HÜZEYME YEŞİM KOÇAK'IN SARILMAK ROMANINI TAHLİL

Hüzeyme Yeşim Koçak, Sarılmak (Akçağ Yayınevi, Ankara 1011) adlı romanıyla Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) ve Akçağ...

Hüzeyme Yeşim Koçak, Sarılmak (Akçağ Yayınevi, Ankara 1011)adlı romanıyla Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM)ve Akçağ Yayınevi'nin, Türk edebiyatına yeni eserler ve isimler kazandırmak,Türk edebiyatına ve Türk kültürüne hizmet etmek amacıyla 2010 yılındadüzenlediği Roman-Hikâye ve Şiir (Kitap Dosyası) yarışmasında roman türündebirincilik ödülünü aldı.

Roman, dinamik, entrikası bol,hareketli bir olay romanı olmaktan çok; psikolojik tahlillerin ve bunlara bağlıduygu ve düşünce gelişiminin ön planda olduğu bir eserdir. Roman, bireysel veevrensel yapılardan oluşan iki paralel unsur üzerine kurgulanmış. Yüzey yapıdabeş kişilik bir ailenin, evin hanımının hastalığından kaynaklanan sıkıntılı,dramatik ve trajik hayatı, derin yapıda ise 1970'li yıllar Türkiye'sininsiyasi, kültürel ve toplumsal değişim sancılarının değişik toplumsal kesitleringündelik yaşantılarındaki ve bakış açılarındaki tezada dayalı olaraksergilenmesi vardır. Beş kişilik bir ailenin özel hayatı, bireysel hayatlarolarak sergilenirken; geri planda toplumsal bir yapı analizi deirdelenmektedir. O bakımdan bu romana hem psikolojik bir roman, hem detoplumsal değişim analizi olarak bakmak gerekmektedir.

Bir Anadolubeldesinde bir kömür madeni işletmesinde maden mühendisi olarak çalışan Aziz veTarık hem okul arkadaşı hem de iş arkadaşıdırlar. Tarık, annesi Cemile ve kızkardeşi Nergis'le birliktedir. Nergis'i görür görmez beğenen Aziz, onunlaevlenir. Bu evlilikten Cahide ve Nur adında iki kızları olur. Aziz,kayınvalidesi Cemile, karısı ve kızları ile birlikte bir aile olarak yaşarlar.Ancak Nergis'in hastalığı bütün bir aile hayatını huzursuz eder. Nur, Cemile veNergis ölür, Aziz, kızı Cahide ile kalır. Romanın özeti kısaca böyle. Şimdi deteknik tahliline geçelim.

Anlatıcı Tipi: Hüzeyme Yeşim Koçak, bu romanı nesnel tutumlu gözlemci anlatıcı tipikullanarak sunmaktadır. Yaşanmış bir hayattan faydalanılarak kurgulanmış birroman olup yazar, gözlem ve izlenimlerine ve belki de ayrıca okuma vedinlemelerine dayalı olarak bu romanı tertip etmiş. Aktarma yöntemi olarak daanlatma tipi egemendir.

Konu:Roman, genel özellikleri itibariyle psikolojik bir romandır. Yüzey yapıda beşkişilik bir ailenin hastalık olgusundan hareketle kader karşısında sınanması vehem dramatik hem de trajik olaylar karşısında duygusal gelişim süreçlerivardır. Mahiyeti bakımından derin yapıda ise 1970'li yıllarda bir Anadolubeldesinde; muhtemelen Tavşanlı'da bir kömür işletmesi çevresinde geleneksel,muhafazakâr, İslamî ve millî değerlere bağlı olan bir kesimle; batılı,alafranga, Avrupaî değerleri benimsemiş olan modernist kesim arasındakidüşünce, inanç ve yaşama biçimi çatışmalarıdır.

İzlek: Dünyanın geçici, maddi, yüzeysel ve haram olan değerlerine sarılmaarzusunun bir ihtiras haline gelmesi; ama kişinin bu arzusunu değişiksebeplerle gerçekleştirememesi onda trajik sorunlar doğurur. Bu da kişininhayatını kendi kendine zehir etmesi demektir. Halbuki ebedî olan İslam imanıkaynaklı değerlere sarılmak, sonsuz mutluluk için yeter sebeptir.

Ayrıca her türlüolumsuz şartlara ve durumlara karşı hayata sarılma, tutunma, yaşama direnci,ümit ve hayal duygularının kişiyi hayata sarılmaya sevk etmesi olgusu vardır.Bunun yanında acılar, olumsuzluklar, çaresizlikler karşısında bunu bir imtihanbilip sabırlı olmak, ruh terbiyesiyle insanî tekâmülün gerçekleşmesi gibi yanizlekler de sezilebilir.

