muhasebe gerekti.
Eserler yüzyıllar sonrasına da hitap ediyordu. Bu hayatiyeti, sesi nasıl kazanmışlardı, ne(reden) haberler veriyorlardı. Ve hüzünle karışık olsa da yüreği nasıl okşuyorlardı.
Âşık Veysel’in en sevdiğim eserlerinden biri, “Güzelliğin on par’etmez/ Bu bendeki aşk olmasa”… “Aşk imiş her ne var ise âlemde” buyurur Fuzûlî.
Hayranlığımızı celbeden eserler, hep bu tutkunun, bağlılığın, İlahî Mevhibe’nin eseri. Bu bir terbiye, anlayış, derinlere, iç çeperlere nüfuz eden bir idrak, aklıselim kalbiselim zevkiselim, ihlas…
Ne var ki Mülkün Sahibi unutulduğunda Sanatçı/ Talebe/ Amele yolda kalıyor, bakış açısı yabancılaşıp, gönüller küçülüyor. Başka ayak izlerini takip ediyoruz artık, nereye yöneldiğimizi akıbetimizi bilmeden; maya bozuluyor. Ferdî ve toplumsal hikâyemiz tarihimiz değişiyor. Derin uykulardayız.
Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde inşa edilen Şaheser Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın Baş Mimarı Ahlatlı Hürrem Usta tevazuuyla, edebiyle büyümüştü mesela. …
Ulu Cami, Ahmet Şah tarafından, Darüşşifa ise eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştı; farklı bir yorumla kadın erkek dayanışmasının, birlik ve beraberliğin, barışın bir simgesi gibi de sayılabilirdi.
Divriği’yi kuşatan aşk çeşitlemesi, manevî atmosfer, şifahanedeki meslek incelikleri, tezyinattaki olağanüstülük, fışkıran cazibe göz ve gönül açıyordu.
Taşın, bedeniyle ruhuyla insanın, gölgelerin Tanrı’ya secdesi, Kur’an âyetlerinin bir başka tezahürü, Ra’d suresi 15. Âyet, İhsan Hadisi (Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmek), ilimlerin muâşakası, ille de matematik hendese…
Kalbin gözleri mevcuttu. Dinlemeli, Uyanmalı ve Ses vermeliydi…
Mutluluğu biraz da ruhun gezindiği yerlerde, istikamette, sevdalarımızda aramalıydı. Huzurla sükûnetle çerçevelenmiş saadetler letafet vardı.
Bir sevgi dokunuşuyla, otobüse de muhabbet sinmişti. Konuşmalara, hususî sohbetlere türlü isimler girdi, çeşitli vesilelerle anılıp, boy gösterdi.
Mezarları dağıtılmış kıymetini bilmediğimiz Selçuklu sultanları, Nesimî, Pir Sultan Abdal, İsmet Özel, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Âşık Veysel, Atatürk, Muhsin Yazıcıoğlu, Nuri Demirağ, Necmeddin Erbakan, Mikelengelo, Hüsniye tarafından benzetilen(!) Orhan Gencebay şarkısı ‘Bir garip âşığım uzay yolunda’, Şule Gürbüz, arada Fransız kalan polisiye gerilim yazarı Jean Christophe Grange…
Şehitler, sanatkârlar, edebiyatçılar, meçhuller, bilimin dansı, zehirli öyküler; hepsi arzın muhteşem hikâyesine karışıyordu. Acısı tatlısı elemi ve eylemiyle.
Ancak sevgiyle, aşkla, imanla, hayatımızı ve insanlık mücadelesini sürdürebilirdik.
***
Mühim bilgiler ve hoş söyleşmelerle bir esenlik havası içinde geçen güleryüzlü bu gezi için, Değerli Başkanımız Ahmet Köseoğlu ve yönetime, hocalarıma, kitap yüzlü arkadaşlarıma (Hatice Ünal Sarar, Atiye Tekelioğlu, Ümide Keş, Fatma Balkan, Sema Demirel, Fatma Şeyma Boydak ve Şeyda Boydak, Güzide Şimşir, Betül Özen, Süreyya Şimşekler’e) peşimi hiç bırakmayan Hüsniye’ye ve tüm katkıda bulunanlara teşekkür, saygı ve selamlarımla.
Eminim ki, aramızda bazıları herhalde mutlu/ mesut/ bahtiyardır.