
İstanbulensis’ten Mevlânâ Şiir Şöleni’ne Bir Yolculuk
İstanbulensis’ten Mevlânâ Şiir Şöleni’ne Bir Yolculuk
Şiir, bir şehrin ruhunu zenginleştiren, sokağa anlam, gönle umut aşılayan bir tılsımdır.
Bu yıl, iki farklı şehirde iki şiir şölenine katılmak nasip oldu. Biri İstanbul’un kadim surlarının gölgesindeki Aydos Kalesi’nde, diğeri Konya’nın kalbindeki Mevlânâ Gül Bahçesi’nde.
11.Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali, Sultanbeyli’nin anlamlar dünyasını derinleştirirken, Aydos’un rüzgârında çağlayan dizeler, şiirin evrensel sesini bir kez daha duyurdu. Şölene katılan gençlerin gözlerindeki sevinç, şairlerin dilindeki zarafet, festivalin ruhunu adeta baharın ilk filizleri gibi tazeledi. Burada, bir şehrin yöneticisinin yalnızca altyapıyı değil, anlamı da dert edinmesi; şehri sadece inşa değil, ihya etme gayreti dikkat çekiciydi. Bu duygularla Belediye Başkanı Ali Tombaş’ın, şiire kucak açan yaklaşımı, Sultanbeyli’yi yalnızca bir yerleşim yeri olmaktan öte, bir anlam ve duygu merkezi haline getirme çabasının en derin işaretiydi. Zira şiir, yalnızca yazılıp okunan bir metin değil; yaşanan bir duyuş biçimi, şehirlerin derinliklerine işleyen bir estetik arayıştır.
…
Konya’daki Uluslararası 14. Mevlânâ Şiir Şöleni ise başka bir yöne işaret ediyordu: Geleneğin taşıyıcılığına ve şiirin (sanatın) sürekliliğine. Mevlânâ Dergâhı’nın Gül Bahçesinde buluşan şairler, bir medeniyet idraki olarak mısralarını bu bahçeye ekerken, aynı zamanda hislerine karışan manevi duygularla yeniden donandılar, kendinden evvelkilerin kokularıyla mest oldular. Mevlânâ’nın huzurunda şiir söylemek, bir şair için mısralarını manevi bir yüceliğin eşiğine dokumak, sözü aşkla yoğurarak ruhun en derin yankılarını uyandırmakla eşdeğerdedir.

Bir şehir, yalnızca meydanları, yolları, parklarıyla değil; o şehri anlamlı kılan dokunuşlarla kurulur, yaşar ve yücelir. Estetik, teknikten daha fazlasıdır; bir niyetin, bir hissedişin sonucudur. Konya’da, özellikle Karatay’da bunu yoğun olarak hissediyorsunuz. Şehrin yöneticisi, bu niyeti taşıyan bir anlayışla hareket ettiğinde, şehir yalnızca gelişmez, derinleşir. Şiir, burada devreye girer: Kelimelerin ötesine uzanan bir bakış sunar, şehri gönülden örerek anlamla dokur. Bu yüzden Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca’nın şiire alan açan duyarlılığı, rahmetli D. Mehmet Doğan’ın “Bambaşka bir sevgidir çizgilerde yaşamak” mısraını hatırlatır; çizgilere sadık kalmanın, bir şehirde estetik ve mana çizgisi çizmenin eşsiz değerini yansıtır.
…
Bu yılki şölenin çerçevesini çizen hususlardan biri de TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu’nun şiir şöleni öncesi yaptığı konuşmanın satır aralarında idi… Şiirin tarih boyunca nasıl bir yankı bulduğunun anlatıldığı bu konuşma, şiirler kadar kıymetliydi. Şiirin, tarihin her döneminde itibar gördüğünü; Homeros’tan Dede Korkut’a, Mevlânâ’dan Fuzuli’ye, Yahya Kemal’den Sezai Karakoç’a kadar uzanan bir zincir olduğunu ifade etti. Anlayabilirsek bu zincir, sadece şairleri değil; onların dünyasını şekillendirdiği toplumları da birbirine bağlayan bir köprüdür.
Şiir, yalnızca ses, söz ya da süs değildir; şehri ve insanı derinleştiren bir özdür. Köseoğlu’nun, “Bizler, şiirin dilimizi zenginleştiren, toplumun duygu ve düşünce dünyasını dönüştüren gücüne yürekten inanıyoruz” sözü, bu yaklaşımın altını çiziyor. Bu, sadece bir estetik mesele değil; maddî ile manevî olanı birleştiren bir anlayışın işaretidir.
Onun cümlelerindeki kaygıyı sanırım şu cümlesi de ziyadesiyle ifade etmiştir: “Dünden bugüne Erdem Bayazıt, Akif İnan, Alaeddin Özdenören gibi nice kıymetli şairin onurlandırdığı bu şölenler, şairler nezdinde artık hatırı sayılır bir buluşma noktasına dönüşmüştür. Evvel göçünü toplayanların ruhları şâd olsun. Hazret-i Pir Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin ilhamıyla çıktığımız bu yolda, onun aşkı, bir’liği, beraberliği ve kardeşliği kucaklayan evrensel sesini, şiirin ruha hitap eden ve iyileştiren gücünü, sulh dilini Huzur-ı Pir’den tüm dünyaya duyurma gayretindeyiz.”
…
Şölenin önemli yönlerinden biri de yalnızca şiire alan açılmasıyla ilgili değildi.
Köseoğlu’nun konuşmasıyla birlikte, “Şiir Atölyeleri” ve “Şiirde Mânâ, Şiirde Teknik” gibi oturumlar, şiiri daha derinlikli tartışmaya açtı. Böylece genç şairler için hem bir gelenekle buluşma zemini hem de kendi seslerini inşa etme fırsatı doğdu.
…
Köseoğlu’nun, “Bugün burada Filistin ve Doğu Türkistan başta olmak üzere mazlum coğrafyalara dair sözümüzü, duamızı, şiirlerimizi yedi kat kubbeye bırakacağız” ifadesi ise şiirin vicdanla buluştuğu yere işaret ediyor. Şiir burada artık sadece bir estetik değil; bir duruş, bir hatırlatma, bir dua oluyor.
Bu yılki şölen, aynı zamanda Türkiye Yazarlar Birliği’nin Kurucu ve Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’ın aziz hatırasına ithaf edildi. Köseoğlu’nun “Konya’daki şiir şölenlerinin tamamına katılarak bizleri hiç yalnız bırakmayan D. Mehmet Doğan’ı hayırla yâd ediyoruz” sözleri, bu işin bir vefa ve sadakat meselesi olduğunu gösteriyor.
Konya, aşkın, hikmetin ve irfanın şehri olarak şiire nefes veren bir merkez olmaya devam ediyor. Ve bu şölenle birlikte geçmişin ihtişamını, bugünün derinliğini ve yarının umudunu yükseltti.
İstanbulensis’in bahar rüzgârından Mevlânâ’nın Gül Bahçesine uzanan bu yolculuk, şehirlerin şiirle nasıl soluk aldığını; yöneticilerin ise bu nefesi nasıl çoğalttığını gösteriyor. Şiir, bir şehrin taşına, toprağına, ruhuna işler. O şehri sadece güzelleştirmez, anlamlı kılar. Konya’da, Mevlânâ’nın gölgesinde, şiir bir kez daha sözün ötesindeki hakikati işaret etti; adeta “susmanın sesi” oldu.
Ve bu ses, şehirlerin ruhunu inşa etmeye devam edecek.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.