Tadı Gözümde Kalan Kadim Şehir: Gaziantep...

Tadı Gözümde Kalan Kadim Şehir: Gaziantep...

Ali IŞIK YAZDI... Kafileyle yapılan gezileri sevmişimdir oldum olası. Hele bu kafile Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin üye ve yâranından oluşuyorsa......

A+A-

Ali IŞIK YAZDI...

Kafileyle yapılan gezileri sevmişimdir oldum olası. Hele bu kafile Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin üye ve yâranından oluşuyorsa... Zira TYB kafilesiyle yapılan geziler, beden ve zihin yorgunluğunu alan, dostluk sıcaklığında, nezaket demli çay gibidir. TYB Konya'nın, "Yazılacak Çok Şeyimiz Var..." esprisiyle gerçekleştirdiği gezilerinden en az on'una katılmıştır ve de katıldığı her bir geziyle gözünün, gönlünün ve dimağının pasını gidermiştir bu fakir.
TYB Konya, tarihî İpek Yolu'nun önemli güzergâhlarından Urfa ve Mardin'e 21-23 Haziran 2008 tarihlerini kapsayan -yine böyle tadı damakta/gözde kalan- kısa soluklu bir gezi gerçekleştirmiş; tarihî yolun bu kesimindeki diğer önemli bir güzergâh olan Gaziantep ise yolun bir kesiminde selamlanıp geçilmişti. Tarihî İpek Yolu'nun Gaziantep durağında soluklanmak/gıdalanmak için ise önceki gezinin altıncı sene-i devriyesini beklemek gerekiyormuş.
Zifirî siyahpeçesine bürünmüş olarak karşıladı bizi Gaziantep... Otobüsten adımımı yere attığımda da güleç ve kara yağız bir çehre... TYB'nin -sağlık sebebiyle katılamadığım- Niğde gezisi hatıralarında adını sıkça duyduğum, o zamanlar Niğde, şimdi ise Gaziantep İl Millî Eğitim Müdürü -hemşehrimiz- Celalettin Ekinci Bey imiş. Ellerimiz buluştuğunda o, samimiyetini, fakir de memnuniyetimi teati ettik.
Şehir dışında, sırtını çamlığa vermiş Şahinbey Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesinin şirin uygulama otelinin mütevazı yemek salonunda gece yarısı içtiğimiz çorba, müteakip iki günde Gaziantep'te yaşayacaklarımızın ilk işareti oldu.
Fakir için bir şehrin güzelliğinin iki kıstası vardır: Bunlardan biri tarih, diğeri de tabiattır. Dolayısıyla şehreminlerinin başarısını da, çok katlı beton yapıları estetikli, boyacı küpünden çıkmış suni güzeller gibi sıralamakta değil, iki kıstasımı koruma ve üretmede görürüm. Bu açıdan Konya, Osmanlı'nın son, Cumhuriyet'in de ilk dönemlerinde oldukça talihsizlikler yaşamış bir şehir, daha doğrusu bir payitahttır. Söz konusu dönemlerin ilkinde Konya, bedesten ve iç kalesini, ikincisinde de Selçuklu yadigârı birçok eserini kaybetmiştir. Cumhuriyet'in ilerleyen yıllarında hüküm süren kasırga ise Konya'nın gelenekli sivil mimarisini -birkaç örnek dışında- yerle bir etmiştir. Bu hususta Gaziantep Konya'ya nispetle oldukça şanslı bir şehirdir. Zira kalesi, bedesteni, hanları, çarşıları, konakları ve gelenekli evleri Konya'yı tarumar eden kasırgaları yaşamamıştır.
Gaziantep'teki ilk gündüzümüzün sabahının erken saatlerinde otelimizde yaptığımız "mükellef" kahvaltının ardından başladığımız Gaziantep şehir gezisinde ilk durağımız Zeugma Müzesi idi. Burada da bizi bir hemşehrimiz, Müze Müdürü Yusuf Altın karşılıyor. Yusuf Altın Bey, kendisini tanıttıktan sonra 27 Mayıs 2007 tarihinde gerçekleştirdiğimiz Aksaray/Ihlara Gezisi'nde de beraber olduğumuzu vurguluyor.
