ŞEHİRLERİN RUHUNA BİR DOKUNUŞ

ŞEHİRLERİN RUHUNA BİR DOKUNUŞ

Ahmet Köseoğlu ile Kendini Koruyan Şehir'i ve diğer şehirleri konuştuk...07 Ekim 2007 / 09:19TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu, onlarca kitabın editörlüğünden...

A+A-


Ahmet Köseoğlu ile Kendini Koruyan Şehir'i ve diğer şehirleri konuştuk...
07 Ekim 2007 / 09:19TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu, onlarca kitabın editörlüğünden sonra kendi kitabını kaleme aldı: Kendini koruyan şehir, yazarın şehirlerin ruhuna dokunma çabası...

Ahmet Köseoğlu Konya yıllardır Konya kültürüne hizmet eden muharrirlerimizden. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'ni genç bir ekiple yıllardır canlı tutuyor. Onun yazılarını dergilerden, gazetelerden hatta editörlüğünü yaptığı kitaplardan okuyorduk. Ebabil Yayınları'ndan çıkan Kendini koruyan şehir ise, onun üzerinde adımladığı toprakla kurduğu ünsiyetin bir yansıması gibi... Ahmet Köseoğlu ile Kendini koruyan şehir'i ve diğer şehirleri konuştuk...

—Siz de bir geleneğin devamı olarak gezip gördüğünüz yerleri kaleme aldınız. Sizce o yerleri hakkıyla görmek mi zor, yoksa yaşamak mı veya yazmak mı zor?

—Şehirleri hakkıyla gezip, yaşayıp yazdığımı söyleyemem. Sadece şehirlerin ruhuna gezintiye niyetlendiğimi söyleyebilirim. Hakkıyla gezip, yaşayıp, yazmak, "gören gözün" marifeti olsa gerek. Bu iddialı bir durum... Bu derya şehirlere hakkıyla varabilmek ancak Yunus'ça olabilir.

"Çevik bahri olmak gerek

Bir denize dalmak gerek

Bir gevher çıkarmak gerek

Sarraf anı bilmez ola"

-Yazarken veya gezerken en duygulandınız şehir neresidir? Neden?

-Şam ve Saraybosna beni ziyadesiyle duygulandırdı. Kur'an coğrafyasının önemli merkezlerinden Şam'da Halep'te tuttu beni, Konya'da bıraktı. Tam da sıtma tutar gibi tuttu Şam-ı Şerif beni. Şam ruhunu fısıldıyor duymasını bilene. Gündüzün geceye devrilişinin ilk saatlerinde Kasyun dağının eteğinde Şam-ı Şerifi izlerken, şehristanın minareleri yeşil florasan lambalarını yakıyor, mabetlerin üzerinden gökyüzüne şavkıyan yeşil ışıkla birlikte muhayyilemizde geçit yapıyor nurdan insanlar; Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. Zeynep, Hz. Bilal, Hz. Cafer-i Tayyar, Hz. Hüseyin, Halid bin Velid, İbn Arabî, Selahaddin Eyyubi, Nureddin-i Zengi, Sultan Vahideddin ve niceleri... İşte nurdan insanlar ve yaşadığı mekânlar. Zamana tanık bu şehr-i şerifin manyetizmasına girmemek için devrelerin ve alıcıların kapalı olması gerek. Aksi takdirde sizi sarıp sarmalıyor bu şehir. Saraybosna'da ziyaretimiz herhangi bir Balkan şehrini ziyaretten öte bir hadise olduğu için, etki altında kalmaya hazır bilgi ve halet-i ruhiye ile gidişimiz, bizde bıraktığı tesirin etkisi olsa gerek.

—Gez dünyayı gör Konya'yı diye bir darb-ı mesel vardır... Sizce Konya merkezli bir okuma ile gördüğünüz yerlerin Konya ile benzer yönleri nelerdir?

—Gez dünyayı gör Konya'yı ifadesini, dünü olup bugünü de olan birçok şehre de teşmil edebiliriz. Gör Bursa'yı da diyebiliriz. Esasta, gezilecek dünyada görülecek yerlerin Konya gibi, Şam gibi Bağdat gibi, tarihe tanıklık etmiş, geçmişi bize tarafsızca fısıldayan diyar olduğunun bir söyleyiş şeklidir bu söz. Dünden bugüne sözü olan şehirlerin hepsini kapsar bu deyim ama bugünün sentetik kentlerini ifade edemez. Elbette ki Konya'nın özel bir yeri var pırlanta şehirlerin içinde. Ayrıca Muhiddin İbn Arabî de F. Mekkiye'sinde bahsettiği üzere Medine, Şam, Konya üçlemesini de hatırda tutmak gerek.

—Gezdiğiniz batı şehirleri ile doğu şehirleri arasında ne gibi farklar var sizce?