Romanın izleklerinidesteklemek üzere yerleştirilen şu anaörge oldukça etkili ve vurguludur:

"Madenciler'detoprağın altı oyulup işleniyordu. Hayat da onları işliyor, belki asıl madenitemizleyip çıkarıyordu."(s.29)

Zaman: Olaylar 1970'li yıllarda geçer. Aşağı yukarı 15-16 yıllık bir nesnelzaman dilimini kapsar. Bu yılların seçiminin özel bir sebebi vardır. Zira herne kadar bizde yüzeyde, kabukta Avrupaileşme eğilimleri Tanzimat'ta başladıysada milletimiz bünyesinde toplumsal karşıtlık düzeyinde çatışmaya ve kamplaşmayadönüşmesi, 1970'li yıllarda daha hızla bir hâl almıştır. 1970'li yıllarda dinîve millî değerlerine bağlı olan muhafazakâr kesim, şehirlerde, üniversitelerde,bürokraside, siyasette, kültürde ön plana çıkmaya başladı.

Bu kesim uzunzamandan beri kamusal alana hâkim olan millî İslamî değerlerine yabancılaşmışmodernist kesimde rahatsızlık doğurdu ve bunları gerici, yobaz, takunyalı gibiaşağılayıcı nitelemelerle tavsif etmeye başladı. Yerli, millî ve İslamî olankesimle köksüz, taklitçi, batıcı, modernist kesim arasındaki bu karşıtlık,değişik düzlemlerde 1970'li yıllarda daha da ileri bir aşamaya gelmişti. Yazar,bu olguyu hem yaşamış hem de gözlemlemiştir. O bakımdan romanın böyle bir zamandilimini seçmesi konusu bakımından anlamlıdır.

Mekân: Romanda olayların geçtiği mekânın Anadolu'da Madenciler Beldesiadıyla bir kömür madeni işletmesi olarak seçilmesi de anlamlıdır. Zira burasıTürkiye'nin değişik yerlerinden gelen ve toplum yapımızın değişik toplumsal,kültürel ve ekonomik kesimlerini barındıran temsilî bir konuma sahiptir.Eğitim, kültür seviyeleri bakımından farklı kesimlerden oluşan bu işletmeçalışanları aslında bir bakıma küçük bir Türkiye örneği gibidir. O bakımdanseçilen mekânın temsilî bir değeri vardır.

Kişiler Kadrosu: Romanda esas itibariyle beş kişilik bir aile vardır.Maden mühendisi Aziz, eşi Nergis, kayınvalidesi Cemile, kızları Cahide ve Nur.Ailenin beşi de ayrı âlemdir. Bunlar acılı, ıstıraplı, çileli bir hayatıpaylaşırlar.

Merkezî Kişi: Romanda diğer kişilerin kendisine göre tavır ve konumaldığı, olayların büyük ölçüde kendi etrafında döndüğü kişi, Aziz'in hastakarısı Nergis'tir. Aziz, Cahide, Nur ve Cemile, romanda genellikle Nergis'egöre bir hayat yaşarlar ve onunla olan ilişkileri bağlamında ön plana çıkarlar.Yüzey yapıda merkezî kişi Nergis ise de derin yapıda aslında hastalık olgusudur.Bu aynı zamanda bir hastalık romanıdır. Hastalık âdeta kişileştirilmiştir.

Yapılarına Göre Tipler:

Yüceltilmiş Tip: Yazarın düşüncelerini, inançlarını, hareket ve yakaşımtarzını ve bakış açısını temsil eden kişi, romanda fazla öne çıkmasa da veli yada bilge diyebileceğimiz Mehmet Efendidir. Bu kişi, önemli bir yere sahip olanhalk bilgesi ya da maneviyat adamı tipidir. Modern zamanların maddeye dayalıboğuntulu havasında ruh huzuru ve maneviyat teneffüsü veren bir veli insantipine yer verilir.

Bu adam, kırmızıbenizli, bir ayağı topal, tek eli sarsak, bağrı açık, elinde baston, başındatakke, garip biridir. Yazarın bu tipi böyle çizmesinin özel bir anlamı vardır.Tasvir edildiği şekliyle bu veli tipinin dünyadan hiç nasibi yok. Maddebakımından fakir, ama mana bakımından zengindir. Üstü başı perişan, ama içdünyası zengin. Hayatı dünyaya kapalı, ama ahrete açık. Yazar, dünya ve ahirettezadını bu tasvir üzerinden de sergilemektedir. Mehmet Efendi, hayattan,eşinin hastalığından bunalan Aziz'in ruhunu okşayan sözler söyler. Güzel bir içlisanı vardır.

