Lâle Mevsiminde GÜL'ü koklamak!

Lâle Mevsiminde GÜL'ü koklamak!

Bu seneki Lâle Şenlikleri'nin Kutlu Doğum Haftası'na denk gelmesi, güzel bir tesadüf. Lâle mevsiminde GÜL'ü koklamak diye işte ben buna derim. Prof. Dr....

A+A-

Bu seneki Lâle Şenlikleri'nin Kutlu Doğum Haftası'na denk gelmesi, güzel bir tesadüf. Lâle mevsiminde GÜL'ü koklamak diye işte ben buna derim.
Prof. Dr. İskender Pala, Konya Büyükşehir Belediyesi'nin lâlezar haline getirdiği o güzelim Alâeddin Tepesi'nde; Türk Kültüründe Lâle'yi anlatırken lâle ve lâle kültürünün Anadolu'ya Türklerle birlikte geldiğini edebiyatımızdan örnekler vererek dile getirdi. İskender Hocamız, konuşmasını "Lâle ruhumuza güzellikler veren bir çiçektir" diyerek özetledi.
"Klasik Edebiyatında Lâle" isimli bir yazıda; Anadolu Selçukluları'na başkentlik yapan Konya'daki eserlerde lâle motiflerine rastlandığı belirtiliyordu.
Türk mûsıkîsinde Saadettin Arel tarafından meydana getirilen mürekkep bir makamın adı; "Lâlegül" olurken lâle cinsleri ve yetiştirilmesiyle ilgili esere de "Lâlenâme" deniliyor. Bir devre ismini veren Osmanlı Lâlesine "Lâle-i Rumi" deniliyor. Selçuklu'nun lâlesine ne dendiğini ise bilmiyorum.

Halk şairlerimizden Karacaoğlan da;
"Kaşların göz ile ediyor cengi
Söyleşir yavrılar, koç yiğit dengi
Çiçekte, meyvada yoktur menendi
Lâleden kırmızı, gülden ziyade" diyor.

Büyükşehir belediyesinin Lâle Şenlikleri'ni güzelleştirmek adına yarışmalar düzenlemesi Konya'mız adına güzel bir gelişme. Belediye yetkilileri, lâle üzerine şiir, hikâye ve deneme yarışmaları da pekâlâ açabilir. Böylece ortaya güzel eserler ve lâle üzerine tarihi, iyi ve faydalı bilgiler de çıkar.

***
Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle TYB Konya Şubesi'nce tertip edilen ve konuşmacı olarak Prof. Dr. İskender Pala'nın katıldığı Gül Sohbeti'nde; KTO Konferans Salonu'nu hınca hınç dolduran gençlerle birlikte tam bir duygu seline kapıldık. Bir milletin, Yunus'un deyimiyle; "On sekiz bin âlemin Mustafâ'sı" olan "Adı güzel kendi güzel Muhammed"i nasıl sevdiğini, mevlid, hilye ve naatlardan yola çıkarak içten gelen duygularla anlatan ve üstelik "Bu coğrafyada ve bu ülkede Hz. Peygamber sevildi mi işte böyle sevilir" diyerek tasdik eden İskender Hocamızın sohbeti, gerçekten adı gibi bir GÜL SOHBETİ oldu.
Osmanlı Padişahlarından III. Mehmed (1605) döneminin Kâtiplerinden Hakâni Mehmed Bey'in Peygamber Efendimiz'e; 4 günde yazdığı 712 beyitten oluşan şiirinin, Divan-ı Hümayun Toplantısı'nda Padişah 3. Mehmed, Sadrazam Ayaz Paşa ve bakanlar ile diğer devlet idarecileri tarafından ezbere sırayla okunmasını, o güzel üslup ve anlatımıyla dile getiren İskender Bey; Padişah 3. Mehmed'in Kâtip Mehmed Bey'e "bu güzel şiir için dile benden ne dilersen!" şeklindeki dileğe karşı verdiği "Sevgili Hünkârım, ben bunu ucuza satılmak addederim. Ben öbür dünyada dileyeceğim" cevabı karşısında, adetâ dona kaldım desem yeridir.
Muallim Naci'nin 72 yaşındaki Hakâni Mehmed Bey'i anlattığı eserinde, onun hasta yatağında gözlerini yumarken fısıldadığı son sözlerinin "Şu cennet bahçeleri ne güzel yerlermiş meğer" olduğunu ifade eden Prof. İskender Pala'nın, "Bu ülkede Peygamber sevildiği zaman işte böyle sevilir" dediği an gözlerinde billurlaşan damlalar, yanaklarından aşağıya doğru süzülüyordu. Bu esnada salon derin bir sessizlik içerisinde Hz. Pîr'in "Gözyaşı neredeyse rahmet oraya iner" sözüyle hemhal olurcasına; İki Cihan Serveri'ne, gözyaşı niyazıyla yalvarıyordu!
Peygamber Efendimiz'in portresini çizerken ağzından dökülen kelimeler, bazen boğazında düğümlenen İskender Hocamız; "O tebessüm ettiği zaman yanakları pembeleşir ve yanağında güller açar, o zaman yanağı gülün üzerindeki çiğ tanesi gibi parlardı" diyerek konuşmasını şu sözlerle tamamladı: Şimdi anladınız değil mi bu sohbetin adını neden GÜL SOHBETİ koyduğu mu?..

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.