Sovyet ve Çin emperyalizmine karşı mücadele veren ülkücü Alihan Töre Saguni…
Başkanım, bu mektubumda Türkistanlı ülkücü Alihan Töre Saguni hakkında yazmak istiyorum.
Şöyle ki, Abdulla Kadiri’nin müze olan evini ziyaretimizle, Taşkent programımızın sonuna gelmiştik. Ancak, müze bahçesinde ayak üstü iki öğretim görevlisiyle yapılan sohbetimizde, Ceditçiler’in Ruslar’a karşı verdikleri mücadeleler anlatılırken, Taşkent’te medfun bulunan ülkücü Alihan Töre Saguni ve mücadelesi gündeme geldi.
Öğretim görevlilerinden Maksut Abdullayeva bize Alihan Töre Saguni’yi anlatınca, bir anda 1970’li yılların Türkiye’sine gittim. Siz de iyi hatırlarsınız başkanım, biz de o yıllarda hem de liseye devam ederken Rus emperyalizmine karşı mücadele verdiğimize inanıyorduk. Hatta o yıllarda yapılan yeminlerde “…ülkücü Türk gençliği olarak komünizme, faşizme, kapitalizme ve her türlü emperyalizme karşı mücadelemiz devam edecektir!” diyorduk.
Oysa bizden on yıllar önce, Azerbaycan’da ülkücü Ahmed Cevat örneğinde olduğu gibi, Doğu Türkleri yani Türkistanlı ülkücüler, Sovyet ve Çin emperyalizmine karşı çetin mücadeleler vermişler, bu uğurda zindanlara konulmuşlar, sürülmüşler, kurşuna dizilmişler. Kaldı ki biz, Batı Türklüğü’nün, daha doğrusu Anadolu Türklüğü’nün mücadeleleri ve onlara yapılan insanlık dışı muameleleri dinleyerek yetiştik.
Ancak başkanım, Taşkent’te sadece son iki yüz yılda, Doğu Türklüğü’nün vermiş olduğu mücadeleler ve onlara reva görülen hareketleri ve uygulamaları bir defa daha duyunca, Türklerin tarih sahnesindeki yürüyüşleri boyunca, töre gereği haksızlık karşısında susmadıkları, hayatları pahasına adaleti savundukları aklıma geldi. İlginçtir, bir tarih teorisine göre Hz. Nuh’un oğullarına yeryüzünü paylaştırmasıyla; Türklere düşen Balkanlar, Hazar –doğu ve batı-, Türkistan, Orta Avrupa ve Karadeniz’in kuzeyinde, Türkler hiç rahat yüzü görmemelerine rağmen Töreli duruşlarıyla hep var olmuşlar, kendilerini göstermişler.
Başkanım, isterseniz şimdi sözü Maksut hocaya bırakalım ve Türkistanlı ülkücü Alihan Töre Saguni’nin kim olduğunu öğrenelim. Maksut hoca bir çırpıda şunları anlatıyor: “Bugün, Taşkent’teki Şeyh Zeyniddin Baba mezarlığında metfun olan Alihan Töre Saguni, Özbek bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1884 yılında Rus işgali altındaki Batı Türkistan’ın (Kırgızistan) Tokmok kentinde dünyaya gelir. İlk eğitimini babası Molla Şakirhan’dan alır. 1902 yılında babası ve abisiyle birlikte hac görevini yapan Alihan Töre, eğitim için Mekke’de kalır ve üç yıl süreyle İslami ilimler yanı sıra, Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi öğrenir.
Öğrencilik döneminde siyasal bilgilere ilgi duyan Alihan Töre, 1905 yılında Buhara’ya geçer. Medrese eğitimini yeterli bulmayan Töre, kendi çabasıyla tıp, tarih, edebiyat, coğrafya ve şiir alanlarında özel dersler alır. Alihan Töre, aynı yıllarda Rus işgali altındaki Batı Türkistan’daki Ceditcilik hareketi ile tanışır. Bilindiği üzere, Ceditcilik hareketi modern eğitim ve bilimsel düşünceyi, Müslüman topluluklar arasında yaymayı amaçlayan bir akımdır. Alihan Töre bu doğrultuda dini, bilimsel ve modern bilgi terkibiyle medreselerde gençlere dersler vererek, milli şuur ve özgürlük duygusunun uyanmasına katkıda bulunur.
Batı Türkistan’daki faaliyetlerine 1930’lu yıllarda Doğu Türkistan’ı da ekleyen Alihan Töre, bu coğrafyadaki Uygur, Kazak ve Özbek toplulukları, siyasi ve kültürel olarak harekete geçirir. Öyle ki, Alihan Töre, 12 Kasım 1944 tarihinde kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı ilan edilir. Hem dini bir lider hem de siyasi bir lider olarak Alihan Töre’nin bu hareketleri, Türkler tarafından takdir kazanırken, Çin ve Sovyetler Birliği’ni rahatsız eder. Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin ömrü ne yazık ki uzun sürmez.
Alihan Töre’nin Özbek asıllı olduğu, Doğu Türkistan halkını Uygur bir liderin yönetmesi gerektiği söylentileri hızlıca yayılır. Zaten Çin, Doğu Türkistan’a bağımsızlık vermek istemiyordur.
Bu arada II. Dünya Savaşı sonrası Sovyet-Çin ilişkileri düzelirken, Doğu Türkistan Cumhuriyeti meselesinde Sovyetler, Çin yanlısı bir politika izler. Nitekim Alihan Töre, 13 Haziran 1946 günü mevcut durumu görüşmek üzere Sovyet Konsolosluğu’na davet edilir. Konsoloslukta alıkonulan Alihan Töre, Doğu Türkistan’dan kaçırılarak Özbekistan’a getirilir ve Taşkent’te zorunlu bir sürgün hayatı yaşamaya mecbur edilir. Sürgün süresince siyasi ve dini faaliyetlerine izin verilmez. Bu süreçte Alihan Töre en önemli eseri ‘Türkistan Kaygısı’nı yazar. Alihan Töre, 1976 yılında Taşkent’te vefat eder.”
Türkistan tarihine, bir çok kimliği sahip –siyasetçi, asker, din alimi, tarihçi, doktor, devlet başkanı- 91 yıllık zorlu ve çileli hayatında Sovyet ve Çin emperyalizme karşı verdiği mücadele ile adını yazdırmış ülkücü Alihan Töre Sağuni’yi kısaca anlattığı için, Maksut hocaya teşekkürümüzü bir borç biliriz. Alihan Töre’nin hayatından da anlıyoruz ki, milletine sevdası olanlara rahat bir hayat yok. Onlar çileye, sürgüne, göçlere, yalnızlaştırılmaya, ıstıraba ve üvey evlat muamelesine talipler. Ancak, Türk tarihi sayısız ülkücü Alihan Töre Saguni’lerle dolu olduğu gerçeği, göz ardı edilmemelidir.
Tarih boyunca, irili ufaklı 110 devlet kuran bir millette, Alihan Töre Saguni’ler biter mi?
Elbette bitmez.
Başkanım bu akşam, saatlerce sürecek Taşkent – Semerkant tren yolculuğu var.
Veyis Güngör
6 Eylül 2025