ÇAD’DAN BİR MEKTUP: GİDEN KENDİNE İNSANLIĞINA GİDER
ÇAD’DAN BİR MEKTUP:
GİDEN KENDİNE
İNSANLIĞINA GİDER
Orta Afrika'nın yorgun kalbi Çad'ın başkenti Encemine ve çevresine, insani yardım derneğiyle gerçekleştirdiğim çalışma ve gözlem seyahati benim için çok anlamlı idi. Covid salgını yüzünden Türkiye, Avrupa ülkeleri, Amerika ve dünyanın diğer birçok ülkesinde adeta zamanın durduğu, insanların ev hapsine maruz bırakıldığı, polis ve askerlerin dolaştığı bir dönemde, bu seyahat bana bir nefes alma fırsatı sundu. Uçaklar yeniden uçmaya başladığında biz de Afrika'ya gittik.
Afrika'nın kalbi diyebileceğimiz Çad'ın Encemine şehrine 20 Ocak 2022'de, yaklaşık dört buçuk saatlik uçuştan sonra indik. ‘’Gelişmiş’’ devletlerde toplumun sert kurallarla kısıtlandığı, her adımınızda bir şekilde hissettiğiniz salgın hastalığın izini, Encemine’de sadece havalimanında gördüm. Şehrin sokaklarında ve insanlar arasında maske, tedbir, aşı gibi hiçbir şeye rastlamadım. İnsanlar çok sağlıklıydı ve sorduğumda birçoğunun salgından haberinin olmadığını öğrendim.
Daha önce Afrika'ya, yani Kara Kıta'ya hiç gitmemiştim. Çad, Kanim-Bornu Sultanlığı'nın bin yıla yakın idaresinde kaldığı için, dünya tarihinin en uzun ömürlü yönetimlerinden biri sayılabilir. Osmanlı ile de Habeşistan üzerinden irtibatı bulunmaktaydı. Tarihte Vaday Sultanlığı da bu bölgede var olmuştur.
Osmanlı döneminde Çad bölgesi, Fizan Mutasarrıflığı'na bağlıydı. Çad ve Nijer'in kuzey bölgelerindeki Fransız işgali 1900 ila 1920 yılları arasında kademe kademe tamamlanmış ve 1960'ta son bulmuştu. Ne garip ki, 1960-1979 yılları arasında çoğunluğu Müslüman olan halkın idaresi Hristiyanlara verilmişti. Daha açık ifade etmek gerekirse, Müslüman çoğunluğa sahip bir ülkenin yönetimi Hristiyanların eline geçmişti. Bu durum, İdris Deby'nin 1990'da yönetime gelmesine kadar devam etti. İdris Deby, 1990'dan 2021'e kadar ülkeyi sakin,kararlı ve istikrarlı bir şekilde yönetti. İdris Deby, Çad için otuz bir yıl boyunca yönetimde kalmış çok önemli bir isimdi. Biz oraya gittiğimizde, yeni konsey başkanı İdris Deby'nin oğlu Muhammed İdris Deby idi.
Bu arada, Türkiye'nin hem Encemine'de hem de genel olarak Afrika'da insanlık adına ne kadar faydalı ve güzel işler yaptığını yerinde gördüm. Türkiye, Çad büyükelçiliğini 2013 yılında açmış olsa da, şu anda Afrika'da çok büyük bir atılım içinde. Elli dört Afrika ülkesinin kırk üçünde büyükelçiliği bulunuyor. Türk Hava Yolları’nın uçakları Afrika'da altmıştan fazla noktaya uçarak, yaklaşık kırk ülkeye doğrudan erişim sağlıyor. Türkiye Maarif Koleji, Afrika'nın yirmi altı ülkesinde yüz yetmiş beş okul açmış ve yirmi bine yakın öğrenciye eğitim veriyor. Yurtdışı Akraba Toplulukları, son on yılda beş binin üzerinde Afrikalı öğrenciye yurt dışında burs imkânı sunmuş. TİKA ise Afrika'da yirmi iki ofis açarak, Afrika ülkeleri ve özelde Çad için çok güzel insani faaliyetler yürütüyor. Türkiye'deki sivil toplum kuruluşları da Afrika'nın dört bir yanında değerli çalışmalar gerçekleştiriyor.
