TYB Konya Şubesinde Mevlâna ve Konya Konuşuldu

TYB Konya Şubesinde Mevlâna ve Konya Konuşuldu

TYB Konya Şubesinde Mevlâna ve Konya Konuşuldu

A+A-

 

 

 

Mevlâna ailesinin Konya’ya gelişinin 797. yıl dönümü dolayısıyla Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi tarafından Kültürel Etkinlikler Takvimi kapsamında “Mevlâna ve Konya” başlıklı panel düzenlendi. TYB Konya Şubesi D. Mehmet Doğan Kütüphanesi'nde gerçekleştirilen panelde Prof. Dr. A. Güner Sayar, Abdüssettar Yarar,Prof. Dr. Nuri Şimşekler ve Doç. Dr. Zehra Odabaşı konuşmacı olarak yer aldı.

 

“Mevlânâ Benimle Erken Tanıştı”

 

Konuşmasının başında Hz. Mevlânâ ile olan kişisel bağını anlatan Prof. Dr. Sayar, çocukluk yıllarına uzandı. İlkokula kabul edilmediği için annesi tarafından Kur’an kursuna gönderildiğini anlatan Sayar, 1952 yılında başladığı Kur’an eğitimini beş yılda hocasından birebir öğrenerek tamamladığını söyledi.

Bu süreçte dedesinin kendisine Abdülbaki Gölpınarlı’nın Mevlânâ kitabını verdiğini  belirten Sayar, şöyle devam etti:

“13 yaşında dedemi kaybettiğimde kafamda iki isim vardı: Fatih Türbesi’ni bekleyen Ahmet Amiş Efendi ve Hz. Mevlânâ. Daha ilk gençlik yaşımda bunlar zihnime yerleşmişti.”

“Dedem Kadıydı, Kitaplığıyla Beni Besledi”

Sayar, dedesinin bir kadı olduğunu ve askeri mahkemelerde görev yaptığını anlattı. Dedesi sayesinde eski harfli birçok değerli eseri görerek büyüdüğünü vurgulayan Sayar, şunları söyledi:

“Dedemin kütüphanesinde Abdülbaki isimli bir yazarın 1931 tarihli ‘Melamilik’ kitabı vardı. Dedem aydın bir insandı, kendi ikliminde münevver biriydi. Bana kitapla, bilgiyle destek oldu. Vefat ettiğinde ortada kaldım ama bana kattıklarını asla unutmadım.”

 

Mevlâna ve Sema Ritüeli

Hazreti Mevlâna’nın manevi dünyasına da değinen Prof. Dr. A. Güner Sayar, konuşmasında dikkat çekici bir olayı şu sözlerle aktardı:
“Selâhaddin Zerkûb’un kuyumcu dükkânında, kalfalar ve çıraklar altın varakları eziyordu. O çıkan seslerle Hazreti Mevlâna semâ ediyordu. 'Devam edin,' diyordu, Altın varaklara, 'Ezdiniz, harcadınız,' diyor. Biz şimdi sikke yapıyoruz. Kadere bakın, nereden nereye geldik. İşte burada bir büyü var. Bu toprakların tamamında var. Bunu kabul ediyorum.”

 

“Rûmî” Kavramına Farklı Bir Yaklaşım

“Rûmî” kelimesinin anlamına dair farklı bir bakış açısı sunan Prof. Dr. Sayar, bu kavramın yalnızca coğrafi bir tanımlama olmadığını vurguladı:
“Her Rûmî Türk’tür ama her Türk Rûmî değildir. Ne demek Rûmî olmak? ‘Rûm’ kelimesi Roma’dan gelir, Arapçaya geçmiş hâlidir. Burada ‘Rûm’ Anadolu demektir, Rûmî ise Anadolulu. Ama Rûmî olmak için sadece bu topraklardan gelmek yetmez. Gereklilik şartı, bu topraklardan olacaksın: Konyalı, Yozgatlı, Kayserili, yani Anadolulu olacaksın. Bu gerekli, ama yeterli değil.
Yeterlilik şartı ise Kur’an-ı Kerim’deki tek coğrafya ismi olan ‘Rûm Suresi’ ile bağlantılıdır. Rûmî, Kur’an’la eklemleşen insan demektir.” Manevi önderlerin izinden gitmenin önemine işaret eden Prof. Dr. Sayar, “Böyle büyük bir insanın himmeti, duası hepimizin üzerindedir. Bu büyükleri iyi takip etmek gerekir,” dedi.

