TYB DOSTLARIYLA ÇANAKKALE'DEYDİK

TYB DOSTLARIYLA ÇANAKKALE'DEYDİK

Mübarek Ramazan ayının manevi atmosferine girdiğmiz şu son günlerde "yazılacak çok şeyimiz var" adı altında yaptığımız Çanakkale gezimiz çok duygusal...

A+A-
Mübarek Ramazan ayının manevi atmosferine girdiğmiz şu son günlerde "yazılacak çok şeyimiz var" adı altında yaptığımız Çanakkale gezimiz çok duygusal anılar yaşattı bize. Geziyi düzenleyen Konya Büyükşehir Belediyesi'ne ve TYB Konya Şube Başkanımız M. Ali Köseoğlu'na şükranlarımızı arzediyorum.

Geçtiğimiz Cuma akşamı bir otobüs dolusu birbirlerini yakından tanıyan gönül insanı ile saat 21 sularında yola düştük ve güzel bir yolculuktan sonra sabah namazına güzel Bursa'nın Ulu Camii'ne yetişiverdik.

Huşu içersinde namazımızı eda ettikten sonra aslında programımızda olmasa da kaptanlarımız, yoğun istek üzerine Cumartesi günü yeşil Bursa'yı gezmeyi isteğimize olumlu cevap verdiler. Namaz sonrası yakınlarda bir lokantada içilen sabah çorbasının ardından şehir gezimize önce Emir Sultan hazretlerini ardından Yeşil Türbe'yi ziyaretle başladık. Tophane'yi ve Bursa Kalesi'ni ziyaret ettik. Buradan Bursa panoramasını izlemenin keyfine doyum olmuyor.

TYB Konya Şubesi eski Başkanı Ahmet Köseoğlu'nun esprili, nükteli sohbeti eşliğinde hem çaylarımızı yudumladık, hem Bursa'yı ulu dağ eteklerinden doya doya seyretme imkanı bulduk.

Serbest zamanda değerli dost Sadık Gökçe, değerli yazar Melahat Ürkmez ve kızı Şeyma, kendi kızım Naciye ile Muradiye külliyesini gezdik. Burası da tadilatta imiş ama bizi bu çalışma engellemedi, güzelce her köşesini ziyaret edip dualarda bulunduk. Ardından bir taksiye binip ulu camiye geldik. Namaz vaktine kadar Ulu Cami, civarındaki külliyeleri gezmenin çay ve meşrubat içmenin keyfini çıkardıktan sonra Çanakkale'ye gitmek üzere yola revan olduk.

Artık bu güzel tarihi şehirde görüp yaşadığımız güzellikleri gönlümüzün bir kenarına yerleştirip tarihimizde var veya yok olma savaşı diyebileceğimiz, yedi düvele karşı verdiğimiz vatan koruma mücadelesinin geçtiği yerleri Çanakkale'yi ve şehit atalarımızı düşünerek huşu içerisinde yola devam ettik. Çanakkale'ye varıncaya kadar şiirler röportajlar, fıkralar, nükteli konuşmalar, tanışmalarla akşam vaktinde Çanakkale'ye girdik.

Bizi karşılayan otel görevlisinin eşliğinde otelimize geldik ve daha Konya'dan organizeyi kusursuz ayarlamış olan sevgili başkan M. Ali Köseoğlu'nun sayesinde odalarımızı tespit ettikten sonra serbest kalan gurup üyeleri ile ilk olarak Çanakkale vapur iskelesi yanından uzayıp giden sahilde kısa bir gezinti yapıp otele döndük.

Ertesi sabah karşıya atlayıp yarım adayı gezmek için sabırsızlanıyorduk ki otobüs iskeleye geldi. Bizler de yerlerimizi aldık. Otobüse binen bir arkadaşımız "Hoş geldiniz Konya gurubu bugün sizleri gezdirecek olan rehberiniz benim" dedi. Adama baktım, elimi uzattım "Adınız Ali Rıza Akkuş mu?" diye sorunca "Evet" dedi, "Nasıl bildiniz?" "Bundan 7-8 yıl önce yine buraya gelmiştik, o gün de bize siz rehberlik etmiştiniz, hatırladım" deyince adam şaşırdı ve "Hafızanıza hayranım, İsmail Bey sizi ben de hatırladım" şairlik yönünüz vardı. Bir de çok duygusal idiniz hep ağlıyordunuz" dedi. Şakalaştık ve bu konuşmalar arasında Eceabat'a geldik. Gezimiz başlamıştı.