Aziz'in ona "amcasiz buralarda mı oturuyorsunuz?" sorusuna verdiği cevap, aslında onun dünyayla,maddeyle alakasını açıkça gösteren bir cevaptır: "Bizde mekân yok, makam çok".Görünen dünya maddesine bağlı olmama, cesediyle bu dünyaya bağımlı olmama amaruhuyla sonsuz makamlarda dolaşma özgürlüğü yine madde-mana tezadına dönüktür.Adı Mehmet olan bu mana erinin tek varlığı, canı, her şeyi Allah'tır. Yanidünyalık bir maddeye, mala sahip değildir. Bu anlamda sonsuz özgürdür. Dünyamalına bağlılık ve sahiplik, insanı esir eden bir şeydir.

Mana eri Mehmet'inhikâyesi de ilginçtir. Orduda astsubay olarak görev yaparken bir gün yoldaçamura batmış birkaç Kur'an yaprağıgörür. Derhal kaldırır, hemen o dakikada müthiş bir ateş içini kavurmayabaşlar. Dünya, mal, mülk, zevk, eğlence ve içindeki nefsanî kirler bir anda külolur. Allah'tan başka bir şey düşünmez olur. İşini kaybeder, karısı boşanır,sırtında deli yaftası, içinde volkan ve yollarda, ebediyet yollarında yürür.Sıradan insanların anlamadıkları, deli diye alay ettikleri bu şahıs, aslındavelidir. Delilikle velilik arasında ince bir perde vardır. Mana gözü açıkolmayanlar onu ayıramazlar.

Nihilist Tipler:

Romanda yüzeyde vekabukta batılılaşmayı temsil eden, millî ve dinî değerlerini kaybetmiş,Avrupaileşmeyi, çağdaşlığı tüketimde, eğlencede, nefis ve hevanın taleplerinegöre yaşamada, günah sevap, helal haram bilmemede görmüş olan bir kesim vardır.Bunlar, dindar olan Aziz'le alay ederler. Her türlü ahlaksızlığı yaparlar.

Mesela bunlardanbiri olan Tunç dinî ve millî değerlere kayıtsız, modernizme bağlı birisidir.Muhafazakâr değerlere bağlı olan kesimi yargılayan, aşağılayan, dışlayan,eleştiren bir tiptir. Aziz'le zaman zaman çatışırlar.

Muhafazakâr Milliyetçi Tipler:

Mütedeyyin Bir Aile Babası: Romanda Aziz, hem gelenekselanlamda dinî ve millî değerlerine bağlı muhafazakâr bir tip, hem de mensupolduğu milletini her anlamda kalkındırmayı, yükseltmeyi amaçlayan milliyetçibir tip olarak çiziliyor. Köylü çocuğudur. Osmanlı döneminin bakiyesi olan, köyhocalarının sıkça bulunduğu, dinine, kültürüne bağlı bir çevrede doğmuş,büyümüş ve çevreden edindiği kültürle şuurlanmıştır. Köyünden çıkıp yüksektahsil yapmış, meslek sahibi olmuştur. Sadece ihlas gayreti ve azimleyükselmiştir. İşinde başarılı olmuş ve sevilmiştir.

Bilgili, eğitimli,kültürlü, dinî değerlerine bağlı, aile sorumluluğu duygusuna sahip muhafazakârMüslüman bir Türk aile babasıdır. Yakışıklı, çalışkan, yetenekli bir madenmühendisidir. Fakat çalıştığı işletme çevresinde çevresi tarafından gerici,yobaz olarak yaftalanır. Çocuklarını kendilerini doğuran kültürün içindeyetiştirmeye, dünyalıkları ile beraber ruhlarını da eğitmeye çalışır. Çocuklarıyozlaşıp, ana kültür dokusundan uzaklaşmaması için etraftaki ithal malıkültürden kısmen de olsa korumaya çalışır. Onlara İslamî bilgileri öğretmeye,onların da kendisi gibi dinine bağlı mütedeyyin kimseler olması için çırpınır.

Necip Fazıl'ı, Büyük Doğu dergisini takip eder.

Aziz iki temel meselekarşısında sınav veren bir adamdır. Birisi karısının hastalığı karşısındasınanmak, diğeri de modernizmin saldırılarına karşı direnmek. Roman boyuncaAziz'in her iki alanda da sınavı başarıyla verdiğini görüyoruz. Karısınınhastalığından kaynaklanan bütün olumsuzluklara karşı sabırla, tahammülledayanmış, tam bir koca sorumluluğu içinde ona sonuna kadar destek olmuş.Modernizmin günaha, pisliğe, küfre, kötülüğe davet eden bütün ayartmalarınakarşı da hem kendisini hem de ailesini; özellikle çocuklarını korumayaçalışmıştır. Yeni zamanlar Müslümanının vermesi gereken mücadeleyi azim vekararlılıkla yürütmüştür.

