BİLGE KRAL ALİYA İZZETBEGOVİÇ (Vefat Tarihi19 Ekim 2003)
Muhammed Hâdimi hazretlerinin, "Kâmil insan odur ki koya bir eser / Eseri olmayanın yerinde yeller eser" sözü pek meşhurdur Konya'da. Benjamin Franklin'in...
Muhammed Hâdimi hazretlerinin, "Kâmil insan odur ki koya bir eser / Eseri olmayanın yerinde yeller eser" sözü pek meşhurdur Konya'da. Benjamin Franklin'in de benzer bir sözü var: "Öldükten sonra unutulmak istemiyorsanız ya okunmaya değer bir kitap yazın ya da yazılmaya değer işler yapın. " Bu veciz iki sözü zihnimden kâğıda aktarırken masamın sağ köşesinde duran entelektüel dava adamı, siyasetçi, özgürlük savaşçısı Aliya İzzetbegoviç'in, Doğu ve Batı Arasında İslâm adlı eserine göz atıyorum. İlk sayfasındaki imzanın tarihi 7 Nisan 2001.
Bilge Kral, Konya ziyaretinde Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin Sadav'la birlikte kullandığı belediyeye ait mütevazı Konya evinin açılışı münasebetiyle şeref konuğumuz olduğu sırada bu değerli eserini imzalatmıştım. Bahçede yapılan programda Bosna'nın yetiştirdiği bu bilge adamın yüzüne bakakaldığımızın dışında pek bir şey hatırlamıyorum. Yaklaşıldıkça büyüyen liderlerdendi kendisi. Mütevazı, düşünceli ve durgun hâli hâlâ gözümün önünde.
"Bosna trajedisi, insanın yapabilecekleri hakkında en iyiyi ve en kötüyü gösteren eşsiz bir bilgi kaynağıdır" diyordu bir düşünür. İşte Bosna cihadında en iyiyi yapanların en iyisi karşımızda. Doğu ile Batı'nın ortasında bulunan Bosna'da hastalıklarından arınıp şaha kalkamayan Doğu ile materyalizme saplanmış meçhule giden Batı arasında insanlığın aradığı adresin İslâm olduğunu bilip bildirmek gayesiyle geçen koca ömrün vakur ve asil duruşuna tanık olmak... Bizim tanıklığımız bir yana, bu gözü pek, samimi müminin büyük devlet adamlığına yüzyıl tanık oldu. Tarih de tanıklık edecek elbette.
1980 yılında tamamlanan ve dünyada yankılar uyandıran, Doğu ve Batı Arasında İslâm adlı eserinin 1983 yılında yayımlanışını müteakip on dört yıllık bir hüküm giyme ve hapse girme dönemi ve 1989'da uluslararası baskılarla serbest bırakılması.
Avrupa felsefesinin bütün temel metinlerini; Hegel'in, Bergson'un, Kant'ın ve Spengler'in eserlerini okuyup iyice tetkik ettikten sonra Batı düşüncesinin temellerini ve neden İslâm'ın üstün olduğunu felsefi yaklaşımlarla bu değerli eserinde vuzuha kavuşturmaya çalışmış.
İnsanın hiçbir şeye hizmet edemeyeceğini, alet olamayacağını, tersine her şeyin insana, insanın ise ancak Allah'a hizmet edebileceğini, hümanizmin ilk ve son mânâsının bu olması gerektiğini vurgulayan Bilge Çınar: "Bize ait olan, gayret etmek, uğraşmaktır, neticesi ise Allah'ın elindedir. Teslimiyet, hayatın çözülemezlik ve mânâsızlığından insani ve vakarlı tek çıkış yoludur; isyansız, yeissiz, nihilizmsiz, intiharsız tek çare... Teslimiyet, hayatın kaçınılmaz olarak getirdiği sıkıntılarda alelâde bir insanın kendini kahraman gibi hissetmesi veya vazifesini yapmış ve kaderine razı olmuş bir şehidin zihniyetidir. İslâm, Allah'a teslimiyetin hakikatine göre adlandırılmıştır. Ey teslimiyet, senin adın İslâm'dır." derken adaletsizliklere karşı ahlâkın zaferine inandığını ve öylece yaşadığını, kazanılan bir zafer varsa onun da teslimiyetten geçtiğini bize işaret eder.
2003 Temmuz'unun ilk günlerinde gerçekleştirdiğimiz Bosna ziyaretimizin dönüş yolculuğunda uçakta hâl hatır sorarak yanımıza gelen, bize ziyaretin nasıl geçtiğini soran bakana "Bir eksiğimiz kaldı, o da sağlığının iyi olmadığını duyduğumuz büyük komutan Aliya'yı ziyaret edemedik." demiştim. Görüşebilseydik benim için anlamlı olacaktı. Kendini Konya'da üç gün misafir ettiğimizde: "Konya tarihî bir şehir, bizim kurtuluş mücadelemize de en çok destek veren şehirlerin başında geliyor." diyerek şükranlarını ifade etmişti Konyalılara. Ben de iade-i ziyaret kabilinden şehrimizin güzel insanlarının dua ve selâmlarını iletecektim. Ama ya programda yoktu ya da fırsat olamadı, bilemiyorum, görüşmemiz bu sefer nasip olmadı. Yurda dönüşümüzden üç ay sonra vefatını duyunca görüşememe üzüntüm daha da arttı. "Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun!"
Minyatür sanatçısı Nusret Çolpan amatör kamerasıyla çektiği Bosna ziyaret görüntülerinin CD'sini bana ulaştırdığında yazıyı tamamlamış idim. Bu görüntüleri izleyince gördüm ki Bosna için yazmaya çalıştıklarım, yazamadıklarımın ancak zekâtı kadar olmuş.
Saraybosna'nın en büyük salonunda Konya Türk Tasavvuf Musikisi Topluluğu ve sema heyetinin muhteşem konserini ve semâ ayinini gözü yaşlı takip eden Boşnakları, Bilgegay Tekkesi ve orada okunan zikirli ilâhileri, o yıl mezun olan Saraybosna İlâhiyat Fakültesinin kızlı erkekli öğrencilerinin mezuniyet törenine has giysileriyle şehrin her yerinde kelebek gibi uçuşmalarını, tarihî Morica Han'ın girişinde nargile eşliğinde Türk kahvemizi içerken dinlediğimiz Sevdalinkaları, Sokullu Köprüsü'nden geçerken Osmanlı'ya büyük hizmetleri geçmiş Bosna Hersekli büyük veziriazamlardan Sokullu Mehmed Paşa ve Hersekzâde Ahmet Paşanın üzerine yaptığımız koyu sohbeti, ticari ilişkilerden daha çok kültürel ilişkiler içinde olmamızın gerekliliği üzerine Holiday İnn Oteli'nin lobisinde yaptığımız hararetli tartışmaları, Türk mutfağına ait birçok yemeğin Boşnak mutfağında da bulunduğunu, Saraybosna Mevlevihanesi'nin aslına uygun yeniden yaptırılıp açılışında da Konya Mevlevilerinin orada program yapmasının anlamını ve daha birçok mevzuyu uzun uzun anlatabilmeyi isterdim.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.