Türkiye'nin Afrika'daki varlığı yalnızca saydıklarımla sınırlı değil; Yunus Emre Enstitüsü'nün de kıta genelinde 10 merkezi bulunuyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şimdiye dek 35 Afrika ülkesini ziyaret ederek temaslarda bulunduğunu da belirtmek gerekir. Tüm bu çalışmaları bizzat gözlemledim ve bu kara kıtanın kara bahtlı insanlarının geleceği için gösterilen birçok insani çabaya ve gayrete şahit oldum. Tüm bu dış ilişkiler kuruluşlarına ilave birçok sivil toplum kuruluşu ve vakıflar adeta Afrika'yı gergef gibi işliyorlar. İnsanların dertlerine derman oluyor, ulaşamadıkları suya ulaştırıyor, hayvancılık için hayvan temin ediyor, hatta işyerleri açmalarına yardımcı oluyorlar. Yani, onlara adeta "balık yemeyi değil, balık tutmayı" öğrettiklerini bizzat gördüm.
Gelecek dönemlerin Afrika'nın olabileceğini düşünüyorum, ancak bunun için henüz erken. Çok daha fazla hizmet edilmesi, insani değerlerini yüceltecek büyük işlerin Türkiye gibi medeniyet geçmişi olan kılavuz ülkelerce, el birliğiyle yapılması gerekiyor. Léopold Sédar Senghor’un dediği gibi, “Afrika, insan ruhunun şiiridir; acılarla yoğrulmuş ama umutla parlayan bir ışık.” İnsanlığın Afrika’ya borcunun olduğuna, vecibelerini yerine getirmesinin gerekliliğine ve hatta bunun insanlığın sorumluluğu olduğuna inanıyorum. Soykırımdan uzak, insanı insan gibi gören, hakka ve adalete uygun faaliyetlerin devletler ve topluluklar arasında artması şart. Özellikle süper devletlerin tekelci ve sömürücü anlayıştan vazgeçmesi büyük önem taşıyor.
Çad'a bir yardım kuruluşuyla gelmiş olsam da, kuruluşla birlikte rahmetli annem ve babamın adına bir okulun avlusundaki suyu çekilmiş, seviyesi aşağılara inmiş olan bir çeşmenin kuyusunun yeniden suyla buluşması amacıyla ailecek gayretimizin gerçekleşmesine vesile olmak üzere oradaydım. Bu da Encemine ziyaretimin kendimi iyi ve mutlu hissettiğim anlarından biriydi.
Çad'dayken dikkatimi çeken bir başka şey de, konuştuğum birçok insanın da dile getirdiği Muammer Kaddafi'ye dair algının değişmeye başlamasıydı. Batılılara göre Libya'yı 42 yıl demir yumrukla yöneten Kaddafi, aslında Afrika için "yumuşak güç" denilen bir etkiye sahipti. 2011'de öldürüldükten sonra Sahra Altı Afrikası'nın ve Mali'nin karışmasıyla tüm Afrika ve Çad, bu gerçeği fark etmeye, Kaddafi'nin Araplar ve Afrika için büyük bir değer ve şans olduğunu anlamaya başlamışlar ama 'atı alan Üsküdar’ı geçmiş'. Türkiye'de ve dünyada müthiş bir algı operasyonuyla bu Arap liderler kötü, diktatör ve halkına zulmeden kişiler olarak lanse edildi. 'Arap Baharı' sonunda görülen o ki Arap coğrafyasına zulüm, fakirlik ve kukla liderler getirilmiş. Afrika'daki kimi ülkelere ve oluşumlara sözde hizmet etmek için oradaki liderleri devirdiler. Kaddafi de bunlardan biriydi. Kaddafi'nin öldürülmesiyle Nijer ve Nijerya'da Boko Haram’ın terör eylemleri başlamış. Fransa da bölgede adeta tek jandarma gibi hakim olmaya ve buraları karıştırmaya devam etmekte. Çad devlet adamları ile yaptığımız görüşmelerde aktarılan bilgiye göre Kaddafi'nin çevre devletlere de çok faydası oluyormuş; yatırımlar yapıyor, ilgileniyor, arabuluculuk yapıyormuş. Kaddafi hunharca öldürüldüğünde bölge ülkeleri bu destekten de yoksun kalmış.
Çad'ın başkenti Encemine sokaklarında gezerken bazen modernitenin, teknolojinin ve zamanı hızla akıtan yaşamın gereksizliğini de idrak ediyordum. Orada, bazı teknolojik aletler, kimi modern enstrümanlar, kimi çağın ürünü ve modaya uygun alet edevat ve giysiler olmadığında hayatın daha kolay, daha basit, daha insani olduğunu görebiliyordum. Bu yüzden zaman zaman Afrika'nın ortasında, Encemine sokaklarında daha insani, daha yavaş, daha küçük ve mütevazı istekler, talepler ve edinimlerle insanın dünya sürgününü geçirmesi ve zaman zaman aradığı mutluluğu burada daha kolay bulup bulamayacağını zihnimde sorguladım.