Bu dördüncü oldu, Çanakkale'ye gidişim. Şansımdan her gidişimde bir ayrı köşesinden ziyarete başlama şansım oldu. İlk başlangıç noktamız Seyit Onbaşı'nın bir bombardıman ile bütün arkadaşlarını kaybedip sadece üç kişi kaldıkları hatta kendisinin de toprak altından arkadaşı tarafından güçlükle çıkarılıp uzun süre baygın yattıktan sonra kendine gelerek hele bir el at şuna deyip 275 kiloluk mermiyi sırtlayıp topun ağzına vererek o İngilizlerin çok güvendikleri Ocean gemisine nişancı bile olmadığı halde nişan alıp ateş ederek gemiyi bacasından vurup batırmasının hikayesini dinledik ve yine gözlerimiz yaşardı.

Buradan ayrılıp yola devam ederken Havuzlar Şehitliği ve Soğanlıdere bölgelerini sadece anlatarak geçiyorduk ki rehber "Bu derelerde o yıllarda bol su olduğu için bu bölgede asker olanlar kendilerini şanslı sayarmış çünkü bitten ve kirden kurtulduk bol su sayesinde" derlermiş" dedi. Buraları gezerken geçmişte annemin amcası Çanakkale gazisi, 1892 doğumlu Çolak Ahmet hoca (özüdoğru) emmimden dinlediğim hafızamda yer eden Zığınderesi, Kanlıdere, Sargıyeri gibi isimleri hatırlayıverdim. Emmim "ağam (büyük kardeşi) ile Kanlıdere'de birlikte savaşıyorduk, aynı bölükte idik. Ağam Kanlıdere'de şehit olmuş, ben ise gelen bir top mermisinden ağır bir şarapnel parçası ile toprağa gömülmüştüm. Ancak ölü toplama için verilen arada toplayıcıların dikkati ile yaralı olduğumu fark ettiler. Kolumdan ve ağzımdan aldığım yaralar ile merdiveni andıran bir sedyede sargı yerine getirildim" diye anlatmıştı. İşte ben de onların can verdiği, gazi oldukları yerlerde idim. Rahmetli emmim tedavisi yapılmış, tekrar cepheye dönmüş, savaş sonuna kadar geri hizmette görev almış. Rehberin anlattıkları kanımızı donduracak cinstendi. Ülkemize göz dikenlere bugün lanet yağdırıyorduk çünkü hiçbir savaşta vurulmayan hastaneler bu savaşta bize saldıran güya medeni ülkeleriz diyenler tarafından çok kere vurulmuş, yaralılar şehit olmuşlardı. Bir olayı şöyle anlatıyordu: "Hastaneye gelen yaralılardan ilk önce hafif yaralı olanlara bakılır ve acilen tedavi edilip cepheye gönderilirdi. İşte böyle bir ortamda doktorun önüne bir ağır yaralı geldi yaşam şansı yok gibiydi. Doktor yüzü kan revan içinde olan bu ağır yaralı için bunu sahraya çıkarın bir kenara yatırın diyordu ki, yaralı "baba ben senin oğlunum" diyebildi. Buna karşılık doktorun dudaklarından şu sözler döküldü "bunu dışarıda bir gölgeye yatırın". Evladına yapabileceği torpil bu idi.

Artık savaş alanlarını tek tek gezmeye devam ediyorduk Morto Koyu, Yahya Çavuş Şehitliği buralarda rehberin anlattığı çok önemli şeyler vardı. "Mesela yaralı askerlerin acılarını dindirebilmek için keçe sarılmış, ağaç dallarını ağızlarına verip ısırarak acılarını dindirmeye çalıştıkları hatta bazı ölenlerin bu keçeli ağaç parçasına yapışmış dişlerinin kaldığına şahit olanlar vardı" diyordu.