Üç boyutlu kısa Zeugma'yı tanıtım filminden sonra Yusuf Bey'in rehberliğinde müzeyi gezmeye başlıyoruz. Müzede sergilenen mozaikler birer sanat harikası. İki bini aşkın bir zaman öncesinin seyrine doyum olmayan birbirinden muhteşem mozaikleri -alabilenler için- aynı zamanda somut birer ibret vesikası. Karanlık odasının labirentinin bitiminde tatlı bir sürpriz olarak bizi karşılayan Zeugma'nın simgesi Çingene Kızı'nın gözlerinin esrarlı bakışlarında Fatır Suresi'nin 44. ayetini bir kez daha hatırlıyorum:"Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Ne göklerde ve ne de yerde Allah'ı aciz bırakacak hiçbir şey vardır. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir." (http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#35:44)
Geziyi ne kadar hızlandırsak da zamanın hızına yetişilmiyor. Öğle yemeği zamanı gelmiş çatmış. Yine otobüsümüzdeyiz. Mihmandarımız, Gaziantep MEM Ar-Ge Biriminden eğitimci Bilal Yazıcı'dan, öğle yemeğimizi, Gaziantep'in elit bir semtinde, Şehitkâmil ilçesi sınırlarındaki İbrahimli semtinde inşa edilen Anneler Parkı'nda yiyeceğimizi öğreniyoruz. Parkta bizi Gaziantepli ev sahibimiz Şehitkâmil Belediye Başkanı Rıdvan Fadıloğlu karşılıyor. Sayın Fadıloğlu, güleç yüzüyle desteklediği sıcak konuşmalarından Gaziantepli olduğunu sezdirse de, söz Konya mecrasına girdiğinde sanırsınız ki, bir Konyalı. Meğerse yükseköğrenimini Konya'da, Selçuk Üniversitesinde yapmış.
Ve Gaziantep sofrası... Nefsimin, sofra zenginliklerini fotoğraflama ısrarına güçlükle hâkim oluyorum (ertesi günün veda yemeğinde, facebook'ta paylaşmamak şartıyla, nefsimin arzusunu yerine getirdiğimi itiraf etmeliyim). Sofradakiler, Üstad Necip Fazıl'ın deyimiyle: "Yemek değil; birer şehvet!.."
Yemek sonrası Sayın Fadıloğlu'nun rehberliğinde parkı geziyoruz. Ardından birkaç hatıra fotoğrafı çektirip, Bakırcılar Çarşısı gezisi için tekrar otobüsümüzdeki yerimizi alıyoruz.
Vilayet Konağı arkasındaki parkta ayaklarımız tekrar toprakla buluşuyor. Bilal Bey'in rehberliğinde Gaziantep Kalesi eteklerine geliyoruz. Gaziantep Kalesi; eski şehir merkezinde, Şehitkâmil ve Şahinbey merkez ilçelerinin arasında sınır olan Alleben Deresi'nin güneyinde, yaklaşık 25-30 metre yükseklikte bir tepe üzerinde bütün ihtişamıyla yükseliyor. Kalenin hemen batısındaki Şirvani (Şirvani Mehmet Efendi) Camii'nde geciken öğle namazlarımızı eda ediyoruz. Gördüğümüz tarihî Gaziantep camilerinin hepsi kesme taştan inşa edilmişler. Bu camilerin ortak özelliği ise plan ve minarelerinde Arap mimarisinin izlerini taşımaları. Şirvani Camii'nde, hayatımda ilk kez, kızaklı bir minbere şahit oluyorum. Camiin minberi altına döşenen bir nevi rayın üzerinde, duvarda yapılan özel bölmesine girip çıkabilmektedir.