—Şehirleri; dünü olup bugünü de olanlar, dünü olup bugünü olmayanlar ile dünü olmayıp bugünü olanlar diye tasnif ettiğimizde batı şehirlerinin büyük çoğunluğu dünü olmayıp bugünü olan kentler olarak karşımızda durmakta. Bilhassa Amerika'nın sentetik, genç kentlerinin dünün bilge şehirlerinden öğreneceği çok şey var. Modern Batı'nın genç kentleri, çağdaş enstrümanlardan destek alarak, dünün efsunlu güzelliklerini üzerinde barındıran pırlanta şehirlere hegemonya oluşturmaya çalışmaları, bu şehirleri gündem dışı tutmaları, onların güzelliklerine, gizemine değer katar, eksiltmez. İnsanın geleceğe geçmişiyle gittiğini ve yaşayamadığı, geçmişin rafine bilgisini geleceğe taşıma gayretiyle ömrünü geçirdiğini düşünürsek dünün şehirleri bugünün kentlerinin iyi birer kılavuzudur.

—Yola çıkmak isteyen gezme heveslisi gençlere neler tavsiye ediyorsunuz?

Henry Miller'in söylediği gibi "bulunduğumuz yerden hiç ayrılmadan" şehirlerin ruhuna yaptığımız bu gezileri yapabilir miydim bilmiyorum. Şehrazatın bin bir gece anlattığı masallarındaki gibi muhayyel bir güçle Kaf dağını aşıp, zümrüd-ü anka kuşunun kanadına binip Cabulka ve Cabulsa'ya yolculuk yapabilir miydim onu da bilmiyorum. Ama bildiğim hemen yanı başımızda, yamacımızda duran düne ait şehirleri bilmediğimdi. Bu güne ait kentleri de uzakta olsalar da gidip görmeden, önceden bildiğimdi. Hâsılı hemen yanımızdaki Şam'ı, Saraybosna'yı, Halep'i, Kütahya'yı, Aksaray'ı, Akşehir'i Bolvadin'i, Beyşehir'i tanımadan İsviçre'nin kentlerini, Amerikan'ın genç kentlerini görmenin geçmişe yapılacak bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Bizden çok şeyin olduğu bu şehirlerin ruhuna yolculuğa çıkmanın gecikmeden, yapılacak işlerden olduğunu düşünüyorum.

—Son olarak söylemek istedikleriniz...

—Bu şehirleri, kentleri yazarken, sıralarken listemde iki defa gidip gezdiğim Paris hep vardı. Hoca Tahsin'in sözünü de dilime pelesenk etmiştim.

"Paris'e git bir gün evvel akl-u fikrin var ise,

Aleme gelmiş sayılmaz gitmeyenler Paris'e"

Bir dönem Türk aydınının olmazsa olmazı ve gidilesi şehirleri arasına sayılan Paris'i anlatan yazının tarafımdan bir türlü yazılamayıp da (tamamlanamayıp) bu kitapta yer alamayışının fantastik nedeni, ruhuna gezinti yaptığımız şehirlerin ya da modernitenin ışıltılı cazibesinin esiri olan genç Amerika kentlerinin O'nun (Paris) a'raf'ta kalması için yaptığı cilve olsa gerek. Hâsılı efendim, Paris'in bu kitaba girememesinin bende bir mahcubiyeti var.

Kendini koruyan şehir

"Dünün efsunlu güzelliklerini pırlanta şehirlerinde aramak, günümüzün sentetik kentlerine bir haksızlık olmasa gerek. Bilakis Konya'nın, Bahçesaray'ın, Şam'ın, Kütahya'nın, Akşehir'in, Bolvadin'in ve hatta İslam coğrafyasının bütün kandil şehirlerinin üzerine çöken tozların alınıp sentetik kentlere ve geleceğe birer ibret numunesi olarak sunulması, gecikmiş bir hakkın teslimi olsa gerek. Kendini Koruyan Şehir, sizleri birbirinden güzel şehirlerimizde tadına doyulmaz bir yolculuğa çıkıyor."

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu'nun kitabı "Kendini Koruyan Şehir"in arka kapağında yer alan bu yazı bir anlamda gelenekselle modernitenin çatışmasını getiriyor ilk anda akla.

Ebabil Yayınları'ndan çıkan eserinde Ahmet Köseoğlu, gelenekseli temsil eden şehirleri anlatmış akıcı bir üslupla, üzerine çöken tozları alıp sentetik kentlere ibren numunesi olarak sunmuş.

Yazın hayatımızda Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"siyle başlayıp, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Beş Şehir"'inin devamı da diyebiliriz bu çalışmaya. Çünkü "Kendini Koruyan Şehir"de, şehir vasfı taşıyan yerleşim birimleri kaleme alınmış. Dünün Osmanlı'sının izlerini taşıyan Şam ve Bosna ile başta Konya ve ilçeleri Beyşehir, Seydişehir, Çumra, Akşehir olmak üzere Karaman, Kütahya, Afyon-Bolvadin ve bunun gibi geçmişin izlerini çıplak gözlerle seyredeceğiniz şehirler anlatılmış. Diğer yanda ise Batı'nın sentetik kentleri Las Vegas, Los Angeles, New York ve San Francisco

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.