 

Abdüssettar Yarar, Mevlânâ anma törenlerinin tarihsel süreçte farklı isimlerle anıldığını belirterek, “Kadim zamanda ‘Mevlevî Mukabelesi’ deniliyordu. 1910’lardan 1989’a kadar ‘Mevlânâ İhtifali’ ifadesi kullanıldı. 1990’larla birlikte ‘Mevlânâ Törenleri’ dendi. 2000’lerden sonra ise bir marka olarak ‘Şeb-i Arus Törenleri’ ortaya çıktı” dedi. Bu başlıkların, dönemin siyasal ve kültürel yapısıyla yakından ilişkili olduğunu vurguladı.

“İhtifal” Kavramının Serüveni

Yarar, “İhtifal kelimesini biz 1910’ların başından itibaren kullanır olduk. Ondan önce dergahlarda buna ‘Mukabele-i Şerif’ denirdi” diyerek, ihtifal kavramının Türkiye’de nasıl yaygınlaştığını anlattı. “İhtifal, bir toplulukla birlikte yapılan merasim ve tören anlamında literatürümüze girmiştir” dedi. Kelimenin Osmanlı döneminde özellikle Mehmet Ziya Bey’le birlikte gündeme geldiğini belirtti.

“Mustafa Kemal de ‘İhtifal’ Kavramını Kullandı”

İhtifal kavramının sadece tasavvuf dünyasında değil, Cumhuriyetin kurucu kadrolarında da yer ettiğini belirten Yarar, “Geçmişe ait ne kadar güzel şey varsa, bazıları reddetmeye çalışsa da, ihtifal adı altında yeni bir versiyonla bunlar tekrar gündeme taşındı. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal’in de bazı önemli kişi ve kurumlarla buluşmalarında bu kelimeye yer verdiğini görmekteyiz” diye konuştu.

1925 Sonrası Duraksama Dönemi

Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı 1925 yılından sonra Mevlevîliğin de diğer tarikatlar gibi duraksamaya girdiğini hatırlatan Yarar, “Mevlevîlik bir anda tıkanıklıkla karşılaşıyor. O dönemin Mevlevîleri yine de bu yolu yaşatmak için çaba göstermiştir” ifadelerini kullandı. Mevlevîliğin Halep ve Şam üzerinden devam ettirilmeye çalışıldığını, ancak bu sürecin de sınırlı kaldığını anlattı.

Atatürk’ün Dergaha Olan İlgisi

Yarar, Mustafa Kemal Atatürk’ün Konya’yı 13 kez ziyaret ettiğini, 1936 ve 1937 yıllarındaki ziyaretlerinde Mevlana Dergahı’na uğradığını belirtti. “Atatürk, dergahın açık kalması gerektiğini çevresindekilere ifade ediyor ve Asar-ı Atika Müzesi olarak açılmasını istiyor” dedi. Bu gelişmeyle birlikte sema ve tasavvufun yeniden görünür hale geldiğini söyledi.

Gölpınarlı ve İlk Konferanslar

1937 yılında Abdülbaki Gölpınarlı’nın öncülüğünde Konya’da küçük çevrelerde başlayan sema ve tasavvuf içerikli konferansların zamanla sinema salonlarına taşındığını dile getiren Yarar, “Bu süreçle birlikte hem düşünsel hem de estetik anlamda Mevlevîlik yeniden görünür olmaya başladı” dedi.

1950 Sonrası Yeniden Diriliş

Demokrat Parti döneminin başlamasıyla halkın dini ve kültürel değerlere sahip çıkmaya başladığını vurgulayan Yarar, “Ezan-ı Muhammedî Arapça olarak okunmaya başlandığında insanlar hüngür hüngür ağladılar. Aynı duyguyla Mevlevîlik de kendi alanını yeniden inşa etmeye başladı” dedi. Dönemin İçişleri Bakanı Rüknettin Nasuhiioğlu ve Ömer Rıza Doğrul’un da Mevlânâ etkinliklerine destek verdiğini ifade etti.