Aziz'in bütün amacıhayatı İslam anlayışı doğrultusunda yaşamak, çocuklarını İslam terbiyesiyleyetiştirmek, modern hayatın birleşik güçlerine karşı mücadele etmek ve bumücadelede sadece Allah'a dayanmaktır. Kömür işletmesinin yaz kamplarınagitmez. Eğlencelere iştirak etmez, alkol almaz, ibadetlerini aksatmaz. İslamîhayat tarzını modernizme karşı direnerek sürdürme çabası verir.

Muhafazakâr Türk Kadını: Aziz'in kayınvalidesi Cemile ise daha çokgeleneksel dinî değerlere bağlı muhafazakâr bir Türk kadını olarak karşımızaçıkıyor.

Sabırlı, olgun, başıkapalı, namazında niyazında, geleneksel değerlere bağlıdır. "Bir dem süremeyenkızım!" dediği kızı Nergis'in hastalığından dolayı oldukça mutsuzdur. Nergis,onun sonuncu, nazlı, bahtı yar olmayan kızıdır. Torunu Nur'un ölümünden sonraüzüntüsünden Cemile de ölür.

Psikolojik Tip: Nergis, psikolojik bir tip olarak çizilmiştir.Çocukluğundan gelen bir hastalığı vardır. 15 yaşında zatürree olmuş,evlendikten sonra hastalanmış, kulakları ağır işitmeye başlamış, astımolmuştur. Aziz, kısıtlı geliriyle onu tedavi ettirmeye çalışır. Nergis,duygusal, nahif, genç bir kadındır. Hassas ruhludur.

Hastalık duygusunun hemkendi bünyesinde hem de çevresinde ne gibi olumsuz durumlara yol açtığıayrıntılı olarak sergilenir. Hastalık duygusunun ortaya çıkardığı düşünceler,yaklaşımlar, davranış biçimleri ve olumsuz etkileri ayrıntılı olarak tahliledilir. Buna göre hastalık karşısında bir bakıma sınanan Nergis, dramatik birhâl yaşamış, çok güçlü bir direnç gösterememiş, bocalamalar, ikilemler yaşamış,zayıf yaratılışlı bir psikolojik tip olarak işlenmiştir.

Hastalığı Nergis'itrajik bir hâle sokmuştur. Bir tarafta hayatı, dünyayı doya doya yaşamak,ailesiyle mutlu, güzel bir hayat yaşamak arzusu; ama öbür tarafta çaresizlik veonun adım adım ölüme götüren hastalığı gerçeği. Bu ikisi arasındaki çatışmadanNergis, bir teselli üretemez ve hem kendisine hem de çevresine mutsuzluk yayar.

Hayatı dolu doluyaşamak ister. Dünyevî eğlence ve zevklere temayülü vardır. Mesela baloeğlencelerine katılmak ister. Nergis, içinde bulunduğu toplumsal çevreninyaşama biçimine ayak uydurmaya çalışır. Fakat Aziz'in böyle bir yaşama biçiminehem parası yetişmez hem de dinî değerleri izin vermez. Nergis'in dünyaya dönükhafif, eğlenceli yaşama biçimine duyduğu arzuyla Aziz'in dengeli ve muhafazakâryaşama biçimi arasında zaman zaman çatışma çıkar.

Nergis,hastalığından dolayı, gençliğini dünyevî anlamda doya doya yaşayamamanınverdiği sıkıntıyla huzursuzdur. Bunalımlar geçirir, aileyi de huzursuz eder.Aile içinde yalıtılmış gibidir. Her eşyası ayrıdır, çocuklarını bile doğrudürüst sevemez. Genç yaşta ölümcül bir hastalığa tutulmuş olmasını bir türlükabullenemez, zaman zaman kaderine isyan eder. Trajik bir durum içindedir.Sürekli bir iç çatışma hali yaşar.

Çocuklarına annelik,kocasına kocalık yapamamanın ıstırabını çeker. Uzun hastalık dönemine dahafazla dayanamaz ve ölür.

Karakterler: Romanda Aziz'in kızları Cahide ve Nur, tipik boyutlarıyladeğil; karakteristik yönleriyle sergilenmişlerdir. Kendine has kişilikleri ilebireysel yönleri ön plana çıkarılmıştır. Bunların bireysel kişilikleri hemhasta olan anneleri hem de şefkatli babaları karşısındaki sınanmaları ilesergilenirler. Bu sınamadan Cahide bir ölçüde başarı ile çıkarken Nur başarısızolmuştur.

