Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi

Yunus Emre ALTUNTAŞ

Sadece Konya’nın değil milletimizin hafızasına kazınmış isimlerden biri de Tahir Büyükkörükçü Hocaefendidir. 1940’lı yıllardan vefat ettiği 5 Mart 2011 tarihine kadar milletimizin meşakkatli hayatının yükünü omuzlayan manevi önderlerden biridir. Konya’da başlayan bu manevi halka giderek genişlemiş ve tüm ülkeyi hatta Avrupa’daki göçmen Türkleri de içine alacak menzile ulaşmıştır. Büyükkörükçü Hocaefendi bugünün Türkiye’sini inşa eden perde arkasındaki önemli isimlerden biridir.

“Sultanü’l-Vâizîn” yani vaizlerin sultanı olarak anılan Tahir Hoca bu sıfatın hakkını veren coşkulu ve manevi iklimi yoğun sohbetleriyle yüz binlerce insanın irşadında rol oynamıştır. Elbette bu manevi iklimi akıl ile bilim ile izah etmenin imkânı yoktur. Tahir Hocanın hayatına bakıldığında hikmet-i ilahinin işaretlerini müşahede etmek mümkündür.

Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi, 1925 yılında Konya’da dünyaya gelmiştir. Babası, Körükçülerden Marangoz Mehmed Efendi, annesi ise Dülgerzadelerden Aliye Hanım’dır. Evin en büyüğü ve tek erkek çocuğu olan Tahir Hoca, ailesinin geçimine katkı sağlamak amacıyla Endazenin Mustafa Efendi adıyla tanınan ve ilmî yönü de olan bir kunduracının yanında çalışmaya başlar. Mustafa Efendi, ahilik anlayışının uygulaması olarak bir yandan küçük Tahir’e kunduracılık mesleğini diğer yandan da Kur’an-ı Kerim’i öğretir. Günlerin birinde küçük Tahir’e bir sayfalık dua metni verir ve “Evladım! Bunu ezberle!” der. Küçük Tahir, dua metnini birkaç kez okur ve hocasına geri verir. Hocası, “Evladım! Ben onu sana ezberle diye verdim.” deyince küçük Tahir, “Hocam! Ben verdiğiniz kâğıttaki dua metnini ezberledim. İsterseniz size ezbere okuyayım.” der ve başlar dua metnini okumaya. Bu da gösterir ki Tahir Hoca’nın hayatındaki Rahmani işaretler henüz çocukluk yaşlarında belirmeye başlamıştır.

Ortaokulun son sınıfında iken dinlediği Hacı İsa Ruhi Efendi’nin vaazından etkilenerek 1942’de resmî öğrenimini yarıda bırakıp ondan İslâm ilimlerin tahsiline başladı ve dört yıl sonra icâzet aldı. Bu sırada Hacıveyiszâde Mustafa Kurucu’dan hadis ve ahlâk; Müsevvid Bülbül Mehmed Efendi’den ferâiz; Hacı Hâkî Efendi’den Farsça; Hacı Haydar Efendi’den kıraat tahsil etti. Bu yıllarda Konya il merkezindeki mescitlerde vaazlar verdi. İleride ismiyle özdeşleşecek olan Kapu Camii’nde ilk vaazlarını askerden izinli geldiği 1949 ramazan ayının son günlerinde yaptı. Askerlik dönüşü vaazlarına devam ettiği sırada Konya’da bir vaazını dinleyen dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin talimatıyla Konya merkez vaizliğine tayin edildi (28 Şubat 1950).

Tahir Hoca 1960 ihtilalinde sıkıntılı günler yaşamış, ihtilâlle ellerine geçen fırsatı değerlendirmek isteyen cuntacılar “Bu adamın ipini ne zaman çekeceğiz?” diye ardından konuşmaya başlamışlardır. Buna rağmen vaazlarına hiç ara vermeden devam eden Hocaefendi’yi 1964 yılında Burdur’a sürgün ederler. Ancak Burdurlular yeni hocalarına sahip çıkmışlardır. Tahir Hoca, Üstâd Necip Fazıl’la İstanbul’da tanışır ve Üstâd kendisine 1965 seçimlerinde milletvekilliği teklif eder, fakat kabul etmez. Konya’ya müftü olarak döner. 1968 yılında İzmir’de verdiği bir konferans, siyasilerin çok dikkatini çeker ve adı Büyük Millet Meclisi’ne taşınır. İsmet İnönü, yaptığı bir konuşmada on dört defa “Konya Müftüsü” diyerek meclis kürsüsünde Tahir Hoca’yı hedef gösterir. Çok zor zamanlardır.

1973 yılında emekli olur. Hac veya umre için ya da konferanslar ve vaazlar için yollara düşer. Almanya, Avusturya, İsviçre ve Hollanda’ya kadar gider. 1977 yılında, mürşidi Mahmud Sami Ramazanoğlu’nun işaretleri ve icazetleri ile MSP’den milletvekili olur. Bu görevi de konuşmalar ve konferanslar için bir fırsat olarak değerlendirir. Ancak 12 Eylül darbesi birçok siyasi gibi onu da mahkûm eder. On bir aylık tutukluluk dönemi ve beş sene devam mahkemeler, Tahir Hoca Efendi’yi hem Haremeyn seferlerinden hem de konuşmalardan alıkoyar. Bu dönemde sadece ev sohbetleriyle yetinir.

1985 yılında hakkındaki davalardan beraat eden Hocaefendi 28 Şubat sürecine kadar vaaz ve irşad faaliyetlerine ara vermeden devam eder. 28 Şubat’ın acılı günlerinde tüm tehditlere rağmen Konya halkının ve milletimizin moralini yükseltmek için farklı ortamlarda ve televizyonlarda konuşmalar yapar. Bu faaliyetlerini vefatına kadar sürdürmüştür. Gerek memuriyet hayatında gerekse emekliliği sonrasında irşad hizmetini önceleyen, dergi ve gazetelerde yazsa da kürsüden yaptığı irşad hizmetinin yerinin kendisi için farklı olduğunu vurgulayan Büyükkörükçü, haftanın belirli günlerinde sabah ve yatsı namazlarının ardından veya cuma namazı öncesi yaptığı vaazlarında dinî kaynakların yanı sıra Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’den Şeyh Galib’e kadar geniş bir yelpazede atıflarla vaazlarına edebî bir boyut kazandırmıştır. Vaaz ve konuşmalarında tasavvuf içerikli şiirlerin yanı sıra modern dönem İslâmcı şairlerin şiirlerine de yer vermesi, Türkçeye olan hâkimiyeti ve etkili cümleleriyle geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmıştır. Ömrü mücadeleyle ve irşadla geçen Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi 5 Mart 2011 tarihinde 86 yaşında vefat etmiş, ertesi gün Kapu Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Üçler Kabristanı’na defnedilmiştir.

Ruhu şad, mekânı cennet olsun.