
TYB Konya'da 15. Cahit Zarifoğlu Çocuk Şenliği Yapıldı - Aileler ve Çocuklar Edebiyat Etrafında Buluştu
TYB Konya'da 15. Cahit Zarifoğlu Çocuk Şenliği Yapıldı - Aileler ve Çocuklar Edebiyat Etrafında Buluştu
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi, çocuk edebiyatının önemli isimlerinden Cahit Zarifoğlu anısına bu yıl 15'incisi düzenlenen Çocuk Şenliği ile çocukları ve aileleri bir araya getirdi. Karatay Belediyesi Ali Ulvi Kurucu Gençlik Merkezi’nde gerçekleşen, Fatma Tutak’ın düzenleyici olduğu eğlence ve eğitimin iç içe geçtiği programda; sunucu ve meddah olarak bulunan Osman Bozdemir, önceki çocuk şenliklerinde de olduğu gibi programın başında, ortasında ve sonunda, çocuklar ve ebeveynler ile çeşitli oyunlar ve dans gösterileri ile şenliği renklendirirken, panel bölümlerinde ise çocuk edebiyatının günümüzdeki durumu ve geleceği uzman isimler tarafından masaya yatırıldı. Şenlik kapsamında düzenlenen panelde, karikatürist ve çocuk edebiyatı yazarı Çağrı Cebeci ile yazar Abdurrahman Ekin; günümüz çocuk yayıncılığının sorunlarına dikkat çekerken, ebeveynlere de önemli tavsiyelerde bulundu. Programa katılan tüm çocuklara Karatay belediyesi desteğiyle sırt çantası, boyama kitabı, not defteri ve çocuk kitapları armağan edildi.
"180 Sayfayı Okutabiliyorduk, Şimdi Mümkün Değil"
Yazar ve çizer Çağrı Cebeci, dijitalleşmenin çocukların okuma alışkanlıklarını kökten değiştirdiğini belirtti. Yaklaşık 15 yıl önce 1.2 milyon satan 180 sayfalık kitaplarının olduğunu hatırlatan Cebeci, günümüzde aynı başarıyı yakalamanın imkânsız hale geldiğini vurguladı.
"Bundan 15 sene önce, 2011 yılında çıkardığımız ‘Sessiz Sakin’in Gürültülü Maceraları’ adlı 180 sayfalık kitabımız Türkiye çapında 1.200.000 civarında sattı. Her sayfasında bir karikatürle metni desteklemiştik. O dönem sosyal medya ve dijital yayınlar bu kadar yaygın olmadığı için çocuklara 180 sayfayı okutabiliyormuşuz. Fakat şu anda, her sayfasında karikatür bile olsa 180 sayfalık bir kitabı çocuklara okutmanız mümkün değil. Çünkü hepsinin elinde tabletler, telefonlar var ve gündem neyse onu tüketiyorlar. Artık 64 sayfalık, bol çizimli ve mizah dolu yayınlara yöneldik. Anladık ki 180 sayfayı okutamıyorsak, 64 sayfayı okutabilirsek ne mutlu bize. Modumuz bu."
"Veliler Ne Okutacağını Bilmiyor: 'Okusun da Ne Okursa Okusun' Mantığı Çok Yanlış"
Cebeci, çocuk edebiyatındaki en büyük sorunlardan birinin ebeveynlerin bilinçsizliği olduğuna dikkat çekti. Popüler kültürün dayattığı, içerikten yoksun kitapların çocuklar tarafından bilinçsizce tüketildiğini ve ailelerin bu duruma müdahale etmediğini ifade etti.
"En büyük problemlerden biri de velilerin çocuklarına ne okutacağını bilmemeleri. Maalesef 'Çocuğum okusun da ne okursa okusun' mantığı var ve bu çok yanlış. Fuarlarda görüyoruz, popüler kültür ekranda ne sunuyorsa çocuklar ona yöneliyor. Cafcaflı kapaklarda Messi’nin, Ronaldo’nun fotoğrafını görünce çocuk gidip onu alıyor. Ebeveyn de ‘Oğlum veya kızım kitap okuyor’ diye seviniyor ama ne okuduğunun farkında değil. Oysa çocuk edebiyatı, dili ve yönlendirmesiyle çok hassas bir alan. Orada kurulan yanlış bir cümle, çocuğun hayat felsefesi haline gelebilir. Velinin kitabı önce kendisinin okuması, içeriğini araştırması lazım. Bu yapılmadığı için yanlış yönelimler ortaya çıkıyor."
