Kaşgarlı Mahmut'tan Günümüze

Kaşgarlı Mahmut'tan Günümüze

Geçen cumartesi TYB Konya Şubesi'nin hazırladığı Kaşgarlı Mahmut konulu programda Prof. Dr. Saim Sakaoğlu konuştu. Kaşgarlı'nın Türk kültür tarihindeki...

A+A-

Geçen cumartesi TYB Konya Şubesi'nin hazırladığı Kaşgarlı Mahmut konulu programda Prof. Dr. Saim Sakaoğlu konuştu. Kaşgarlı'nın Türk kültür tarihindeki yeri ile ilgili olarak yapılan konuşmada Divanü Lügâti't-Türk'teki atasözlerinden bahsedildi. Gerçekten de Kaşgarlı'nın bu ansiklopedik sözlüğü olmasaydı 11. asır Türk dünyası ile ilgili bu kadar geniş bilgiyi belki de hiçbir yerde bulamayacaktık. Hele hele o dönemde Türk çocuklarının oynadıkları oyunları bilemeyecektik.

Divanü Lügati't-Türk'te o dönemdeki Türklerin adetleri, eğlenceleri, kıyafetleri ve konuşmalarında en çok kullandıkları deyimleri ve atasözlerini bulabiliyoruz. Kitapta üç yüze yakın atasözü var. Yedi bin beş yüz civarında Türkçe kelimenin bulunduğu eser Araplara Türkçe'yi öğretmek için yazılmış. Saim Hoca'ya göre asıl sebeb-i telif Türk kültürünü yarınlara taşımak. Bu da Kaşgarlı Mahmut'taki milli bilincin kuvvetini gösteriyor. Kaşgarlı, Türkçe kelimeleri açıklarken o kelimenin geçtiği dörtlük, sav ve sagulardan örnekler sunuyor. Mesela Alp Er Tunga sagusunun bir bölümü bu eserde geçiyor. Eserde Türklerin İslâmiyeti kabul ettiği ilk zamanlarda dini terimleri Türkçe kelimelerle ifade ettiklerini de öğreniyoruz.

Mesela o dönemde namaz için "yükünç" kelimesi kullanılmış. Namaz kılmak kelime grubu için de yükünç yüklenmek veya yükünç etmek söz öbekleri kullanılıyormuş. Zaten namaz kelimesi bize Farsça'dan geçmiş. Keşke Farsça'sı alınmasaydı da Türkçe'si olduğu gibi kalsaydı. Mesela Peygamber kelimesi Yalavaç sözü ile karşılanmış. Din kelimesi için daha önceden Türkçe'ye başka bir dilden geçen nom kelimesi kullanılıyormuş. Cennet için uçmak, cehennem için ise tamu ifadeleri kullanılmış. Farsça abdest kelimesi yunmak ile ifade edilmiş. Biz bunları Kaşgarlı'nın bu eserinden öğreniyoruz.

Bence Türklerin en büyük talihsizliği İslamiyeti direkt kaynağından değil de onu kendi sapık dinlerıyle karıştıran İranlılardan öğrenmeleridir. O dönemdeki bazı hurafelerin kaynağı da İranlılardır. Bütün bunlara rağmen Türkler İranlıların eski mazdeist inançlarından gelen cüz'i inanışları kendi dini bünyelerine almamışlardır. Özellikle tasavvufu İslam'ın özünden saptıran bazı İrani sufilere Türk sufilerinin çoğunluğu direnmiştir. Gerçi hikmetin kaynağı önemli değildir anlayışında olan El-Kindi gibi felsefecilerin yolunda olan sufilerin çabaları olmuşsa da genel olarak Türk sufizmi Ehlisünnete bağlı kalmıştır.
Memleket 29 Nisan 2008 Salı

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.