Göğe ülfet

Göğe ülfet

"Bursa'da 1. Murad'ın kabri başındayım. Türbesinin göğe açık tavanından Rahmet yağmış toprağına" Konya'ya yağmur yağdı yeniden. ...

A+A-

"Bursa'da 1. Murad'ın kabri başındayım.

Türbesinin göğe açık tavanından

Rahmet yağmış toprağına"

Konya'ya yağmur yağdı yeniden.

Gökyüzü yeniden hatırlattı kendisini bir daha.

/Bir daha/

Zalimler korksun.

/Bir daha/

Mazlumlar sevinsin için.

Şehrime yağmur yağınca şehrimin insanının yalnızlık kâbusunun silinip gittiğine şahit oluyorum çoğu zaman. Şehrimin insanı çoğalıyor her bir yağmur damlasıyla yalnızlığın akrep kıskacından sıyrılıyor, silkiniyor, toparlanıyor yeniden, kendine çeki düzen veriyor, ümit kuşatıyor varlığını, göğün katındaki değerini bir kez daha anlıyor, seziyor, hissediyor. Uçsuz bucaksız mesafeler bir yağmur tanesinin muhteşem dokunuşuyla yok oluyor ve bu yok oluş yok ediyor bütün yalnızlık tohumlarını. Terkedilmişlik duygusu terk ediyor yürekleri her bir nisan yağmurunun yalnızlık çölünü yeşerten tebessümü ile. Bu şehrin insanına Nisan yağmuru tebessüm ediyor. Aliya'nın Bosna'ya, Cevher Dudayev'in Çecenistan'a, Ahmed Yasir'in Filistin'e, Malcolm X'in Harlem'e tebessümü gibi bir tebessümle tebessüm ediyor nisan yağmurları. Hatırlatan, vakur, içli, yürekli bir tebessüm bu. Bu tebessüm serin bir nefes gibi geliyor şehrimin insanına, yürek nehirlerinden çağıldıyor bu tebessüm ruhun yataklarında kıvrılıyor kıvrılıyor ve ümit deryasına akıyor. Ruh nehrinin yatağına çöreklenen yalnızlık kayalarını da un ufak ederek sürüklüyor ümit deryasına doğru. Nisan yağmurlarının ısıtan saran sarmalayan okşayan serin ve sakin elleriyle çoğalıyor şehrimin insanları.

Şehre inen her bir yağmur damlasının dilinde bir Vedduha anlayışı. " ...yemin ederim ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı." /Mâ veddeake rabbuke vema galâ[1]/ . Şehre inen her bir Nisan yağmurunun çehresinde bir Bürûc aşkı. "O çok bağışlayan ve çok sevendir." /Ve hüvel ğafûrul vedûd[2]/ Şehre inen her bir nisan yağmurunun niyetinde bir Şûrâ bilinci. "Kim ahiret ekinini dilerse, onun ekinini arttırırız." /Men kâne yurîdu harsel âhirati nezid lehû fî harsihî.[3]/

Anadolu, kalbini başşehir bilenlerin kuşlar ülkesidir.

/Cesaret/

Bir kanadımız Emir Sultan.

Anadolu, göğe ülfet edenlerin kuşlar ülkesidir.

/Muhabbet/

Bir kanadımız Hacı Veyis Efendi.

Bir yanımız; "Ağzını şaraba değdiren ilk padişah, Yıldırım Bayezid'e, bir câminin (Bursa Ulucami) açılış merasiminde, beraberindeki din mümessili (Çömlekçi Emir Sultan), "Câmi güzel amma yanında bir meyhâne eksik!..." diyecek kadar cesur, saf, samimî, dürüst, mefkûreci,yâni ahlaklıdır.[4]"Diğer bir yanımız; Torunu Ali Ulvi Kurucu'nun çocukluk yıllarında sorduğu ("Dede, sizin abdestiniz bizimkinden çok farklı oluyor; siz abdesti çok uzun alıyorsunuz. Niye böyle oluyor?") sorusuna karşılık olarak " Oğlum ben abdest suyunu semâdan inen manevî bir bulut olarak kabul ederim. Semâlardan bir manevî bulut geliyor, günahlarımı yıkıyor... Senin günahın yok. Onun için şimdi senin bunu hatırlamana lüzum yok. İleride lâzım olur diye söylüyorum...[5]" diyecek kadar göğe bağlı, göğe ülfetli, yağmuru, bulutu içselleştirmiş, bir çocuk yüreğine arınmanın ruhi derinliğinin tohumlarını hemencecik serpiveren Hacı Veyis Efendi'nin muhabbetli bakışıdır.

Allah Anadolu'dan rahmet elini çekmedikçe bu topraklara "somunlar, müminler" diyerek çarşı pazar dolaşıp el emeği ile pişirdiği somunlarını satıp iaşesini temin eden rahmet niyetli şehir onarıcıları var olacaktır.

Allah Anadolu'dan rahmet elini çekmeyip, bu toprakların hayrını murad ediyorsa eğer kabrinde yatarken göğünün kapanmamasını isteyerek öncelikle şatafattan azade, rahmeti uman, göğe iştiyakını belirten, gök ile bağının fiziki engeller açısından dahi engellenmesini istemeyen liderler var edecektir.