Cahide daha olgun, dine daha mütemayildir. Okumayı sever. Dinin dışkısmından çok içe hitap eden boyutunu önemser. Yatılı okula verilir. Balolara,danslara filan katılır ama bunlardan çok da haz almaz. Cahide, annesi hastaolduğu için normal günlük neşe ve eğlencelerinden bile fedakârlık yapar.

Nur ise daha hevaî, mini etek giyme derdindedir. Okumayla pek arasıyoktur. Ama o da annesinin hastalığından dolayı mutlu değildir. Üzüntüden büyükıstıraplar ve sıkıntılar yaşar. Annesinin hastalığı en çok Nur üzerinde etkisinigöstermiştir. Sinirleri bozulmuş, morali yıkılmıştır. Hırçın ve kinci olmuştur.Ergenliği zor geçer. Tırnaklarını yer, bedeninde sürekli kusurlar bulur.Ablasının yanında çekemez. Nur daha fazla dayanamaz ve intihar ederek ölür.

Kişilerin Ruhsal Boyutlarının Sunuluş Yöntemleri: Roman esas itibariyle psikolojikbir roman olduğundan yazar, roman kişilerinin iç dünyalarını, duygu vedüşüncelerini genellikle iç çözümleme yöntemiyle vermiştir. Bunun yanında içkonuşma, iç söyleşme ve bilinçakışı yöntemlerine de başvurmuştur. Meselabilinçakışı tekniğine şu örneği verebiliriz:

"Kukla insanlar,canlandırılmış gülüp eğleniyordu. Her şey basit ve boş gibi geliyordu. Yoksa"mutlu" gözüktüklerine göre anlamlı mıydı?

İştirak edemediğinian.la.dı. Aradığı başkaydı.

Ne bileyim birisigelsin, buz kesmiş ruhunu bir bebek gibi ihtimamla sarsın, "neren acıyor, canınçok mu yandı" diye sorsun.

Hayır istemez, hiçkonuşmasın sadece "sar....." (s.253)

Kurgulama Tekniği:

Romanın Adı: Romanın adı olan "sarılmak", aslında tek bir anlamboyutuna sahip değildir. Romanın içeriğine uygun olarak yüzey yapıda Azizailesinin hayata, dünyaya ve birbirlerine sarılması vardır. Derin yapıda ya daikinci paralel yapıda ise bütün insanlığın dünyaya mı ahirete mi; yanlış,geçici, maddi değerlere mi yoksa doğru, kalıcı, manevi, İslamî değerlere misarılacağı ikilemi ve bu ikilem arasındaki gidip gelmeler yer alıyor.

Kızlar, annelerininhastalığından dolayı hayata, dünyaya ve birbirlerine doya doyasarılamamaktadır. Nitekim bu durumu "Hayata sarılamayacaklardı.... Çoksarılasımız geldi, müsaade et, sarılalım anne" (s.175) sözleriyle dilegetirirler.

Kızların annelerineve dünyaya sarılma arzuları kuvvetle dile getirildiği gibi; Aziz'in büyük birolgunluk eseri olarak, hasta karısına insanî ve İslamî bir sorumlulukduygusuyla sarılma fedakârlığı da yine romanın izleksel anlamda anadamarlarından birini oluşturuyor. "Aziz karısına sarıldı, teskin etmeyeçalıştı" (s.104). Aziz karısını hastadır diye terk etmez. "Sevgi böylezamanlarda belli olur" (s.121) diyerek karısına en zor zamanlarında dahi nasılsarıldığını ifade eder. Karısına bakmak Aziz'i yormaz, tam tersine ona bütünbenliğini saran bir huzur verir.

Nergis,hastalığından dolayı kızlarına, kocasına ve başkalarına doyasıya sarılamazdı.Aslında burada sarılmak, yaşama sevinciyle dolu genç bir kadının hastalığındandolayı dünyaya sarılamamasının trajedisini ifade ediyor. Dünyaya sarılma arzusuvar ama fiziksel imkânlar buna el vermiyor. Hem hastalık hem de kocasının dinîdeğerleri buna izin vermiyor. Dolayısıyla romanın ana ekseni, bir yandan geçicidünya değerlerine, öbür yandan kalıcı, sonsuz ve hakiki olan ilahî, İslamîdeğerlere sarılma tezadı etrafında dönüyor.

Gerilim Unsurları:

İç Çatışma: Romandaki birçok kişide iç çatışmaya yer verilmiştir. Amaen vurgulu iç çatışma Nergis'tedir. Bu çatışma, Nergis'in hâli ile duygularıarasındadır. Nergis'in hastalığı ile hayatı doya doya yaşama ihtirasıarasındaki çatışma, romanda vurgulu biçimde öne çıkarılmaktadır. Buna şu örneğiverebiliriz:

"Aziz'de "hastalığıntekrarlayacak" saplantısı; kendinin de esasen doğuştaki, mezardaki korkusu....

