Derin Devletin Neresindeyiz?
Konuşma konumuz; "Sosyal devletin neresindeyiz?"
Bu sorunun cevabını "Derin Devletin Neresindeyiz?" gibi bir karşı sorusuyla cevaplamak mümkün diye düşünüyorum.
Konya...
Konuşma konumuz; "Sosyal devletin neresindeyiz?"
Bu sorunun cevabını "Derin Devletin Neresindeyiz?" gibi bir karşı sorusuyla cevaplamak mümkün diye düşünüyorum.
Konya için büyük bir kazanım olan çok kıymetli İzzet Güneş bey, bana göre aslında "Sosyal Hükümetin Neresindeyiz?" konusunu irdeledi program boyunca.
Sömürüye dayalı bir devlet modelinde "sosyallik" aramak; çölde su aramak gibi bir şey olsa gerek. Halkın Müslüman oluşu, içinde yaşadığı bu sömürü düzeninin kulağından, eteğinden çekip çekiştirip İslâmî değerlerle orasını burasını yamalamak suretiyle dar çerçevede sosyal statüye sokma çabasından öteye bir görüntü sergileyemez. "Yardımlaşmak" gibi bir değerin bile bir takım menfaat odaklarına yaradığını yıllarca gözlemledik. İlkokul, ortaokul, lise öğrencilerinden baskı ve direktiflerle zorla toplanan "zekat-fitre" paralarının, kurban derilerinin, geçmiş dönemlerde Türk Hava Kurumu, Kızılay vb. kurumlarca balo ve içkili eğlence partilerinde, beş yıldızlı otel salonlarında nasıl çarçur edildiklerini, tüyü bitmedik yetimlerin haklarının nasıl villalara dönüştürüldüklerini zaman içerisinde Medya'nın bize aktarabildiği kadarıyla gördük ve yaşadık. Bununla da sınırlı kalmadı bu istismar, daha sonra sivil yardım kurumları tarafından da zaman zaman bu tür vurgunlara şahit olduk. Nitekim İzzet Güneş'in programında da bir bayan dinleyici bu konuya parmak basarak şöyle dedi:
"Yardımlaşma mekanizmasının çok iyi işletilmesi gerekiyor. Ben bir yıldır bireysel olarak bir yardım kuruluşunda gönüllü olarak görev aldım ve şunu gördüm: Perdenin geri kısmında bu yardım kuruluşlarının göründüğü gibi bir yardım yapmadıklarına da şahit oldum. Tamamen reklam amaçlı kullanılıyor. Gerçek fakirlere yardım yapılmıyor; ama yapılıyormuş gibi reklam yapılıyor..."
Diğer taraftan muhtarların ve diğer sosyal yardım birimlerindeki memurların istismarları da dikkate alındığında işin fecaati ortaya çıkıyor.
Bu istismarcılar yüzünden, gerçekten samimi bir gayret ve oluşumla yardımlaşma işini sürdürmeye çalışan yardım kurumları da töhmet altına sokulmuş oluyor.
Bu çalışmaların sağlıklı yapılabilmesi elbette ki; veri tabanı oluşturularak yardıma muhtaç kişi ya da ailelerin bir envanterinin çıkarılması; yine bu yardım kurumlarının koordineli ve köklü bir yapılanması ile mümkün olabilir.
Aksi halde bir istismacı beş ayrı yardım kuruluşundan ihtiyacından çok daha fazlasını alarak tembelliğe itilirken; diğer taraftan ihtiyacı olduğu halde isteyemeyen insanlar olacaktır.
Geçmişte bir yardım kuruluşunda gönüllü olarak fakir tespitine gittiğimiz Konya'nın bir köyünde; muhtarın belirlediği bir kişinin evine gittik, yerinde gördük ve "yardıma muhtaç" tanısıyla formlarımızı doldurduk. O evden çıkıp ikinci bir adrese giderken sokağın başında bekleyen bir başka adama selam vererek yaklaştım ve elimdeki formlardan isimleri okuyarak bu insanlardan gerçekten ihtiyacı olanların kimler olduğunu Allah(cc) rızası için sorduğum da şöyle dedi: "Şu yedi kişinin gerçekten ihtiyacı var; fakat şu beş kişinin ihtiyacı yok. Bunlar muhtarın akrabaları ve içlerinden şu ikisinin bankada faizde paraları var..." Bu olay karşısında tüylerim diken diken olmuştu.
Yeryüzündeki canlı ve cansız bütün yaratılmışların bir yaratılış hikmeti ve gayesi vardır. Hiçbir yaratılmış, yaratılış fıtratının dışında düşünülemez. Hele hele bu yaratılmışların en şereflisi ve yeryüzünün halifesi olan insan için fıtratının dışında bir ortam tasavvur edilemez. Hevâ ve heveslere dayalı beşeri sömürü sistemleri, insanları sudan çıkmış balık gibi sersemletir, toplumun çekirdeği olan aileyi imha eder, köleleştirir, sürüler haline getirir ve bitkisel hayat yaşatır.
İnsan fıtratına uygun sosyal devlet oluşturulmadan yapılacak bütün tamir ve yamalar da çözüm getirmez. Siz bir tarafını onarmakla meşgulken diğer taraftan patlak verir.
Kokuşur...
Derinleşir...
Yargılaşır...
YÖK'leşir...
Medyatikleşir...
Çeteleşir...
Postallaşır...
Neticede düzeltmeye çalışanlar "suçlu" olarak çarmıha gerilir.
Bütün bu düşüncelerimden "hiçbir şey yapmayalım mı?" sonucu çıkarılmasın.
"Zerre miktarı iyiliğin de, zerre miktarı kötülüğün de karşılığının verileceği hesap günü"nde geçerli mazeretlerimizin olması gerekiyor, diye düşünüyorum.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.