Bakırcılar Çarşısı'nı oluşturan dükkânlar, biçimleriyle, bizim Kapı ve Aziziye camileri merkezli Konya Çarşısı'ndaki tarihî dükkânları hatırlatıyor. Bakırcı esnafının sergilediği/sattığı emtiayı gördüğümde şaşırdım, dersem yalan olmaz. Zira aynı emtiayı Türbe Önü'ndeki turistik eşya satıcılarında görmeniz mümkün. Dahası bunların kahir ekseriyeti -ne yazık ki- döküm ve de fabrikasyon... Çarşıda yerini alan alüminyum ve çelik, galiba yavaş yavaş bakırcılık zanaatını katlediyor. Neyse ki, misyonunu canlı tutan Bedesten ve çarşı içi hanlarının ayakta kalabilmiş olması bir nebze insanı teskin ediyor. Yeri gelmişken Gaziantep şehreminilerine bir istirhamımı belirtmeden geçemeyeceğim. Bu tarihî çarşı alanının dar sokaklarından bazılarında yoğun akan bir taşıt trafiği mevcut. Bunlara çarpılmama endişesi çarşının sindire sindire gezilmesini engelliyor. Demem o ki: Buraların tarih kokusunun üzerine kâbus gibi çöken geniz yakıcı egzoz kokularının behemehâl bertaraf edilmesi gerekir.
Uzunçarşı Caddesi üzerindeki Tahtani Camii'nde ikindi namazımızı edadan sonra hızlı adımlarla otobüsümüze yöneliyoruz. Öğlenki yediklerimizi eritemeyen bu gezi sonrası bu kez akşam yemeği için tekrar otobüsümüzdeyiz. Akşam yemeği için Şehitkâmil Belediyesi sınırları dâhilindeki Dülükbaba Ormanı içerisinde oluşturulan mesire alanındaki Dülükbaba Biyolojik Göleti kıyısındaki lokantadayız. Burada bir hemşehrimizle daha tanışıyoruz: Şehitkâmil Kaymakamı Sayın Mehmet Aydın. Sayın Aydın'ın sıcak ve samimi tavrı, bulunduğumuz mahallin en yüksek makamının sahibinin karşısında bulunma sıkılganlığını alıp götürüveriyor. Öyle samimi ki, aramızdaki makam farkı, oturduğumuz sandalyeler arasındaki mesafe mesabesine iniveriyor. Akörenli Sayın Aydın tam bir memleket sevdalısı. İlçesinde SADMER (Sosyal Araştırma, Dayanışma ve Müdahale Merkezi) Projesi'ni hayata geçirmiş. Hâlen projenin başarıyla uygulanmasının da başaktörü.
Ertesi sabah kahvaltı sonrası "otobüse" komutuyla birlikte otelin park alanında soluğu aldığımızda Şahinbey Belediyesinin üstü açık, iki katlı gezi otobüsünün bizi beklediğini görüyoruz. Bu gün ağırlıklı olarak Şahinbey ilçesini gezeceğiz. Belediye personelinden, kara yağız bir genç Said Âşıkbu günkü tur rehberimiz. İlk durağımız Gaziantep Hayvanat Bahçesi. Mezkûr hayvanat bahçesi öyle birkaç saat içerisinde gezilemeyecek kadar büyük. Ancak girişe yakın bir bölgede, birbirine komşu maymun, yırtıcılar, sürüngenler ve akvaryum bölümlerini gezebiliyoruz. Mahkûmlar gibi biteviye hızlı hızlı volta atan ayıların suratlarına, tabii ortamlarından koparılmışlığın hüznü ve hoşnutsuzluğu yansımakta. Aynı haletiruhiyeyi diğer hayvanlarda da ayan beyan görebiliyorsunuz. Beton sefertasları arasına sıkışmış olarak yaşayan bizler de, aynı ruh hâlini sıklıkla yaşıyoruz.
İkinci günde ikinci durağımız Şehreküstü Konakları... Burada bize rehberlik eden Sultan Özerden Hanım, her ne kadar, iki asır kadar önce, Gaziantep Kalesi yakınlarında oturan bir ailenin çeşitli sebeplerden dolayı semt sakinleriyle anlaşmazlığa düşmesi sonucuburaya yaptırdığı büyük evde yaşamaya başladıklarını ve eski semtlerine hiç uğramadıkları için de yeni semtlerine Şehreküstü adı verildiğini belirtse de; "şehrek" tabirinin, Osmanlı Döneminde şehrin elit tabakası için de kullanıldığı rivayeti mevcuttur. Ki, buradaki görkemli konaklar bu rivayeti doğrular mahiyettedir.