"Ninja Kaplumbağalar Bize Pizza Kültürünü Aşıladı, Oysa Bizim Lahmacunumuz Var"
Konuşmasında popüler kültürün ve yabancı yapımların kültürel etkilerine geniş yer ayıran Cebeci, "Ninja Kaplumbağalar" örneği üzerinden, bir çizgi filmin bir ülkenin yeme alışkanlıklarını nasıl değiştirebildiğini anlattı. Yerli ve milli karakterlerin önemini vurguladı.
"Yıllarca bize Ninja Kaplumbağalar çizgi filmini izlettiler. Bu dört kaplumbağa pizzayı çok seviyordu. Animasyonu ülkemize sokmak için önce pizza dükkanlarını açtılar, sonra filmleri bedavaya verdiler. Tek kanallı dönemde TRT'de izlediğimiz bu çizgi filmle bize pizza kültürünü aşıladılar. Oysa bizim lahmacunumuz var kardeşim! Bir Türk insanı lokantaya gittiğinde pizza değil, lahmacun ister. İşte popüler kültürün yansımaları bunlar ve maalesef yabancılar bu işi bizden çok daha iyi yapıyor. Biz Keloğlan’dan Nasrettin Hoca’ya kadar binlerce karaktere sahip bu verimli topraklarda yaşıyoruz. Bu karakterleri çocuklarımıza anlatarak onları Amerikan kültüründen ve diğer yabancı etkilerden kurtarabiliriz."
"Çizginin Gücü Artık İnkar Edilemez: Önce Görsele Bakar, Sonra Yazıyı Okuruz"
Hem yazar hem de çizer olan Cebeci, günümüz yayıncılığında görselin ve çizginin metnin önüne geçtiğini belirtti. Japon kültürünün ürünü olan manga ve animelerin bu alandaki başarısına değinerek, Türkiye'de de özgün bir çizgi dili oluşturulması gerektiğini söyledi.
"Kitaplardaki yazının içeriği kadar, o yazının çizgi diliyle nasıl aktarıldığı da çok önemli. 7 yaşındaki bir çocuk da 70 yaşındaki bir yetişkin de önce görsele bakar, sonra altındaki yazıyı okur. Yayıncılar da artık bu gerçeğin farkında. Eskiden ikinci planda olan çizerler, şimdi projenin en başında aranıyor. Bir eser geldiğinde yayıncının ilk sorusu ‘Bunu kime çizdirelim, görsel dünyası nasıl olmalı?’ oluyor. Bu, biz çizerler için sevindirici bir gelişme. Çünkü mizahla ve güçlü çizimlerle harmanlanmış bir edebi eseri çocuklara ulaştırmak çok daha etkili. Fuarlarda çocuklar bir kitabı eline aldığında hemen sayfalarını hızla çevirir, içinde bol çizim varsa ‘Aa ne güzelmiş!’ deyip ona yönelirler. Bu da çizginin ne kadar önemli olduğunu bize anlatıyor."
"Matilda'daki 'İsa'nın Haçlı Ordularıyız' Cümlesinden Kimse Rahatsız Olmadı"
Yazar Abdurrahman Ekin, nitelikli bir eserin ideolojik kaygıların üzerinde durduğunu, dünyaca ünlü "Matilda" kitabı üzerinden anlattı. Ekin, eserin içerdiği Hristiyanlık referanslarına rağmen, edebi kalitesi sayesinde tüm dünyada ve Türkiye’de kabul gördüğünü belirterek, asıl meselenin "nitelik" olduğunu vurguladı.
"Roald Dahl'ın 'Charlie'nin Çikolata Fabrikası', 'Matilda' gibi eserleri, çocuk edebiyatının modernist dönemdeki en büyük örnekleridir. Matilda'yı okurken, psişik güçleri olan bu kız çocuğuna 'olumlu' öğretmen karakterinin söylediği şu cümleyle karşılaşırsınız: ‘Sen herhalde İsa'dan sonra mucizeyi gerçekleştiren ilk insan olabilirsin.’ Yine aynı öğretmen bir başka yerde, ‘Biz yeryüzünde İsa'nın haçlı ordularıyız’ der. Bu kitap, bu cümlelerle birlikte dünyanın bütün ülkelerine ulaştı, Türkiye’de on binlerce sattı ve hiçbir veli bu ifadelerden rahatsız olmadı. Neden? Çünkü Cahit Zarifoğlu gibi, Mevlana İdris gibi büyük yazarların sığındığı tek şey niteliktir. Edebiyatın kendi niteliğinin ardında ideolojik kaygılar aramayız. Yazarın kimliği vardır ama çocuğumuza bir kitap sunarken, o ideoloji artık niteliğin ardında kalır."
