M. Ali Köseoğlu

M. Ali Köseoğlu

Yörükoğlu Kıraathanesi’nde Serpil’le çay içmişim!

A+A-

Saburhane’den Şahidi’ye doğru yürüyordum.
Biraz soluklanayım, önce tavşankanı bir çay, sonra acı bir kahve içeyim, güneşi hissedeyim, havayı içime çekeyim, kahve milleti ne yapar az dinleyeyim diye Yörükoğlu Kıraathanesi’nin önündeki boş masaya oturuverdim.

Kahveciyi beklerken, hemen karşımda, eskimiş saç boyasını, çoktan kırlaşan saçlarını ve her ikisini de kendisinin umursamadığını başına özensizce bağlayıverdiği başörtüsünden anladığım, fakat bu özensizliğin aksine tırnağı kırmızı ojeli yaşlı kadını fark ettim.
Karşı masada oturan ve birbirleriyle sohbet eden kahvehanenin müdavimi erkekler, evden kovuluşlarının esprisini yapıyorlar, Muğlaspor’un durumunu, kış günündeki bu güneşli güzel günü konuşuyorlar, fakat hemen yanı başlarında oturan kadını benim kadar süzmüyorlardı. Herhalde tanıdıkları bir sima idi, öyle düşündüm…
Kendi sessizliğine öylesine çekilmişti ki; uzun uzun bakmalarıma rağmen gözünü bir kez olsun benden tarafa çevirmedi. Baksa; afiyet olsun diyeceğim, bir derdin mi var, çok dalmışsın diyeceğim, buralarda mı oturuyorsun, çoluk çocuk ne âlemde diyeceğim.
Hayır, bakmadı.
Aklımdan geçtiği gibi, önce çay söyledim. O da kahvecinin çoktan getirdiği çayı masaya hiç bırakmadan içine çekiyor. Gözlerini benim hiç görmediğim bir karşıya noktalayarak, bazen de sağa sola çevirerek gelen geçeni seyrediyor.
Biraz çekinerek -aslında müsaade alayım mı diye düşünerek, sonra konuşarak bu anı kaybetme ihtimaliyle- cep telefonumla birkaç kare fotoğrafını çekiyorum. Ya fark etmedi, ya da umursamadı.
Çayını bitirdikten sonra sol tarafındaki masaya koyduğu içinde ekmek olan poşeti alarak, içtiği çayın ücretini bırakmadan Saburhane’nin kireç beyazı evleri arasında gözden kayboldu.
Bense çayın ardından gelen kahveyi yudumlarken, çektiğim fotoğrafı sosyal medya hesabımdan; “Dün, bugün, yarın. Bir çay içimi kadar dünya” diyerek paylaştım.
Sonra da, sanki biraz önce gözden kaybolan yaşlı kadının izini takip eder gibi, güneş ışığıyla birlikte duvarlarındaki beyazın göz kamaştırdığı evlerin arasından geçerek Şahidi’ye kadar yürüdüm.
Tarih; 15 Aralık 2017, Cuma.

 

Birkaç gün sonra, Şahidi’ye komşu olarak oturan Macide ablaya çektiğim fotoğrafları göstererek, tanıyıp tanımadığını sordum.
Tanıyormuş, adı Serpilmiş. Bu kadar.
***
Günler gelip geçiyor. İşyerinde Macide ablanın taze demleyip getirdiği çayı yudumluyorum. Aklına nerden geldiyse, “Biliyor musunuz, o sizin fotoğrafını paylaştığınız Serpil ölmüş” diyor.
-Öyle mi, Allah rahmet eylesin, nasıl ölmüş.
Önüme yerel bir gazete bırakıyor.
Saburhane’de bir cenaze evine, ölünün arkasından verilen “ıskattan” nasiplenebilmek için gitmiş. Burada cenaze aracının geri geri giderken çarpması sonucu, beyin sarsıntısı geçirmiş, hastanede yatmış, ama kurtulamamış.
Tarih; 11 Şubat 2018.
Üzülüyorum, ama hikâye burada bitmiyor. Macide abla anlatmaya devam ediyor:
-Sizin evin yanındaki Serpil Park var ya…
-Evet…
-Orası Serpil’in adını taşıyor, parkın önünde çay içen kadın heykeli de Serpil’in heykeli…
-Hay Allah, deme…
-Evet Serpil’in.

 

***
Yıllar yıllar önce Serpil, şimdi adını taşıyan bu parkın olduğu yerde, Kurbanzade Camii’nin hemen önünde bir terzi dükkânında çırak olarak çalışıyormuş. Burada çok mutluymuş. Gel zaman git zaman terzi, dükkânı kapatmaya karar vermiş, Serpil’den de dükkânın anahtarını geri almış. Serpil, ne olduğunu anlayamadığı için yıllar yılı erkenden açtığı dükkânı açmak üzere ertesi gün de gelmiş.
Ertesi gün de, ertesi gün de…
Bir zaman sonra dükkân yıkılmış. Onu tanıyanlar, “Dükkân kapandı, bir daha gelme, açılmayacak” deseler de o gelmeye devam etmiş. Muğla Belediyesi, önce bu alana Serpil Park adını vermiş, sonra da şehrin yaşayan efsanesi Serpil’in çay içen heykeli, parkın önüne yerleştirilmiş.
***
İçim dağlanıyor. Hayretim, bir başka hayretin içinde kayboluyor.
Meğer adı verilen parkın önünden her geçişimde tebessüm ettiğim, gözleri bir noktaya sabit, elindeki çayı yudumlar bir şekilde heykele işlenen Serpil’le, ömrünün son deminde Yörükoğlu Kıraathanesi’nde karşılıklı çay içmişim. Parktaki heykeliyle neredeyse birebir aynı olan duruşunu çektiğim fotoğraflar, ona dair son fotoğraflarmış.
Ve sosyal medyada yazdığım gibi:
-Bir çay içimi kadar(mış) dünya!

Kaynak: M. Ali Köseoğlu yazdı

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.