Kültür ve Turizm

Kültür ve Turizm

"Mevlâna Yılı" da gelip geçti. Ne kayda değer bir "Mevlâna Filmi" çekebildik, ne ortada okuyanı etkileyecek bir "Mesnevi çevirisi" var. "Mevlâna filmi"...

A+A-

"Mevlâna Yılı" da gelip geçti. Ne kayda değer bir "Mevlâna Filmi" çekebildik, ne ortada okuyanı etkileyecek bir "Mesnevi çevirisi" var. "Mevlâna filmi" en azından "Truva" çapında olmalıdır, uluslarası bir hüviyet taşımalı, yönetmen ve oyuncular bu seviyede bulunmalı, bütçe ile propaganda en az bir yıl öncesinden işi dünyaya duyuracak zenginliği taşımalıdır. (Mevlâna filmi nasıl olmalıdır, konusu müstakil olarak tartışılacak bir meseledir). Bakınız Mısır'da geçtiğimiz yıllarda turist otobüslerine bir saldırı oldu ve pek çok kişi hayatını kaybetti. Bu saldırı döviz gelirlerinin önemli bir kısmını turizmden sağlayan Mısır için tam bir yıkım mânası taşıyordu.

Sadece Mısır değil, piramit ve mumya kültüründen geçinen uluslarası turizm şirketleri hemen harekete geçerek bu felaketin izlerini silmek için paket-programlar hazırladılar. Bu programlar tamamen profesyonellerin yönetimindedir; iğneden ipliğe herşey gözden geçirilir, ne yapılması gerekiyorsa eksiksiz yapılır.

Yapılanlar arasında Ramses Efsanesi'nin yeniden ısıtılması, gündeme taşınması da yer almaktaydı. Bu çerçevede profesyoneller tarafından kaleme alınan Ramses romanları bir kez daha yazıldı, raflardaki yerini aldı. Öyle aldı ki; dünyada bu gibi akımları, popüler kitapları kollayan Türk yayıncılar dahi bunları çevirdiler, ülkemizde kısa da olsa bir ara Ramses romanları okundu.

Benim amacım iyi bir Mesnevi çevirisi yaparak iç turizmi canlandırmak değil. Mesnevi Osmanlı dönemi dahil edebiyatımızın klasikleri arasındadır. Eskiden Farsça ve eski edebiyatı hakkıyla bilenler bu tasavvufî şaheseri defalarca okur, her okuyuşlarında başka bir tad alır, önlerine başka ufuklar açılırdı. Bu seviyede olmayanlar ve Mevlevî halkasına dahil olanlar için Mesnevî hocaları özel dersler yapardı ki; bunlara "Mesnevîhan" denirdi.

Şimdi ne öyle Farsça bilen kişiler ne de umumi olarak tasavvuf kültürüne âşina bir kalabalık var. Başta Abdülbaki Gölpınarlı'nınki olmak üzere ne kadar Mesnevi tercümesi ve Mesnevi'den seçmeler kitabı varsa edebî açıdan fevkalade zayıf ve etkisizdir.

İşin "püf noktası" tasavvuf bilgisi ve eski dil ile kültüre yeterince vakıf olmak bir yana, "şiir çevirisi" denilen şeyin ne derece zor olduğunda yatmaktadır.

Şiir çevirisi, esas itibarı ile güç hatta muhaldir. Bilenler bilir şiiri orijinal dilinden okumak lazımdır. Yine de "başarılı" diyebileceğimiz çevirilere rastlıyoruz.

Mesnevi'yi çevirmeye kalkışan kişinin günümüz okurlarına öyle bir metin vermesi lazımdır ki, her okuyan bu metinden etkilensin. Bu etki olayların-hikmetlerin-aktarımından değil, şiirin gücünden gelsin. Bunun turizmle ilgisi yok. Turizmle ilgisi olan "Mevlevî musikisi ve Semâ"dır. Musiki söze ihtiyaç duymadığı için evrenseldir. Yine de "bir bakıma evrenseldir" diyorum; çünkü "evrensellik" denilen şeye inanmıyorum. Her insanın bir parmak izi olduğu gibi, her dağın bir ağacı vardır. Rüzgâr her yerde rüzgârdır ama asla aynı kokuyu taşımaz. "Evrensellik" denilen ve hayli kıymet verilen şey; hakim sermaye ve hakim kültürün (gücün) ötekilere dayattığı bir şeydir. Bu şey epeyce kıymetli olabilir ama bütün dünyanın onu benimsemesi mecburiyeti yoktur.

Hz. Adem'den bu yana gelen ilahî mesajı bütün bu "insan işleri"nin dışında tuttuğunu söylemem lazımdır. Bu sebeple ilahî temele dayanan ahlâk ve bunun doğurduğu hukuk elbette evrenseldir; kitabımız Kur'an-ı Kerim bütün insanlığa hitap eder. İşi bu boyuttan indirip turizme hasrederseniz, çay bahçelerinde ve en olmadık yerlerde "sema" gösterisine rastlamak mukadder olur.

İlgililerin bu gibi hafiflikleri derhal yasaklamaları lazımdır. Sema esas itibarı ile dinî bir ritüeldir ve her yerde, her zaman icra edilemez.

Biz Mevlâna ve Mevleviliği bir turistik mal gibi pazarlamaya kalkarsak zarar ederiz. Onu ve eserini bütün insanlığa fısıldadığı hikmetleri hakkını vererek yayın yoluyla yaygınlaştırabilirsek, turizm geliri kendiliğinden gelir.

Nasıl?

Şöyle: Bir bakir tabiat manzarası düşünün. Ağacı, kuşu, kumsalı, suyu, çiçeği, böceği, meyvesi, havası sayılamayacak kadar unsuru ile el değmedik bir manzara. Kim bu manzara karşısında ilgisiz kalabilir? Etkili olması için orası öyle kalmalıdır. Bir gören bir daha görmek aşkıyla yanmalıdır. Oraya beş yıldızlı bir otel yaparsanız, o manzarayı paketleyip üstüne bir de marka yapıştırırsanız, turizm onu kullanıp atar.

Yeni Şefak 09.04.2008

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.