Çad Uluslararası Müzesi, binlerce yılın kültür ve sanat birikimini bünyesinde taşıyor desek abartmış oluruz. Genelde müzelere böyle cümleler kurulur ya… Kabilelere ait maskeler, el sanatları, dokumalar, silahlar, heykeller ve müzik aletleriyle Afrika’nın kültürel mozaiğini gözler önüne seriyor. Şüphesiz ki müze, geçmişle bugün arasında bir bağ kuruyor lakin müzenin iptidai oluşu ve yazılı kültürü temsil eden kütüphane bölümünün de oldukça zayıf olduğunu görmek beni buruk düşüncelere gark etti.
Müzedeki folklorik eserler şehrin ruhunu kolayca anlamamıza yardımcı oluyor. Çad’ın etnik çeşitliliği, müzik ve danslarla hayat buluyor. Encemine Müzesi’nde sergilenen geleneksel ritüeller, müzik aletleri ve el işi ürünler, halkın günlük yaşamındaki bağları ve kültürel çeşitliliği müzeden Encemine sokaklarına taşmış gibii. Kadınların renkli kıyafetleri, erkeklerin geleneksel sarıkları ve boydan cellabiye tarzı fistanları, mekteplerindeki iddiasız ve masum çocukların neşesi belki de o an zihnimizi renklendirmeye yetiyordu.
Sabit ve seyyar satıcılar, hemen her yerde şehrin ana unsurları gibi konumlanmış durumdalar. Meyve tezgâhlarında olgun mango, papaya, hurma, ananas, avokado gibi tropikal lezzetlerin iriliği, olgunluğu ve dolgunluğu göze çarpıyor. Bu meyveler sadece bedenleri değil, gözlerimizi ve hatta ruhumuzu da besliyor. Sokaklarda tatlı kokular, kahve ve baharatların aroması dolaşıyor. Çocuklar gezici seyyar satıcılardan aldığı şeker kamışını kemirip, bir yandan da oyuncaksız oyunlar oynarken bize neşeli ve şaşkın bakışlar atıyor.
Encemine halkı, dünya üzerindeki en sıcak ve misafirperver insanlardan. Günlük yaşam; pazarlarda, cami önlerinde, kahve dükkanlarında ve okul bahçelerinde sürüyor. Çocukların okul sıralarındaki heyecanı, gençlerin hayalleri, yaşlıların hikâyeleri… Her biri Afrika’nın kara kaderine rağmen umut taşıyor.
Tabii ki ufak tefek eleştirdiğim şeyler de oldu. Şehrin, tarihin ve kültürün derin izlerini taşıyor olmasını beklerken; beni yokluğun, ezilmişliğin, sömürgecisine gizli hayranlığın kalıntıları karşıladı. Dünyanın içinde ve dünyadan haberdar olan bir Çad’ın başkentinde birçok sokakta kanalizasyon çukurlarının üstünün açık olup yüzeyden akması hiç de sağlıklı değildi. Bu biraz tembellikten kaynaklanıyor gibiydi; çünkü biz biliyoruz ki Romalılarda, Selçuklularda ve İslam Devleti döneminde Mekke ve Medine'de kanalizasyon sistemleri vardı. Çad’ın daha iyi olabilecekken bu hallerini görmek beni derin bir üzüntüye sevk etti. Batılıların "slowcity" olarak isimlendirdiği, bazı şehirleri yavaşlatmak için sarf ettikleri özel gayretin aksine, dünyanın birçok yerinde, imkanı dar, ekonomik gelirleri düşük şehirler zaten "yavaş şehir" haline gelmiş durumda. Hatta zaman bile sakin akıyor Encemine'de.
