Hastane odasının loş sessizliğinde, babamın yanı başında “Tebeşir Tozlu Öyküler”in sayfalarını çeviriyorum. Kıymetli Ahmet Tarhan’ın kalemi, kaybolmuş çocuklukların, şehrin değişen yüzlerinin ve hafızamızda solmaya yüz tutmuş sıcaklıkların izini sürüyor. Bir zamanların tebeşir kokan sınıflarına uğrayan yolculuk, Konya’nın sokaklarında yankılanan samimiyetle birleşiyor; artık çoğumuzun sadece hatıralarda sakladığı o eski dünyanın kapılarını aralıyor.
Her bir hikâye, yağmur altında yankılanan duyuru kadar merak uyandıran, çarşı esnafının sabah telaşı kadar canlı, eylülün okul bahçelerine taşıdığı taze heyecan kadar içten. Tarhan, hem bireysel hafızamıza hem de bir şehrin toplu hatırasına dokunmayı başarıyor; kelimeleri, unutmanın eşiğine gelmiş duyguları yeniden canlandırıyor.
Bu kitabı okurken insan, kendi çocukluğunun tozlu raflarına eğiliyor; kaybettiklerini, unuttuklarını ve hep saklamak istediklerini yeniden buluyor. “Tebeşir Tozlu Öyküler”, geçmişe bir ağıt değil; aksine, o günleri hatırladıkça içimizi ısıtan bir teşekkür gibi.
Belki de en çok böyle zamanlarda okumak gerek: Kalbin akla galip geldiği, anıların kendini hatırlattığı, insanın kendini yeniden küçücük bir çocuğun gözleriyle gördüğü anlarda…
Ve ben şimdi, Aralık ayının ağır günleri arasında bu hastane odasında, babama şivlilik tadında kelimeler sunmak istiyorum; çocukluğun neşesini, şehrin sıcaklığını ve iyileştiren hatıraların o ince tılsımını…
#TebeşirTozluÖyküler 136 sf
Ahmet Tarhan