Kemal Kahramanoğlu

Kemal Kahramanoğlu

ÜMİT SAVAŞ TAŞKESEN’İN LONDRA GÜNLÜKLERİ

A+A-

          
       Falih Rıfkı Atay, Cemal Paşa’nın subayıdır. 1914-18 yılları arasında, Cemal Paşa ile birlikte Suriye, Filistin, Kudüs, Lübnan, Mısır’da bulunur. Buradaki anılarını Zeytin Dağı adlı eserinde ölümsüzleştirir. Uzun yıllar önce Falih Rıfkı Atay’ın Zeytin Dağı adlı kitabını içim sızlayarak okumuştum. Savaş, açlık, göç, fakirlik, sefalet cehalet kol gezmektedir. Çöllerde şehit olan ismi bilinmeyen Mehmetçikler için yazdıkları yüreğime oturmuştu.
        Geçenlerde de Falih Rıfkı’nın Taymis Kıyıları adlı Londra hatırlarını okudum. Kitabı bitirince de Zeytin Dağı’nı yeniden okudum. Fark ettim ki beraber okunması gerekiyor.
        Falih Rıfkı 1933 yılında da Londra’ya gider. Buradaki anılarını Taymis Kıyıları diye kitaplaştırır. Kitabında “edebiyat, fen, iktisat ve tarih kitaplarında Londra ve İngiltere için yazılmadık bir şey kalmamıştır. 1933’te buhranın yedinci  yılı, Londra başka bir şey, Londra sokaklarında dolaşan Kemalist bir Türk yeni bir şeydir. Kitabıma 1933’te “Londra’da bir Kemalist” ismini vermemek için kendimi hayli zorladım” der. 
         Yani Orta Doğu’yu subay olarak dolaşan Falih Rıfkı, Londra’yı sivil bir Kemalist olarak dolaşır.  İki farklı medeniyet, kültür nefis bir üslupla ele alıp karşılaştırır. Taymis Kıyıları’nı okurken de içim sızladı. Yazar bu medeniyeti anlatırken yer yer eleştirdiği noktalar olsa da hayranlığını gizleyemiyor. İngiliz polikası mistisizme değil riyaziyeye dayanır his değil hesap ile büyür der. Bir yerde de “bir gün herkes yaratılmış tabiatı görmek için Londra’ya gelecektir” tespitinde bulunur. Hyde Park’ı gezerken burasının Şinasi, Kemal ve Suavi devrinin hürriyet cenneti idi der. 
          Bu satırları okuyunca Londra ile ilgili okuduğum eserlerden bir yığın çağrışım beynime hücum etti.
         Bilindiği gibi, Modernleşme tarihimizin iki önemli merkezi vardır: Paris ve Londra. İstibdad’dan bunalan ve hürriyet arayan aydınlarımızın sığınma mekanları. Paris modernliğin başkenti Londra sanayileşmenin ve demokrasinin. İstibdad’dan bunalan, sürgünden kaçan aydınlarımız hürriyet için bu mekanlara sığınmışlar. Gazete ve dergiyi burada çıkarmışlar. Abdülhak Hamid, Namık Kemal ve Ziya Paşa Londra’yı teneffüs eden aydınlarımızın başında gelir. Buradan gönderdikleri mektuplar, tuttukları günlükler, seyahat yazıları, gazete yazıları bizim düşünce tarihimizin en önemli kayıtları olmuştur. 
         Bizde hürriyet ilanından sonra da Batı’ya gidişler olmuş ancak bu defaki gidişler sürgün ve  hürriyet için değil bir tür prometelik adınadır.
         Londra’da on yıl kalan Nilüfer Kuyaş, Şehir ve Sonsuzluk adlı denemesinde Londra’yı anlatır: “ .. Londra’da parasızlık ve yalnızlık çektim, aradığım bireysel özgürlüğü buldum, mimarinin önemini orada anladım, bir şehri tamamen kültürel ve estetik boyutta doya doya yaşamanın tadına orada vardım ama en önemlisi modern yaşamın özü demek olan şehir efsanesini bir şehri metin olarak çözmeyi şehir ve sonsuzluk ilişkisini orada öğrendim… Londra’nın her sokağı sonsuzluğa açılıyor gibidir, kendinizi dünyanın sonunda hissedersiniz. Her sokak adeta uzayın kıyısındadır… Londra’da yürürken insan bazen kendini naif bir tablonun içinde dolaşıyormuş gibi hisseder. Bazen de ışıkla gölgenin yarattığı çizgi oyunları en iyi kübist tablodan daha çok haz verir.”
         Bu arada her metropol gibi ihtişamının yanında sefaletini de görmek isteyenler George Orwel’ın Paris ve Londra’da Beş Parasız adlı eserini okusun. Dahası İngiltere’nin  sanayileşmesinin ezdiği yoksullaştırdığı insanların hayatlarını Charles Dickens’ın romanlarından öğrensinler.
         Ümit Savaş Taşkesen de beş yıl kaldığı (2010-2015) Londra için kaleme aldığı günlüğünü yayınladı. Bu güzel kitapta, daha önceki, Jöntürkler, modernistler ve Kemalistlerden farklı olarak, genç bir aydının Londra hatırlarını buluyorsunuz. Tabiri caiz ise taşralı bir gencin dünyanın en büyük metropolünün birinde yaşadığı sıkıntıları okuyorsunuz.  Ancak satır aralarında bir mağlubiyet psikolojisine rastlamıyorsunuz. Çünkü daha öncekilerden biraz farklı olarak Ümit hoca şehrin güzellikleri arasına eleştirilerini de sığdırıyor. İngiltere’nin sömürgeci ruhunu unutmadan geziyor. Sömürgeciliğe yani kendilerine muhalif olan Gandi, Mandela vd. gibi şahısların heykellerinin Londra’da dikilmesi üzerine tesbitleri bu açıdan değerli. 
    Medeniyet ve günlük yaşama farklılıklarını rahat bir üslupla ele alıyor. Her gezdiği, fotoğrafını çektiği mekan ve şahıslar hakkında bilgiler vererek kılavuz değerinde bir eser ortaya koyuyor. Ümit hoca Londra üzerine daha önce yazılmış kitapları okumasının yararını çok görmüş. 
Kitap ile ilgili söylenecek çok güzel şeyler var ama onu da bi zahmet okuyarak öğrensinler diyeceğim. Hazıra konma alışkanlıgını terketmeliyiz.
Londra’ya gidecek olanlar da bu kitabı okumadan gitmesinler. Vakitleri varsa yukarıda geçen kitaplarla beraber okuyarak mukayese etsinler. 
Bu günlük, Londra literatürümüze ve şehir okumaları geleneğimize ciddi bir katkıdır. Tebrik ederiz.
Kemal Kahramanoğlu

Önceki ve Sonraki Yazılar