Buraları gezdikten sonra artık duygusallık had safhaya gelmişti. Tam öğle ezanı okunurken meşhur Savaş Müzesi'nin bulunduğu yer olan Alçıtepe köyüne vasıl olduk ve gurup olarak müzeyi ziyaret edip oradaki bir lokantada öğle yemeği yedik. Yemek sonrası hemen kalkıp öğle namazı için çıkacaktım ki Başkan M. Ali Köseoğlu ile göz göze geldik ve ayrılmamamı işaret etti göz işareti ile. Bekledim bir sürpriz vardı bu belirtiyordu. M. Ali Köseoğlu elinde bir plaketle gurubun karşısına yazı hayatının otuz yılını tamamlayan değerli yazar kardeşimiz Hüzeyme Yeşim Koçak Hanımefendi'yi yanına çağırdı ve eski Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu ile birlikte bu plaketi kendisine takdim ederek ne kadar duyarlı ve vefakar kuruluş olduğumuzu kanıtlıyordu. Zaten çok mütevazi ve duygusal bir yapıya sahip olan Hüzeyme Hanım kardeşimiz kısa ve öz olarak "Bütün bunları yapmak için siz kardeşlerimden güç alıyorum başka söyleyecek bir şey bulamıyorum, ağlamak istiyorum" diyebildi. Ardından Cahit Zarifoğlu Çocuk Şenliği'nde gösterdikleri başarıdan dolayı Beyza ve Zeynep Köseoğlu kardeşlere M. Ali bey birer katılım belgesi takdim etti.

Bu güzel merasimden sonra öğle namazları kılındı. Saat 14-30 da başka harp sahalarını görmek için alçıtepeden ayrıldık.

Artık gezimizin son safhaları olan büyük Atatürk'ün savaştığı bölgeye Anafartalar'a 57. Alay Şehitliği Bomba Sırtı yöresine gelmiştik. Son yıllarda ülke insanımızın Çanakkale ziyaretlerine gösterdiği yoğun ilgi nedeni ile her yer çok kalabalık, adeta iğne atsan insan üzerine düşer diyebilirdik. Bu gezi sırasında rehberimiz katılımcılara bazı sorular yöneltiyordu. Rehberin sorduğu sorulardan en ilginci burada askerlik yapan atalarımızın istanbul hükümetinden en çok talep ettiği şeyin balmumu olduğu idi. "Acaba bunu neden talep ediyorlardı?" diye sorduğu soruya "Acaba eskiyen elbiselerini dikmek için dikiş ipliklerini sağlamlaştırmaya mı yarıyordu?" diye sorulu cevabımıza karşılık "yok" dedi. "Burada günde binlerce bomba patlıyordu. Bu cehennemi andıran boğucu atmosferde bomba sesinden rahatsız olmamak için balmumunu kulaklarına tıkamak ve sesi duymamak için talep ediyorlardı" diye cevapladı. Osmanlı'nın son verdiği bu çetin savaşın vahşetini anlatmaya yetip artıyordu. 57. Alay Şehitliği'ni ziyaret edip burada yatan 1817 vatan evladı için dualarımızı gönderdik ve Atatürk'ün saatine isabet eden şarapnel parçasının ve Atatürk'ün gözetleme yaptığı merhum Mareşal Fevzi Çakmak komutanın kardeşinin mezarlarını ziyaret ederken orada bulunan Yeni Zelanda anıtını sordum rehbere "Bu niçin burada?" O bunu şöyle izah etti "Buraya uluslar arası anlaşmaya göre bir anıt dikeceklerdi. Anıtın dikileceği yere sarp ve dik oluşu nedeni ile kum çakıl beton çıkarması zor olduğu için bunun buraya dikilmesine bizim idareciler müsaade etti" deyince kızmadım desem yalan olur.

"Bunca uzun yolları aşıp denizleri geçip vatanımıza göz diken düşmanların çocukları bu zorluğu göze alıp betonu harcı dağlara çıkarıp anıtlarını dikselerdi beni onların anıtları ve ölenleri hiç mi hiç ilgilendirmiyor" demekten kendimi alamadım.

