Dersimiz acemilik

Dersimiz acemilik

Turgut Uyar, kırkına varmanın arifesinde kendini anlattığı, küçük ama içine işlememize izin veren denemesi "Ben"de şöyle diyordu: "Ben hep sıkıntılıyım....

A+A-

Turgut Uyar, kırkına varmanın arifesinde kendini anlattığı, küçük ama içine işlememize izin veren denemesi "Ben"de şöyle diyordu: "Ben hep sıkıntılıyım. Yani bir adamın canı sıkılır, o ben'im. Çünkü bana en yaraşan durumdur sıkıntılı olmak. (...) Aslında karışık bir şey, kime ne söylenebilir?
Bir sıkıntıyı ısrarla büyüterek, asıl büyük sıkıntıya ısrarla giden tümün attığı çekirdek. Pis bir köleliğe ve sonsuz çılgınlığa varacak bir oluşumu sıkıntıyla bekleyen bölünmez Varlık'ın ben'i. Ondan severim sıkıntıyı. Sevincin o amansız, o aşağılayıcı bönlüğünden korur beni." Buradaki kendini zamanından koruyan 'sıkıntılı insan' vurgusu, Uyar'ın şiirlerine olduğu kadar geçtiğimiz ay yayımlanan, içinde şiir üzerine yazılarının, söyleşilerinin, soruşturma cevaplarının ve Bir Şiirden adlı kitabının yer aldığı Korkulu Ustalık'a yaklaşmakta da bize yardımcı olabilir, diye düşünüyorum. Çünkü modern zamanlara maruz kalan şairlerin varoluş sıkıntılarını barındıran bu tür kitaplar, geriden gelenler için düzenle yerleştirilmiş bir armağanın kutusuna dönüşürler. Kutu, doğru yerinden tutulup kaldırılmaz ve öylece taşınamazsa, içindekiler korunamayacağı için en azından birbirine karışır. Oysa o kutu içinde kim bilir ne özenle oluşturulmuş bir evren sunulmuştur bize. Bu bakımdan armağan almak, vermek kadar hassasiyet ister.

Emekle ölçülmek

Turgut Uyar'ın Korkulu Ustalık'ını Alaattin Karaca hazırlamış, sarıp sarmalamış ve hakkını nefasetle kullanarak adını böylece koymuş. Onun emeği aracılığıyla bizler, Uyar'ın zamana maruz kalan bir 'sıkıntılı' olarak barındığı hayat ve edebiyat sarmalında yoğrulmuş, çoklarımızın hiç bilmediği yazı emeği ile yüz yüze gelebildik. Hakkı öncelikle teslim edilmesi gereken bir gayretin resmidir bu... Kütüphanelere yolu düşenler, bunun ne demek olduğunu çok iyi bilirler. Günde üç kitap almak hakkınız vardır ama listenizde üç yüz dergi nüshası sizden görülmek beklemektedir. Çoğu dergiyi de zaten bulamazsınız. Bulsanız da kopyalamanıza fırsat verilmez. Elimizdeki çalışma, hazırlayanına teşekküre bizi borçlu kılıyor. Onun sayesinde Uyar'ın daha önceden kısmen bildiğimiz düzyazı etkinliğine nüfuz etme imkânı bulmuş oluyoruz. Asaf Hâlet'in düzyazıları üzerine benzer bir çalışma, şairin tüm 'çelebiliğine' rağmen, şiirden anladığı şeyler buharlaştırıldığında nasıl da öne çıkıp etraflıca ve yerine göre sertlikle söz aldığını göstermişti. Nitekim Edip Cansever, Ece Ayhan ve diğerlerinin de düzyazılarının elimizin altında olması, bugünün şiir irtifasını ölçmede kefeye konulacak ağırlıklar gibidir kuşkusuz. Şimdi ise Uyar'ın, şiirinin yanı başında ilerleyen düzyazı 'etkinliği' ile karşı karşıyayız. Korkulu Ustalık, bir yandan bizi Uyar'ın sıkıntısındaki beslerliğe, kendiliğe davet ederken, bir yandan da şairin emeğinin benzeriyle ona yönelmemize yardımcı olacak. Bu da, onu kuşağının diğer isimleri ile olduğu kadar şiir geçmişimiz ile de ölçüştürmeye zorlayacak bizleri. Kurulacak benzerliklerin olması insan zihnini, düşünmeye kolaylıkla sevk eder çünkü. Tüm bunlar, dünden bugüne birer imkândır. Bunlar sayesinde günümüz şiir ortamı terazideki yerini daha iyi bilecek. Kendini sığaya çekecek belki de... 'Çekidüzen vermek', böyle bir şey olsa gerek.