Halbuki "başka zamanyok". YOK!

Vakit geçiyor,"gençliğini" hangi tarihte (!) yaşayacak? Emirlerle, gelecek kesipbiçmeleriyle; (kedisinden köpeğine kadar) hiç hazzetmediği birtakım insanlarınonu yönetmeye yeltenmesiyle, yönlendirmesiyle daha ne kadar uğraşacak?

Aziz'in her zamankiyaveleri. Elbette Aziz için her şey kolay. Direnmek, iradesini bilemek, yoluncagitmek. Çelik gibi maşallah. Kaşlarını çattı mı, herkesi her şeyi yerli yerineoturtur. Seçenek, ikinci, üçüncü şık; "fikirleri gibisi" yoktur.

Eksik, bir şeylereksik. İkisi de ayrı yerde.... Olmuyor Aziz, bir türlü "buluşamıyoruz."

Lakin hasta. Günebakalım. Tuvalet pahalı bir giysi, elde dikilse dahi. Baloya gidemeyecek yani.Sonra çocuklar büyüyor, masraflar. Borçlar harçlar." (s.33)

Sosyal Çatışma: Roman bir tezat üzerine kuruludur. Birbirine zıt ikidünya, iki hayat anlayışı, iki felsefe, iki bakış açısı, iki değerler çatışmasıüzerine kuruludur. Bir tarafta modernizmin getirdiği gündelik hayatı maddeye,tüketime, eğlenceye, gösterişe, dünyalık hazlara dayalı olarak yaşama biçimi;diğer tarafta sahih, kalıcı, hakiki, İslamî değerlere bağlı bir yaşama biçimi.Bu iki anlayış arasındaki çatışma hem Aziz ve eşi Nergis, hem de kömürişletmesindeki çalışanların muhafazakâr ve modernist olarak ikiye ayrılmasıüzerinde simgeselleştirilen çatışma üzerine kuruludur. Aziz İslamî değerler veyaşama biçimini, Nergis ise bir dönem dünyevî, modernist yaşama biçimini temsilederler. Bu ikisi arasındaki değerler ve yaşama biçimi çatışması çocuklarıüzerinde etkilerini gösterir.

Tuvaletler, balolar,tiyatrolar, konserler sinemalar, kahkahalarla örülü modern bir yaşama biçimi,Nergis, kardeşi Tarık'ın eşi Gülşen ve kızları Sevil çevresinde hâkimdir.

Madenciler, aslındamaden çalışanlarının bir arada olduğu 1500 kişilik bir toplumsal çevredir.Yazar, bu çevreyi Türkiye'nin geleneksel, muhafazakâr yapıdan batılı modern biranlayışa geçişi sürecinin ve bu sürecin doğurduğu inanç, fikir ve yaşama biçimibuhranlarını belirgin biçimde verebilmek için temsilî olarak seçmiştir.Madenciler çevresinde hem geleneksel, İslamî, millî değerleri temsil eden hemde bunlara sırt çevirip batılı anlamda modernizmi, yüzeysel batıcılığı, dünyevîdeğerlere bağlı yaşama biçimlerini seçen kesimler içiçedir. Bu, aslında genelanlamda bir Türkiye fotoğrafını temsil eder.

Gelenektenmodernizme geçiş sancıları örnek kişi ve aileler üzerinden sergilenir. Meselamazbut bir Anadolu şehrinden gelmiş, kendi hâlinde başörtülü bir hanım olanMahide'nin bu yeni çevre içinde zamanla nasıl bozulduğunu, mahalleninkumarcıları arasına nasıl katıldığını, dinden uzaklaşmasını, gece yarılarındaeve içkili gelmesini anlatır. Modern hayat tarzı akımına karşı özelliklekadınların dayanmasının, direnmesinin çok zor oluşuna vurgu yapar.

Kabukta kalan,yüzeysel tüketim ve eğlence medeniyeti olan modernizm, en çok kadınlar üzerindehızla etkisini göstermektedir. Çünkü böyle bir medeniyet daha çok kadınlarıneğlence, tüketim ve gösteriş tutkularına hitap eder. Peyami Safa'nın tabiriylekadınlar, medeniyeti gözleriyle idrak ederler. Bu romanda da yazar, özelliklekadınların, gerek Nergis gerek kızları Cahide ve Nur, gerek Mahide gibikadınlar üzerinde modernizmin nasıl büyük bir tahribat oluşturduğunu etkili birüslupla vurgulamaya çalışır.