17 Aralık Hafızalara Kazındı

1951 yılından itibaren 17 Aralık tarihinin Şeb-i Arus olarak halkın zihnine kazındığını belirten Yarar, “Bu tarihten itibaren 7-17, 1-17 tarihleri arasında sema programları yapılagelmekte” dedi. 1961’den itibaren ise belediyenin ve gönüllülerin katkısıyla Aralık ayı törenlerinin gelenekselleştiğini söyledi.

Törenler Sadece Konya’yla Sınırlı Kalmadı

Yarar, Mevlânâ törenlerinin sadece Konya’da değil, Afyon, Kütahya, İstanbul, Bursa gibi şehirlerde de gerçekleştirildiğini belirtti. 1960-1969 yılları arasında bu sürecin büyük fedakârlıklarla yürütüldüğünü söyledi ve “Fevzi Halıcı ağabeyi burada anmadan geçemeyiz, çok ciddi emekleri olmuştur” dedi.

1989 Sonrası Kurumsallaşma Süreci

1989’a gelindiğinde Konya Büyükşehir Belediyesi ile Mevlânâ Törenlerini düzenleyenler arasında anlayış farklılıklarının yaşandığını dile getiren Yarar, “Kısa süreli de olsa bazı sıkıntılar yaşandı” dedi. 1992’den itibaren ise Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün sekreteryayı üstlendiğini, Selçuk Üniversitesi ve diğer kurumlarla birlikte bir tertip komitesi kurulduğunu ifade etti.

Törenler Artık Ankara’da Planlanıyor

Yarar, konuşmasının sonunda önemli bir değişikliği de duyurdu: “2023 yılına kadar Konya’da tertip edilen bu törenlerin planlama ve uygulama süreci artık Ankara’ya taşındı. 1992-93’ten itibaren oluşan konsensüs, 2023 itibariyle farklı bir yapıya büründü” dedi.

 

 

Mevlânâ'nın Konya'ya Gelişi: Bir Davet ve Zorluklar

Konya'da gerçekleştirilen “Tarihten Günümüze Konya” programında söz alan Prof. Dr. Nuri Şimşekler, Hazreti Mevlânâ’nın Konya’ya gelişinin ardındaki tarihî süreci detaylı bir şekilde anlattı. Mevlânâ’nın, 3 Mayıs 1228 tarihinde Konya’ya gelmesinin, sadece bir seyahat değil, aynı zamanda bir davet süreci olduğunu belirten Şimşekler, “Mevlânâ, ilk olarak sadece Muhammed Celâleddîn idi. Ancak Konya’ya gelişinin asıl nedeni, babası Bahattin Veled’in davetiydi,” dedi.

Şimşekler, Mevlânâ ailesinin Konya’ya gelişinde Sultan Alaeddin Keykubat’ın büyük rolü olduğunu da ifade etti. Sultan’ın, ailesine gönderdiği ısrarlı davet mektuplarının, onların Karaman’dan Konya’ya geçişine vesile olduğunu belirtti. “Konya’daki davet, Mevlânâ ailesi için bir zorunluluk hâline gelmişti,” diyerek, ailesinin Konya’ya gelişinin tarihî önemine dikkat çekti.

 

Bahattin Veled’in Ayrılış Sebepleri ve Fahrettin Râzî Tartışması

Prof. Dr. Şimşekler, Bahattin Veled’in Konya’ya gelmeden önceki ayrılış sürecine de değindi. Bu ayrılışın sebeplerinin farklı yorumlandığını belirten Şimşekler, “Bazı yazarlara göre, Bahattin Veled’in ayrılışındaki en önemli sebep, Fahrettin Râzî’nin etkisiydi. Ancak, bu olayın somut bir kanıtı yoktur, çünkü Fahrettin Râzî, o dönemde zaten vefat etmişti,” dedi. Bu ayrılışın, zamanla medreseli ve dergâhlı anlayışlar arasında yaşanan bir fikir ayrılığına dayandığına dikkat çekti.