Şehrime yağmur yağmayınca şehrimin kendisini yalnız hisseden ve bu yüzden yalnızlaşan yalnız insanlarının yalnızlıkları daha da artıyor sanki. Gökyüzü tarafından da yani Tanrı tarafından da terk edildiklerini düşünmeye başlıyorlar gizliden gizliye. Böylece yağmur (yani rahmet diğer adıyla) yağmayınca şehre; değersiz olduklarını, gökyüzü tarafından rahmete değer bulunmadıklarını düşünerek yalnızlıkları bir kat daha artıyor... Değil mi ki Allah her bir yağmur tanesiyle kendisini yeniden bir kez daha bıkmadan usanmadan hatırlatıyor. Bakın şehrin insanları ben buradayım diyor. Bu yağmur bir uyarıdır zulmedenlere diyor. Bu yağmur rahmettir masumlara, mahzunlara, mağdurlara diyor. Değil mi ki yağmurla şehri, yağmurla insanları, yağmurla kirleri, kirlilikleri gideriyor Allah, yağmur mesajını çok iyi bilen şehrin insanları yağmur yağmayınca Allah'ın kendileriyle ilgilenmediğini... Gökyüzünün rahmet kapılarının yüzlerine kapanmakta olduğunu düşünerek sanki yalnızlıkları bir kez daha artıyor.

Oysa indirilen her bir nisan yağmuru bazen çocukluğumuza yükseltir bizleri.

Çocuk oluruz mâsumlaşarak. Ben'den, biz oluşa doğru bir yolculuktur bu yükseliş.

Biz oluşta merhamet, biz oluşta vefa, biz oluşta aşk, biz oluşta mâsumiyet vardır.

Nisan yağmurları biraz merhamet, biraz vefa, biraz aşk, biraz mâsumiyettir.

İnsanların iyi ya da kötü (ben ya da biz) oluşunun ince bir kıstasıdır yağmur ilgisi veya ilgisizliği.

Nisan yağmurlarından bîhaber olanların Emir Sultan'ı anlamaları beklenemez.

Göğün yağmuruyla ünsiyet kuramayanlar Gazze'li çocuğa neşve ile bakamazlar.

Şehrine rahmet dilemeyenler Fatani ile bir bağ kuramazlar.

Sâhi şehrimin benlik sahibi insanlarının nisan yağmurlarından haberleri oldu mu? Fethi Gemuhluoğlu'nun muhteşem çabasından, M. Akif"in sessiz haykırışından.

Sâhi onlar mazlumlar kadar... Masum insanlar kadar ehemmiyet verirler mi yağmura... Yolunu gözlerler mi bir sevgiliyi bekler gibi. Onları ilgilendirir mi yağmurun yağışı.

Sâhi onlar Anadolu için, sâhi onlar Gazze için, sâhi onlar Afganistan için, sâhi onlar Irak için, sâhi onlar Fatani için dua edebilirler mi? Onların duâları var mıdır? Onların duâlarında neler vardır?

Her kim ki yağmurdan habersizdir.

Açıktan veya gizli bir şekilde benliğinin kuşatması altında yalnızlaşıyordur.

Bahtiyar şehirler;

Yağmur gözlü,

yağmur sözlü,

yağmur yürekli,

yağmur niyetli insanların yaşayabildiği, barınabildiği, şehirlerde yükselen yalnızlık buz dağını eritmek için çırpındıkları, beldelerinin insanlarına, canlılarına değer verip değer buldukları şehirlerdir. Bu insanların şehri terk etmesi, şehri yalnızlaştırır. Bu insanların şehirleri tarafından gücendirilmeleri yağmurun bu şehri terk etmesi demektir.

Nisan ayında

Bir öğle üstü serinliğinde

Yağmurların içinden süzülüp gelen bir merhaba ile.

Merhabalar şehirlerime.

Merhabalar kalbine suların yürüdüğü, nesillere düş tohumlarının ekildiği Bursa'ya.

Merhabalar yüreğine rahmet damlayan kadim şehir Konya'ya.

Merhabalar üstlerine sabır yağmurları indirilen şerefli Gazze'ye.

Merhabalar ihmal ettiğimiz Bağdat'a.

Merhabalar unuttuğumuz Kabil'e.

HASAN ARSLAN

19NİSAN2009

--------------------------------------------------------------------------------

[1] - ed-Duhâ Sûresi 3. Ayet

[2] -el-Bürûc Sûresi 14. Ayet

[3] -eş-Şûrâ Sûresi 20.Ayet

[4] -Tanrı Kulundan Dinlediklerim. Necip Fazıl Kısakürek. Toker Yayınları. 1968 Baskısı. Sayfa 53.

[5] -Üstad Ali Ulvi Kurucu. Hatıralar -1. M.Ertuğrul Düzdağ.Kaynak Yayınları. 2007 Baskısı. Sayfa 106.
Memleket Nisan 2009 Pazartesi

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.