Güle güle Fazıl Amca...

Güle güle Fazıl Amca...

Türkiye, Türkçenin 'en büyük' şairini kaybetti, ben ise 'amcam' kadar yakın bir dostumu. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Türk şiirinin yaşayan en büyük şairiydi;...

A+A-

Türkiye, Türkçenin 'en büyük' şairini kaybetti, ben ise 'amcam' kadar yakın bir dostumu. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Türk şiirinin yaşayan en büyük şairiydi; ancak benim için bunun pek de önemi yok.



Çünkü Dağlarca ile ilişkimiz 'amca-yeğen' arasındaki ilişkiden farksızdı. Bir hafta aramasam kızar, ilk aradığımda fırçayı basar, "Abdullah Bey evladım sen de hayırsız çıktın! Fazıl Amcan ne yapıyor, ne yiyor, ne içiyor bir sormazsın!" der, ben de soluğu hemen yanında alırdım. Telefonum, onun 'acil telefon listesi'nin ilk sırasındaydı sanırım. Kombisi bozulunca beni arar, evinin önüne araç park ettiği için sokağa çıkamayınca hesabını benden sorardı. Onun sorunlarını çözmek benim için bir yük değil, hoşuma giden işlerdi açıkçası...

Dağlarca için 'aksi, huysuz, geçimsiz' derler; hiç de öyle değildi. Güler yüzlü, esprili, hayat dolu, adeta lokum gibi bir adamdı. Hacı Bekir'in çifte kavrulmuşlarını pek severdi. Ziyaret etmeyi geciktirdiğimde kendisine bu lokumlarla giderdim. Anlardı niyetimi, kabul ederdi özrümü. İlk beş-on dakika havadan sudan konuşur. Siyasetçileri eleştirir, edebiyatçılara dokundururdu. Sıranın bana geldiğini anladığımda, "Fazıl Amca böyle olmuyor, seni evlendirelim." derdim. "Varsa benim kahrımı çekecek biri yolla." deyip geçiştirirdi.

Konuyu daha fazla uzatmamam için hemen karşı atağa geçerdi: "Neler yapıyorsun, kimleri okuyorsun?" Susmam ya da sözü değiştirmem gerektiğini anlardım. 'Kimleri okuyorsun?' sorusuna ise cevabım hep hazırdı: "Senin şiirlerini okumaktan başkasına sıra gelmiyor ki Fazıl Amca! Hem bir kalpte iki şair bulunmaz..." Belli etmese de keyif alırdı söylediklerimden. Bu salvoları büyük bir maharetle atlattığımı görünce, sıra şiirlerine gelirdi. Bu bahiste çoğu zaman sınıfta kalırdım; çünkü ben onun şiirini pek anlamazdım; daha doğrusu şiirden pek anlamam! Kendisini severdim. O da bunu bilirdi, öyle olduğu için de bana tahammül ederdi sanırım.

Ziyaretlerimize bazen Ali Çolak ve Can Bahadır Yüce de eşlik eder; Fazıl Amca'nın benimle ilgili şikâyetlerini dinlerdi. Bir defasında Ali Çolak'a bir vazife vermişti. "Çocuklar için bir şiir dergisi çıkar, o dergide ben hiçbir ücret almadan yazacağım. Çocuklara güzel Türkçemizi sevdirelim." demişti. Ömrü yetmedi.

Onu her ziyaretimden bir haber çıkarmayı isterdim. Konuştuklarımızın en azından bir kısmını yazmaya ikna etmek için uğraşırdım. Bir kere 'yok' dedi mi, artık ısrar etmezdim. Ancak huyumu bilirdi, "Sen bunları yazmayınca rahat etmezsin, bari şunları yaz." derdi. Röportaj vermezdi, gazete ve televizyonlara mesafeliydi. Kıramayacağı kişilerin hatırına verdiği bu röportajlarında teyp açmak ve fotoğraf çekmek yasaktı. Yaşlanmış halini özellikle çocukların görmesini istemezdi. Bu yasakları çoğu zaman delmeyi başarmıştım ya da bana 'yok' demekten bıktığı için ses çıkarmazdı. "Söz, yakışıklı olmayan fotoğraflarını yayınlamayacağız." diyerek izin alırdım her seferinde. Selahattin Sevi'nin de Dağlarca'nın fotoğraflarını çekerken görünmez olması işimi kolaylaştırırdı.

Hiç unutmam, bir keresinde röportaj yaparken yazmaktan elim yorulmuştu. Söylediklerini kelimesi kelimesine yazmadığımı görünce, "İstersen yorulma, nasıl olsa teybin açıktır. Bütün söylediklerimi kayda almışsındır." dedi. Mahcup olmuştum, gerçekten de teybim açıktı.

Yüz yüze son görüşmelerimizin birinde Türkçe Olimpiyatları için Türkiye'ye gelen yabancı çocuklar da vardı. Dünyanın dört bir yanından, ellerinde çiçeklerle gelen çocukları görünce bir hayli heyecanlanmıştı. Onlarla teker teker ilgilenmiş, çok iyi Türkçe konuştuklarını görünce mutlu olmuş, şu nasihatte bulunmuştu: "Türkçe, içinizde çağlayan ses olsun. Sizler sayesinde bu ses bütün dünyada yankılansın."

Artık hayatımda bir eksiklik var. Günün bir saatinde Fazıl Amca'dan telefon gelmeyecek. Onu neşelendirmek için muziplikler yapamayacağım. Ve Kadıköy'e gidişler anlamsız olacak benim için. Evet, Türk edebiyatı en büyük şairini kaybetti. Bense en yaşlı arkadaşımı... Mekânı cennet olsun.

Zaman 17.10.2008

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.