Bu savaşın öyle gizli kahramanları var ki bunları anarken anlatırken insanın tüyleri diken diken olur. Mesela Harranlı Seyit Onbaşı'nın mermiyi yüklenip topa sürmesi hiç nişan almayı bilmezken gemiye tam isabet ettirmesi, Atatürk'ün anafartalara geldiği anda bir Anzak bölüğünün Türk askerlerini Conkbayırı'na doğru sürerken Atatürk'ün yetişip bu geri çekilişi engellemesi, hepsi birer mucize ve savaşı kaderine tesir eden olaylardı. Başka mucizeler de anlatılır ki şöyle. Bu harbin devam ettiği yıllarda bir kalp gözü açık ermiş kişinin her yıl Peygamber Efendimiz'i ziyaret ederek onun kabri makamında gönül gözü ile sohbet ettiği ve o yıl varınca kendisinin içeri alınmayıp geri çevrildiği bu duruma çok üzülen zat'ı muhteremin çok üzüldüğü defaten gidişinde bu durumu Resülümüze anlatıp "size karşı bir hata mı işledim diye çok korkmuştum efendim" deyince, ben o günlerde Çanakkale'de savaşan kardeşlerime yardıma gitmiştim, burada yoktum" diye cevap vermesi, bu manevi güç ve kuvvetin Allahın bu orduya bu millete yardımının bir göstergesidir diyorum.

Gezi programımız Pazar günü akşama doğru Anafartalar'da sona erdi ve yine güzel bir yolculuktan sonra Pazartesi sabahı Konya'ya avdet ettik. Gezimiz boyunca bizlere eşlik ederek hizmet veren Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.'den görevli sevgili Abdülkadir Aydın ve Bülent Koçak'a ve gezi boyunca bizleri incitmeden kırmadan güzel bir hizmet vererek tamamlayan otobüs firması yetkililerine teşekkürlerimi sunuyorum. Sevgiyle kalın.

Bu arada gezinin ertesi günü talihsiz bir kaza geçirerek bizleri korkutan, Allah'ın bize ve tüm sevenlerine bağışladığı TYB Şube Başkanı M. Ali Köseoğlu kardeşime "geçmiş olsun" dileklerimi iletir, bir an önce aramıza dönmesini ümid ediyorum.

Çanakkale'ye vardığımızda gece içimden gelen bir ilham ile yazdığım "Çanakkale Şehitlerine" şiirimi gezimiz sırasında arkadaşım Ömer Lütfi Ersöz'ün o tok sesi ile otobüste yolculara okuması bizlere büyük heyecan vermişti. İşte o şiir sizlerle paylaşıyorum.



ÇANAKKALE VE ANADOLUM



Gelincik çiçek açmış, gövde yeşil gül kırmızı

Ey şehitlerin oğulları minnetle anın atalarımızı

Vatan için canını esirgemez Türklerin oğlu kızı

Sen gurur duy, bağrında taşıdığın bu ırkla Anadolum



Kan döktük gül bittirdik her karış toprağında

Türk İslam'ın imzası var bitkilerin yaprağında

Tarih akıyor bir baksanıza çağlayan ırmağında

Bin yıllık ana yurdumuz benim güzel Anadolum



Bastığın yeri tanı kardeş şehit var her adımda

Onlar yerlerini almışlar cennetin üst katında

Her aileden bir şehit var bu vatan toprağında

Seni düşmana çiğnetmeyiz özyurdum Anadolum



Bakınız şu yarımadaya yüz binleri şehit vermiş

Öyle şiddetli bir savaş ki mermiler birbirine girmiş

Yüce İslam peygamberi bu orduya yardım etmiş

O gün geçilmemiş bugünde geçilemez Çanakkale Anadolum



Marmara ile Ege Denizi Çanakkale'de hayat bulur

Bu denizlerin dalgaları kıyıya pek nazikçe vurur

Bilir ki hızlı çarpsa bağrında yatanlar rahatsız olur

Tabiatı kurdu kuşuyla bir cennettir güzel Anadolum



Kazamadık dar gelmeyecek makberi senin şehitlerine

Vatan aşkı nakşedilmişti onların kanlarına, kemiklerine

Muhtaçtı midemiz aşa, tüfengimiz bir mermi çekirdeğine

Yedi düvele karşı koydu atalarım bu topraklar için Anadolum



Can aradım iz sürdüm, o savaş alanındaki siperlerde

Ard arda şehit düşmüş mehmetçikler çeşitli cephelerde

Yamyam Anzak, Hindu, İngiliz dölü bilmediğimiz askerlerle

Göğüs göğüse cansiperane çarpışmış atalarım Anadolum



İsmail DETSELİ - MEMLEKET
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.