Özellikle Tanzimatsonrası süreçte ülkemizde kasırga hâlinde bir modernleşme, dünyevîleşme,yozlaşma modası alıp yürümüştür. Bu vasatta dinine bağlı kalanlar aşağılanmış,itilip kakılmış, toplumsal yapı içinde itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Buhava içinde en çok kadınlar, kızlar etkilenmiştir.

Bu romandavurgulandığı üzere bütün Türkiye'yi temsil etmek üzere örnek bir çevre olarakalınan Madenciler'de başörtülü kadınlar, alt gelir gruplarına dahil, işçi,köylü sınıflarına aittir. Zengin, aydın, memur, yönetici kesimler ise moderndirya da modern görünmek zorundadır. Çünkü toplumsal hava ve moda, modernizmdenyana esmekte, dolayısıyla kimse gerici görünmek istememektedir. İleri, saygın,itibarlı bir toplumsal konum kazanmak isteyenler, çağdaş, modern görünmezorunluluğu hissetmektedirler. Nitekim bu toplumsal olgu romanda şöylevurgulanmaktadır:

"Öyle kadınlar vardıki, basit vasıfsız bir kasaba kızı olmasına rağmen, anneannelerinin ilk çarşafıatan, örtüden kurtulan kadın olmasıyla övünüyor; mütevazi halli başı açık kadınfotoğrafları, bambaşka bir yüklemeyle yüksek gramajla takdim ediliyor; ilkokulmezunları liseye atlayıveriyor, şiveler değişip, tuhaf bir ağız ve ayarı bozukbir kalple hayata katılınıyordu." (s.70)

Özellikle 1960'lı,70'li yıllar, ülkemizde büyük bir aşağılık duygusu içinde bütün gelenekseldeğerlerden kurtulup modern görünme heveslerinin yoğunlaştığı bir dönemdir. Budönem aslında Türkiye'nin toplumsal değişim sürecinin en yoğunlaştığı birsüreçtir. Yazar romanıyla bir bakıma bu sürece ayna tutmaktadır.

Yazar, Madencilerçevresi özelinde modernleşme sürecinin toplumsal yapıda oluşturduğu travmaları,ahlaksızlıkları, hastalıkları, değişik kişisel ve toplumsal sapmaları değişikkişiler üzerinde göstermektedir.

Nergis ve ailesimodern yaşama biçimini, Aziz ailesi ise dindarca bir hayat tarzını temsilederler. Romanda bu iki ailenin karşı karşıya getirilmesi temsilî olarak Türktoplumunun modernist ve muhafazakâr karşıtlığını vermek içindir. Nitekim yazarbunu romanda bir yerde şöyle vurgular:

"Annenin akrabalarımodern yaşama uyum biçimleri, gürültülü hayatlarıyla, babanınkilerdindarlıklarıyla ön sıraya çıkardı. Hayat anne tarafında açılır saçılır; babacihetinde ise örtünür bürünürdü. Anne memleketi eğlenceli, fıkır fıkır gelirdi;Baba toprağına gidilince ciddiyet ortalığı kaplar, hele dede huzuruna varılıncaderlenip toparlanır, durulur, başlar örtülür, göze batmamaya, dinî bilgiylebeğenilmeye özenilirdi. Anne yurdunda büyükler bile çocuklaşır, babanınkindeçocuklar dahi büyürdü." (s.106)

Romanın üzerinetemellendiği dünya ve ahiret, madde ve mana, hakikat ve batıl karşıtlığı,Aziz'in rüyasında gördüğü meçhul zatın Kur'an-ıKerim'den yazdırdığı şu ayettir:

"Fakat siz, dünyahayatını tercih ediyorsunuz; halbuki ahiret hayatı daha hayırlı ve dahadevamlıdır."

Roman boyunca bizbir aile üzerinden dünya hayatını tercih etme eğilimi ile ahiret hayatınıtercih eğilimi arasındaki gidip gelmelere şahit oluruz.

Ana Düğüm: Romanın başından sonuna kadar merak ettiğimiz en büyüksoru işareti, Nergis'in hastalığının aile fertleri üzerinde ne gibi etkiler vesonuçlar doğuracağıdır. Romanın sonlarında Nur, Cemile ve Nergis'in daha fazladayanamayıp ölümleri, Aziz ve Cahide'nin ise hayatta kalmaları sonucu ortayaçıktı. Bu ana düğümü şu şekle de dönüştürebiliriz: Hastalık olgusu karşısındasınanan beş kişilik aile, bu sınavı nasıl vereceklerdir?