"Edebiyatımız 'Yangından Mal Kaçırma' Kaygısıyla Estetiği İskaladı"
Ekin, Türk çocuk edebiyatının tarihsel olarak estetik kaygılardan çok, bir şeyler öğretme ve toplumu şekillendirme misyonu taşıdığını belirtti. Özellikle Tanzimat'tan itibaren süregelen bu "didaktik" yaklaşımın, edebi zevki ikinci plana attığını ifade etti.
"Tanzimat döneminde Batı’nın kendi ahlakını ve eğitim anlayışını dikte ettiği bir ortamda, bizim çocuk edebiyatı ürünlerimizin ilk odaklandığı şey ‘yangından mal kaçırmak’ oldu. Yani ateşe atılan bir toplumda çocuklara bir şeyler öğretmek dışında estetik kaygıları gündeme getiremezsiniz; estetik ikinci planda kalır. Bu durum Milli Edebiyat döneminde de devam etti. 1980'lere, 90'lara kadar bir şeyi ‘öğretme’ kaygısıyla, bir şeyi ‘estetikle öğretme’ kaygısı arasındaki savaşı taşıdık. Nitelik hep biraz geride kaldı."
"Çocuğun Dünyasında Sadece Güldürü mü Var?"
Modern dünyada çocuğu sadece mutlu edilmesi ve korkutulmaması gereken bir varlık olarak görme yanılgısını eleştiren Ekin, hayatın içindeki korku, umutsuzluk gibi duyguların da edebiyatta yer bulması gerektiğini savundu.
"Bu işe ilk başladığımda, akademik kaynaklarda çocukların sadece güldürülmesi, asla korkutulmaması gerektiğini söyleyen pek çok cümleyle karşılaştım. O zaman haklı olarak sormuştum: Bir çocuğun dünyasında sadece güldürü ögeleri mi var? Allah bir insanı yaratırken onda korkuyu, şefkati, nefreti, umudu, umutsuzluğu da yaratmıyor mu? Bize bu bedeni veren Yüce Varlık, bu duygularla içimizde bir denge kurmamızı beklemiyor mu? Maalesef günümüz insanına bunu anlatamıyoruz."
"Yetişkin Edebiyatı - Çocuk Edebiyatı Ayrımına İnanmıyorum, Edebiyat Edebiyattır"
Abdurrahman Ekin, günümüzde yayıncılığın sermayenin elinde şekillendiğini ve ailelerin "iyi kitap" yerine sadece "kitap okunsun" anlayışına sıkıştığını belirtti. "Yetişkin" ve "çocuk" edebiyatı ayrımının yapay olduğunu söyleyerek sözlerini noktaladı.
"Bugün kitapçılara gittiğimizde çocuklar için üretilmiş eserlerin sayısının çok fazla olduğunu görüyoruz. Çünkü en hassas noktamız çocuklarımız. Onlar için her şeyin iyisini isterken, konu kitaba gelince ‘iyi kitap’ yerine ‘kitap okusun yeter’ anlayışıyla hareket ediyoruz. Ben bu ayrımdan nefret ediyorum; yetişkin edebiyatı ya da çocuk edebiyatı diye bir şey olduğunu düşünmüyorum. Edebiyat edebiyattır. Siz sadece hangi sınıfa seslenmek istediğinizi belirlersiniz. Eğer bu ayrımı yaparsanız, dilden ve nitelikten yoksun bir ürün ortaya çıkarırsınız. Sabahtan beri anlatmaya çalıştığım temel mesele bu."
Konuşmaların yanı sıra çocuklarla oynanan oyunlar ve çeşitli etkinliklerle şenlik havasında geçen program, hem çocuklara hem de çocuk ruhunu taşıyan büyüklere keyifli anlar yaşattı. Ailelerin ve çocukların bir araya geldiği etkinlik, Cahit Zarifoğlu'nun anısını yaşatırken, günümüz çocuk dünyasına dair önemli bir farkındalık oluşturdu.
Programın sonunda TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu, Konya’da çocuk şenliklerinin 32 yıl önce Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatıldığını, ancak bu etkinliklerin zamanla sona erdiğini ifade etti. O dönemde uzun yıllar devam eden şenliklerin ana sloganının “Her çocuk bir dünyadır” olduğunu belirtti. Köseoğlu, programın sonunda etkinliğe katkı sunan düzenleyici Fatma Tutak ile sunuculuk ve meddahlık yapan Osman Bozdemir’e, konuşmacılar Çağrı Cebeci ve Abdurrahman Ekin’e katılım beratlarını takdim etti.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.