Kitaptan da açıkça görülüyor ki Uyar, ilk iki kitabı Arz-ı Hal ve Türkiyem'den sonra vardığı, sonrasında da bir çeşit durulmayla ivme kazanıp şiirinin ana ekseni olmaya devam edecek İkinci Yeni şiir algısını anlamak, anlatmak uğrunda çok yönlü bir çaba içinde olmuştur. Bunun bir yönünü, kısa ama meramını netlikle anlatan, her biri bir çeşit manifesto kıvamındaki yazılar oluşturuyor. "Çıkmazın Güzelliği", "Efendimiz Acemilik" gibi yazılar bunlar. En çok bilinen yazı etkinlikleri de bunlar zaten. Korkulu Ustalık'ta, bu nicelikte olduğunu ilk defa öğrendiğimiz, 1955'ten başlayıp 1970'lerin ortalarına kadar gelen ve günün şiir, edebiyat ortamını dergiler merkezinde değerlendiren yazıları ise bu andığım yazıların hazırlığı olarak görmek mümkün: Onlardaki görüşlerin yerini bulması için yaşanan zamanda bir çeşit savunusu yapılıyor sanki... Şairin, günün dergilerini eleştirel bir gözle takip edip kendince sorunlu bulduğu şeylere derhal müdahale ettiğini görmekse ilgi çekici. "Dergilerde" başlığı altında yer alan bu yazılar, kısalıklarına rağmen saptamalardaki, yargılardaki gücü ile öne çıkıyor. Bir diğer grupta ise daha çok söyleşilerde beliren, konuşma dilinin havasından da istifade ile ileri sürülen görüşler var. Öncekilerdeki düşünceleri, başka bir yordamla somutlaştırıyor bunlar. Sözgelimi onun, günlük gazeteleri ilanlarına varıncaya kadar okumasını, Tomris Uyar'ın, biraz da bundan muzdaripmiş izlenimini aldığımız sorusundan öğreniyor ve düşünüyoruz: Bunu yapmaktan kastı nedir? Şu meşhur 'sıkıntısı' ile bunun bir bağı var mıdır sözgelimi?

Korkulu Ustalık'ta bunlardan başka, Uyar'ın Bir Şiirden adıyla bir araya getirip yayımladığı, seçtiği şairi bir şiiri üzerinden yorumlamaları da bulunuyor. Bu yorumlar, Eliot'ın şairde bulunması gerekenler arasında işaret ettiği 'tarih bilinci'nin ne demek olduğunun sergilenmesine iyi birer örnek. Gerçi değerlendirmelerinde, kendi zamanının ve beğenisinin ileride olduğuna dair bir ön kabul, yorumlar boyunca derinden derine işliyor ama zihni açık bir şairin yorumlarıyla, yaklaşık bir asırlık şiir tarihimizi düşünmeye sevk ediliyoruz. Uyar'ın, Mehmet Emin ile ilgili bölümden de görülebileceği gibi, haksızlık etmemeye gösterdiği özene ve günümüzün şairlerinde en kıt olan sevgiyle araştırma, emek vererek çalışma niteliklerine diyecek yoktur. Neresinden bakarsak bakalım 'sıkıntı'sı onu, uğraşılarıyla ilgili zengin bir alana götürmüş gibidir. Bu zengin alanın bir bölümünde ise nicelikçe az ama şiirlerinden sonra ondaki varoluşu kavramaya giderken bize en çok eşlik edecek olan günlükleri bulunuyor: "Yaşadığım çok kötü günler, yaşadığım anlardaki yoğunluğunu yitirdi. Yaşadığım iyi günleri de unutmuşum. Sonuç: anlamsız bir ortalama. Nedeni de galiba hep tek başına yaşamaya zorlanmam. Toplumsal düzen gereği mutluluğu tek başına aramam. Bin türlü (ve hâlâ süren) hesaplı kargaşadan tek başına çıkabileceğim konusunda şartlandırılmam. Benim için ve benim durumumda olanlar için nerden bakılsa önemli olan sonuçtur. Anlık mutluluklar (mutsuz'luklar birikir) birikmiyor."

1976 yılına ait bu notu okuyunca, Uyar'ın Ben'inin sıkıntısından kalkıp nerelerde eğleşerek nihayetinde nereye vardığına daha bir yaklaşmış oluyoruz sanırım: "Ben, kutsal bir bahaneyim, belki de sığınağım kendime." diyen şairin, şiir kitapları içinden en 'karanlık' olan Her Pazartesi'yi en iyi kitaplarının önünde saymasını, sanki şimdi daha iyi anlıyoruz. Buna, 'bir şairi sıkıntısından anlamak' denebilir, kanımca.

Zaman 04.05.2009

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.