Şimşekler, aynı zamanda Bahattin Veled’in hangi yoldan Konya’ya geldiğiyle ilgili farklı görüşlerin olduğunu belirtti. “Bazı kaynaklar, Bahattin Veled’in Semerkand’tan Konya’ya geçtiğini söylese de, bazıları da Belh’ten geldiğini iddia ediyor. Bu konuda hâlâ tartışmalar sürmektedir,” diyerek, tarihsel belirsizlikleri de gündeme getirdi.

 

Konya'nın O Dönemdeki Durumu: Siyasi, Kültürel ve Ticaret Merkezi

Prof. Dr. Şimşekler, Mevlânâ’nın Konya’ya gelişinin dönemin ekonomik ve kültürel yapısıyla sıkı bir ilişkisi olduğunu vurguladı. “Konya, o dönemde hem siyasi hem ticari hem de kültürel açıdan çok geniş kapsamlı bir şehirdi. Bugün İstanbul ve Ankara’nın Türkiye Cumhuriyeti’nde sahip olduğu yerin bir benzeri, o zaman Konya’da vardı,” dedi. Şimşekler, dönemin Konya’sının etnik açıdan da çok zengin olduğunu belirtti ve şunları ekledi: “Konya, o dönemde Türk, İran, Arap, Hint ve Orta Asya’dan gelen Türkmenlerle doluydu. Ayrıca, şehrin %90’ını Müslümanlar, %10’unu ise gayrimüslimler oluşturuyordu.”

Konya’nın mimari yapısı ve sosyal düzeni hakkında da bilgi veren Şimşekler, şehrin yedi büyük camisi ve 300 mescidi olduğunu söyledi. Ayrıca, Konya’daki hastanelerin, kütüphanelerin ve organize sanayi bölgelerinin de o dönemin gelişmişliğini gösterdiğini ifade etti.

 

Mevlânâ ve Konya: Mesnevi’de Konya'nın Adı Geçmiyor

Şimşekler, Mevlânâ’nın Konya ile ilgili olarak yazdığı eserlerde, şehrin adının çok az geçtiğine dikkat çekti. “Mevlânâ’nın Mesnevi’sinde, 6 ciltlik ve 25.600 beyitten oluşan bu eserde, Konya’dan hiçbir şekilde bahsedilmemektedir,” diyerek, bu durumun, Mevlânâ’nın şehre bakış açısını yansıttığını belirtti. Ancak, Divan-ı Kebir’de yalnızca iki gazelde Konya'nın adının geçtiğini söyledi.

Şimşekler, Mevlânâ’nın Konya’da yaşarken şehri doğrudan ele almadığını, ancak onun felsefi düşüncelerinin ve öğretilerinin, şehre kattığı değeri belirlediğini vurguladı. Konya’nın, Mevlânâ’nın düşünsel ve manevi evrimi açısından önemli bir yer olduğunu ifade etti.

 

 

 

Mevlânâ'nın Sarayla İlişkileri: Uyarılar, Gözyaşları ve Mektuplar

TYB Konya Şubesi'nde düzenlenen “Tarihten Günümüze Konya” başlıklı programda konuşan Doç. Dr. Zehra Odabaşı, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Selçuklu sarayıyla olan ilişkilerine dair dikkat çeken bilgiler paylaştı. Mevlânâ'nın yalnızca bir mutasavvıf değil, aynı zamanda dönemin siyasi ve toplumsal figürleriyle etkileşim içinde olan önemli bir tarihî şahsiyet olduğunu vurgulayan Odabaşı, “Mevlânâ’nın devlet adamlarına verdiği nasihatler, onları saray kapısında bekletmesi, hatta azarlaması; onun saraya karşı mesafeli ama etkili duruşunu gösteriyor,” dedi.