Son: Romanın sonu trajiktir. Üç ölünün ortaya çıkması, hayata sarılmaarzusu ile hastalık olgusu arasındaki çatışmadan daha fazla direnemeyen üçkişinin ölümü gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır.

Psikolojik Roman: Bu roman, hastalık olgusunun mihenk taşı olarakkullanıldığı psikolojik bir romandır. Hastalık olgusu merkeze alınarak yapılanpsikolojik tahlillerden hareketle aslında bir hikmet romanı üretilmiştir. Beşkişilik bir ailenin çaresiz bir hastalık karşısındaki konumları, durumları,tepkileri sınanarak hayatı, dünyayı, varlığı, zamanı nasıl algılamak gerektiğibelirgin kılınmaya çalışılmıştır. Tabii aslında İslam imanının bakış açısınagöre yorumlanan bir hayat algısı hastalık vesilesiyle sergilenmiş. Beş kişilikbir ailede hasta olan annenin durumunun diğer aile fertleri üzerinde ne gibietkiler bıraktığı tahlil ediliyor.

Bu roman, Türkedebiyatında Peyami Safa'nın DokuzuncuHariciye Koğuşu romanından sonra en güçlü hastalık romanıdır.

Dil: Romanda mahallî ağız özelliklerine hemen hemen hiç yer verilmemekte,daha çok İstanbul Türkçesine dayalı yazı dili, kültür dili kullanılmaktadır.Yazarın dilbilgisi kurallarına uyma konusunda hassasiyet gösterdiğianlaşılıyor. Özellikle yaşayan Türkçenin bütün ifade zenginliklerini, kıvrakkullanımını başarıyla ortaya koymuştur.

Hem OsmanlıTürkçesinin hem Cumhuriyet dönemi Türkçesinin ideal bir sentezinigerçekleştirmiştir. Ne ağır ağdalı Osmanlı yazı diline meyletmekte ne deöztürkçecilik akımına kapılmaktadır. Yazar, meramını ifade etmede kendisineyararlı olacak zengin ve işlek bir Türkçeyi edebiyat dili katınaçıkarabilmiştir. Bu bakımdan romanı Türkçemizin zarafetini, derinliğini vezenginliğini sergileyen örnek bir edebiyat metni olarak gösterebiliriz.

Üslup: Romanda dramatik üslup egemendir. Hüznün, acının, kederin en etkili,vurgulu ve çarpıcı bir şekilde ifade ediliş zenginliklerini bulmak mümkündür.Bir dramın değişik kişiler üzerindeki etkisinin tahlillere dayalı olarak çokboyutlu bir şekilde ve derinlikli bir ifadeye kavuşturulması, romanın üslupgücünü ortaya koyuyor. Yazar, hüznün dilini, üslubunu, ifade şeklini ustalıklasergilemiştir.

Bunun yanında psikolojiktahlil ve düşünce üslubu da kendini belirgin şekilde hissettirmektedir. Yazar,hastalık olgusu karşısında sınanan insanların iç dünyalarını, duygu vedüşüncelerini en ince ayrıntısına kadar tahlil etmektedir. Bu yönüyle eser,Türk edebiyatının önde gelen psikolojik tahlil romanları arasında yeralmaktadır. Yazar, derinlikli psikolojik tahlillerle yetinmemekte, buradan ötegiderek düşünce de üretmektedir ve hayatın nasıl algılandığı ve algılanmasıgerektiği sorgulanmaktadır. Bu sorgulama sonunda İslamî dünya görüşü ete kemiğebüründürülerek hayat pratiği içinde verilmektedir.

Romanda belirginbiçimde izlenimci üslup da görülür. Yazar, dış dünya tasvirini fotoğrafgerçekliğine bağlı olarak değil; ruh hâline göre öznel algılamalara bağlıolarak tasvir eder. Dış dünyanın somut gerçekliği değil, yazarın ona dairizlenimleri ön plana çıkar. Bu duruma şu örneği verebiliriz:

"Ağaçlara zehirzıkkım meyveler asılmıştı. Hava sülfürük asit kokuyordu. Sevgiler kezzapgibiydi. Kaldırımlar "asılmış adamlar"ın, görünmez bir perdede oynatılankelleleriyle doluydu. Kalp damarları, ağılı örümceklerle kapamıştı. Tabii, okötü küskün kara bir kızdı." (s.231)

Haberler Haberleri

SÖZÜMÜZ SÖZLÜĞÜMÜZ
TYB Konya Şube Yönetim Kurulu Üyeleri Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca'yı Ziyaret Etti
Yönetim Kurulu Üyelerinden Başkan Mustafa Kavuş'a Tebrik Ziyareti
İslam Mecmuası ve Yeni Türkiye
YUNUS EMRE ŞİİR KLİBİ