Konağın hayatındaki çay molasından sonra kesme taşlardan inşa edilmiş tarihî evlerin arasındaki dar sokaklardan ilerleyerek Pişirici Kasteli ve Mescidi'ne geliyoruz. Pişirici Kasteli şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış bir nevi su deposudur. Burada toplanan sular kanallar aracılığı ile eski Antep evlerinin su ihtiyacını karşılarmış. XIII. Asırda yapıldığı tahmin edilen kastel,abdest, ibadet, temizlik ve dinlenme amaçlı kullanılmış. Bundan dolayı içerisinde havuz, mescit, ziyaret yeri, çimeklik (banyo), tuvalet gibi unsurlarla bulunmakta.
Öğle namazımızı tarihî Şeyh Fethullah Camii'nde eda ettikten sonra bahçesindeki,Antep savunması kahramanlarından şehit Karayılan (Molla Mehmet) ile Hz. Ebubekir soyundan geldiği rivayet edilen Şeyh Fethullah'ın kabirlerini ziyaretle ruhlarına Fatihalar gönderiyoruz.
Artık Gaziantep'teki son programımızın icrası için tekrar gezi otobüsündeyiz. Geldiğimiz lokantada bizi hemşehrimiz Kaymakam Mehmet Aydın Bey karşılıyor (başka programları olduğu için İl MEM Celalettin Ekinci ve Şehitkâmil Belediye Başkanı Rıdvan Fadıloğlu beylerle önceki günün sonunda vedalaşmıştık zira). Sıcak bir havada yenen zengin yemeğin ardından saygıdeğer hemşehrimiz Sayın Aydın, yine aynı sıcaklıkta bizleri uğurluyor.
Gaziantep'i gezeceklere önemli bir not: Gaziantep öyle iki günde geziliverecek bir şehir değil. Hemşehrimiz Müze Müdürü Yusuf Altın'ın müze gezisi sonrası takdim ettiği çantada yer alan dokümanlardan Gaziantep kitapçığı, daha nice güzellikleri görmekten mahrum kaldığımızı bir bir sıralıyor.
Teşekkür: Bu geziye fakiri davet eden TYB Konya Şubesi Başkanı erdemli Muhammet Ali Köseoğlu kardeşime, bu geziye bizden biri olarak katılarak heyetimizi onurlandıran AK Parti İl Başkanı Sayın Ahmet Sorgun ve candan yönetim kurulu arkadaşları Mustafa Erkuş ve Mustafa Dündar beylere, ev sahipleri hemşehrilerimiz Gaziantep İl Millî Eğitim Müdürü Celalettin Ekinci, Şehitkâmil Kaymakamı Mehmet Aydın beylere, Şehitkâmil Belediye Başkanı yarı hemşehrimiz M. Rıdvan Fadıloğlu Bey'e, Zeugma Müzesi Müdürü hemşehrimiz Yusuf Altın'a, çam sakızı çoban armağanı ile bizleri karşılayan Dedeman Oteli Müdürü hemşehrimiz Ahmet Emin Ok'a, gezginler/misafirler ile ev sahipleri arasında koordineyi sağlayan cevval H. İbrahim Tongur'a, bizleri dondurmayla serinleten TYB Gaziantep Şube Başkanı Metin Zirek'e, olgunlukla ve neşe içerisinde geçmesini sağlayan bay ve bayan bütün TYB Konya üyeleri ve yâranına, otobüsün bir beşik rahatlığı içinde yol almasını sağlayan kaymak gibi yolların banileriyle otobüs kaptanlarına, hülasa, bu geziyeemeği geçen tüm isimli isimsiz kahramanlara firadefirade teşekkürler...

img_5226-001.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.