 

“Sana çobanlık verilmiş, sen kurtluk yapıyorsun”

Mevlânâ’nın II. İzzeddin Keykavus’la olan ilişkisinden söz eden Odabaşı, sultanın henüz çocuk yaşta tahta çıktığını, devletin ise vezirler ve saray erkânı tarafından yönetildiğini belirtti. Bu dönemde vezirlik makamında bulunan Şemsettin İsfahânî’nin sultanın annesiyle evlenerek güç kazandığını ifade eden Odabaşı, Mevlânâ’nın bu kişilere mesafeli durduğunu ve II. İzzeddin’i birden fazla kez saray kapısında beklettiğini aktardı.

Mevlânâ’nın, sultana hitaben söylediği sözler ise tarih kitaplarına geçmişti:

“Sana çobanlık verilmiş, sen kurtluk yapıyorsun. Sana bekçilik verilmiş, sen hırsızlık yapıyorsun. Sana sultanlık verilmiş, sen şeytanın yoluna girmişsin.”

Odabaşı, bu sözlerin Mevlânâ’nın yalnızca halk değil, devletin en üst düzey yöneticileri üzerinde de ahlâkî bir otoriteye sahip olduğunu gösterdiğini vurguladı. Mevlânâ’nın bu sert uyarıları karşısında sultanın gözyaşlarına boğularak doğruluktan ayrılmayacağına dair söz verdiğini de aktardı.

 

Saray Kadınlarıyla Yakınlık: Mahberî Hatun ve Gürcü Hatun

Zehra Odabaşı’nın konuşmasında dikkat çeken bir diğer husus ise Mevlânâ’nın saray kadınlarıyla olan manevi bağıydı. Alaaddin Keykubat’ın eşi Mahberî Hatun’un Hristiyan kökenli olduğunu ve Konya’ya geldiğinde din değiştirmediğini ama sonrasında Mevlânâ’nın etkisiyle ihtida ettiğini belirten Odabaşı, “Mevlânâ sadece sultanlara değil, saray kadınlarına da tesir etmiştir,” dedi.

Gıyasettin Keyhüsrev’in eşi ya da kızı olduğu tartışmalı olan Gürcü Hatun ile Mevlânâ’nın dostluğuna da dikkat çeken Odabaşı, onun Mevlânâ’nın türbesinin yapımında rol aldığını ve saraya olan manevi nüfuzunun bir göstergesi olduğunu söyledi.

 

“Sultan değil, sultanı yetiştiren bilge”

Odabaşı, Mevlânâ’nın doğrudan siyasetin içinde yer almamakla birlikte, saraya yön veren bir bilge olduğunu vurguladı.

“Mevlânâ ne bir devlet adamıydı ne de bir sultan, ama devlet adamlarını yetiştiren, onlara hak ve adalet yolunu gösteren bir yol göstericiydi,” dedi.

Sadece Mevlânâ’nın değil, onun ailesiyle birlikte geldiği Konya’daki etkin çevreyle de ilişkisinin kurumsal hale geldiğini belirten Odabaşı, Emir Bedreddin Gevhertaş gibi saraya yakın isimlerin Mevlânâ’nın ailesine destek verdiğini, Gevhertaş Medresesi’nin de bu bağlamda önemli olduğunu ifade etti.

 

Programın sonunda TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu, Eski Baro Başkanı Hasip Şenalp, Eski Konya il Müftü yardımcısı Galip Akın ve Eski Konya Sanayi Odası Başkanı Tahir Büyükhelvacıgil ile birlikte konuşmacılara katılım beratı takdim etti.

 

6b4669af-610d-4a00-a5b5-c201a808e318.jpg672ba937-7d1a-49c3-80e1-f212ab86292f-001.jpgd2c09f0c-2b88-465a-b19c-27a65c333a28-001.jpge236ed5b-b85f-436b-a764-061d11dc8120-001.jpg1111my-snapshot-110.jpg1111my-snapshot-143.jpg1111my-snapshot-150.jpg1111my-snapshot-162.jpgekran-goruntusu-2025-05-03-171811.jpgekran-goruntusu-2025-05-03-172019.jpgekran-goruntusu-2025-05-03-172129.jpgekran-goruntusu-2025-05-03-172301.jpgmy-snapshot-160.jpgwhatsapp-image-2025-05-05-at-14-48-03.jpeg​​​​​​​

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.