Veyis Güngör

Veyis Güngör

Türkistan’da Türk düşüncesinin izlerini sürerken 1

A+A-

İnsanlık tarihinin en eski yerleşim birimlerinden biri olan Türkistan binlerce yıllık bir medeniyetin, düşüncenin, inanışın ve ontolojinin izlerini taşıyan kadim bir coğrafyadır. Bu coğrafyanın yani Türkistan’ın kalbi de genellikle Özbekistan olarak dile getirilmektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetlerin hızla yeni bir yapılanma süreci yaşamıştır. Özbekistan bu Cumhuriyetlerinden birisidir. Diğer Türk Cumhuriyetler olduğu gibi Özbekistan da, başta Türkiye Türkleri olmak üzere, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Türklerin ilgisini çekmektedir. Uzun yıllar, bilinen sebeplerden dolayı unutulan ve belki ihmal edilen Türkistan’ı yeniden keşfetmek için yıl boyunca bu ülkelere geziler, kültürel organizasyonlar, programlar, sempozyumlar ve bilimsel etkinlikler düzenlenmektedir.

Türkistan’ın kalbi Özbekistan’a düzenlenen kültür gezileri genellikle iki ana yoldan yapılmaktadır. Bunlardan birincisi Taşkent, Semerkant, Buhara, Hive ve Urgenc hattı. Diğeri de bunun tam tersi Urgenç, Hive, Buhara, Semerkant ve Taşkent hattıdır. Her iki güzergah ile yapılan geziler, ziyaretler, programlarla ilgili kısa kısa da olsa sosyal medyada izlenimleri yansıtan fotoğraflar, videolar ve kısa gezi notları yayınlanarak, bu kentlerin kültürel değerleri ve zenginlikleri paylaşılmaktadır.

Hollanda’dan yakın dostum Mustafa Saygı, ağustos ayının sonunda Taşkent, Semerkant, Buhara ve Hive hattı üzerinden gerçekleşen bir kültür gezisine katıldı. Türkistan’ı, Türk illerini çocukluğundan beri merak eden, gelişmeleri takip eden birisi olarak, geziye katılan dostumdan kısa kısa gezi notlarını paylaşmasını istedim. Ayrıca, Amsterdamlı dostuma, gezdiği merkezlerin kültürel zenginlikleri yanı sıra, mümkün mertebe Türkistan’da Türk İslam düşüncesinin izlerini takip etmesini de rica ettim. Bizi, her zaman olduğu gibi, kırmayan dostum Türkistan’da yaşamış ve tarihte bırakmış şahsiyetlerin, düşünceleri ve onların mücadelelerini hatırlatan mektuplar gönderdi.

Değerli dostumdan gelen mektuplar beni ziyadesiyle memnun etti ve heyecanlandırdı. Aynı heyecanı siz değerli okuyucularımın da duyması düşüncesiyle, gelen mektuplardan bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istedim.

Birinci mektup…

“Değerli başkanım, isteğiniz üzerine Türkistan gezimizden izlenimlerimi ve dahi bu coğrafyada Türk İslam düşüncesi izlerini, gözlemlemeye çalışacağım. İzlenimlerime geçmeden önce, size Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e geldiğimiz ilk gün otelde karşılaştığım ve tarih meraklısı olduğu her halinden belli olan genç bir Özbek, Akbar ile yaptığım mini sohbetin özetini vermek istiyorum.

Akbar’la tanıştıktan sonra, bana Özbekistan’la ilgili genel ve kısa bilgiler vermesini istedim. Akbar, memnuniyete dedi ve bir cappuccino söyledi ve şunları anlattı: “Mâverâunnehir olarak da bilinen Türkistan ya da Turan adı verilen bu bölgede M.Ö. 5. Bin yıla uzanan Katlaminar kültürü varmış. M.Ö. 3. Bininci yılda da o zamana göre olağanüstü tekniklerle tarım yapılıyormuş burada. Yine M. Ö. Bahtar Krallığı ve Büyük Hazerm Devleti kurulmuş. Özbekistan, tarihi İpek Yolunun en önemli duraklarından birisiymiş. Başta Emir Timur olmak üzere, Cengiz Han, Büyük İskender bu coğrafyada silinmeyen izler bırakmışlar. İmamı Buhari, Şeyh Nakşi Bendi, Al Biruni, Ulug Bey, Harazmi, Fergani, İbn-i Sina, Ali Şir Nevai ve diğer bir çok bilinen isimlerin bu topraklarda izleri bulunmaktadır.

Yine 19. Yüzyılın sonları ve Yirminci Yüzyılın başlarında yani 1884 yılında İsmail Gaspıralı’nın Bahçeşehir’de başlattığı Cedid Okulu, hızla Türkistan coğrafyasında filizlenmiş. Gaspıralı’nın eğitim modeli 20. Yüzyılın ilk yıllarından itibaren ağırlıklı olarak Özbekistan’da uygulanmaya başlamış. Özbekistan’da ilk Cedid Okulu 1903’te Semerkant’da açılırken, benzer okullar içinde bulunduğumuz Taşkent ve diğer yerlerde açılmaya başlamış. Özbekistan’da Cedit Hareketi'nin öncüleri arasında Münevver Karî, Mahmud Hoca Behbûdî, Abdullah Avlanî, Abdurrauf Fıtrat, Sadreddin Ayni, Abdülhamid Süleyman Çolpan, Mustafa Çokay, Abdulla Kadiri gibi aydınlar bulunmaktadır”. Genç Özbek Akbar, her biri bir araştırma konusu olan siyasi, dini, kültür, bilim insanı saydı yarım saat içinde…

Akbar’ın anlattıklarından sonra, isterseniz Taşkent ile ilgili izlenimlerimi kısaca arz edeyim başkanım. “Genel olarak şehirde üç medeniyetin izlerini iç içe görmekteyiz. Bunlardan birincisi şehrin farklı yerlerinde gök renklere boyanmış mescit ve medreselerin göz kamaştırıcı ihtişamlı binalarıdır. İkincisi Sovyetler Birliği döneminden kalan mimari yapılanmalar, Pazar yerlerinde kendini göstermesidir. Üçüncüsü de, özellikle yeni yapılan binalar ve alış veriş merkezlerinde modernliğin, kapitalizmin varlığını hissettirmesidir”.

Diğer taraftan, her ne kadar mezarı Semerkant’da olsa da, Emir Timur’un şehir merkezindeki anıtı ve hemen arkasında yer alan Özbekistan Hoteli dikkatiniz çekmektedir. Türk düşüncesinin nakış nakış işlendiği Ali Şir Nevai metro durağı saatlerce seyredilmeye değerdir. Binlerce kişinin aynı anda pilav yiyebileceği Beş Kazan restorandı başta olmak üzere Pazar yerlerinde dahi Özbek pilavı büyük kazanlarda pişirilmekte. Dünyanın dört bir tarafına yayılan Uygur Türklerinin büyük restoranlarını Taşkent’de de bulabilirsiniz. Şehir merkezi çok kalabalık. Çarşı ve Pazar yerlerinin yan sokaklarından kebap ve baharat kokuları yayılmakta. Köşe başlarında, ağaç gölgelerinde yerel ürünler satılmakta. Şehir merkezindeki medrese ve mescitlerin onarımı ve genişletilmesi harıl harıl devam ediyor”.

Yarın, Taşkent’de karşılaştığım ve yukarıda adı geçen bazı isimlerle ilgili öğrendiklerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım başkanım.

Veyis Güngör
2 eylül 2025

Önceki ve Sonraki Yazılar