Çad'ın bugünkü ekonomik sektörel yapısına baktığımızda görüyoruz ki otuz milyon hektarlık arazisinin sadece bir buçuk milyon hektarı, yani yaklaşık %5'i tarım ve benzeri amaçlarla kullanılabiliyor. Madenleri kısmen işletiliyor; doğalgazı olmasına rağmen aktif değil. Petrolü ise Kamerun üzerinden boru hatlarıyla limanlara ulaşıyor. Hayvancılık da oldukça zayıf ve hâlâ eski yöntemlerle yapılmaya çalışılıyor. Bu zayıf imkanlar içinde Çad Türk Dostluk Projesi'nin yapılacağı Encemine'deki büyükçe arazide yapılacak külliyeye ait tamamlanmış ilk yapı olan Çad Anadolu Tarım Meslek Lisesi kanaatimce oldukça kıymet taşıyor. Ziraat Fakültesi Zootekni bölümünden mezun bir ziraat mühendisi olarak, bu lisenin tarım ve hayvancılığın bilinçli bir şekilde yapılmasına çok büyük katkı sağlayacağına inancım tam. Hatta Ziraat ve Veterinerlik Fakülteleri de açılabilse, buradaki ihtiyaç göz önüne alındığında çok yerinde olur. Küçükbaş ve büyükbaş hayvancılıkta iyi bir potansiyelleri var; inek, koyun ve keçi varlıklarının yüz milyonun üzerinde olduğu söyleniyor. Çad'ın yegane geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Ancak bu da kısıtlı imkanlar ve geri kalmış tekniklerle yapılıyor. Araziler sınırlı ve verimsiz olunca, coğrafyanın "kara kaderi" kaçınılmaz hale geliyor. Ülkenin kuzey tarafının neredeyse yarısı çöl olan Çad, Afrika'nın 54 ülkesi içinde coğrafi olarak dördüncü büyüklükte ve nüfusu 15 milyon. Dünyanın en fakir ülkeleri sıralamasında ilk dörde girmesi de tablonun vahametini ortaya koyuyor.
Afrika’nın yorgun kalbi, gariplerin yurdu Çad’ın Orta Afrika’da denize açılan kapısının olmaması geri kalmasına bir sebep olsa gerek. Fransızlardan bağımsızlıklarını aldıklarından bu yana 62 yıl geçmiş lakin yokluk, hastalık yakalarını yine bırakmamış, iç savaş derin yaralar açmış ve açıyor. Son 10 yıldır Türkiye'nin birçok alanda varlığını hissettirdiğini, büyükelçimizden ve TİKA Çad direktöründen duymak bizi bir nebze olsun umutlandırdı.
Beraber yola çıktığım insani yardım derneği İDEA gönüllüleri ile Çad'ın başkenti Encemine'de devlet yetkilileriyle görüştük. Kırsaldaki köylere, mezralara gittik ve tarifi zor duygusal anlar yaşadık. 2015'ten günümüze yüzden fazla proje gerçekleştirildiğini TİKA temsilcimizden öğrenmek, projelerin bölgeye yararlılığı ve farziyetini dinlemek etkileyiciydi. En heyecan verici kısmı ise odasında asılı duran büyük panoydu. Afrika'da örnek teşkil edecek bir proje olan ve büyük bir araziye yapılması planlanan "Çad Türk Dostluk Külliyesi" umarım tamamlanır ve büyük bir hizmete vesile olur.
Çok derin düşüncelere dalıp unutulmaz duygusal anlar yaşadığım kız ve erkek yetimhanelerindeki ziyaretlerimizde gördüm ki, bu çocukların eğitim ve barınma ihtiyaçlarının Çad şartlarında oldukça sağlam bir şekilde karşılanıyor. Tüm bu vakıf faaliyetlerinin ülkenin geleceğini olumlu yönde etkileyeceğine hiç şüphe duymuyorum.
Afrika, insanlığın vicdanıdır. Bu vicdanı diri tutmak, buradaki sıkıntıları bertaraf etmek, iyilik ve hayırda bulunmak, tarihi cömertliğimizi çağımızda da yaşatmak, umudu çoğaltmak hepimizin görevidir. Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin dediği gibi. "Belayı def etmenin çaresi, sitem etmek değildir. Bunun çaresi bağıştır, aftır, cömertliktir. Peygamber (s.a.v.) ‘Sadaka belâyı def eder’ buyurdu. Ey yiğit kişi! Hastalığını sadaka ile tedavi et! Padişah (Allah C.C.) dedi ki: "Hayır, yerinde yapılırsa iyidir. Yerli yerinde bir hayırda bulunursan bu doğru bir harekettir." (Mesnevi, 6. cilt 2590/91/93)
Hülâsa, Afrika’ya giden sadece bir safari turuna ya da kuyu açmaya gitmez, giden kendi yüreğinin derinliklerine, kendi insanlığına gider.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.