Gönülleri toprak gibiydi

Gönülleri toprak gibiydi

Duran Çetin Konya'da yaşıyor. Hikâyeler ve romanlar yazıyor. Beka Yayınları'ndan çıkmış Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Yolun Sonu, Güller Solmasın,...

A+A-

Duran Çetin Konya'da yaşıyor. Hikâyeler ve romanlar yazıyor. Beka Yayınları'ndan çıkmış Sana Bir Müjdem Var, Bir Kucak Sevgi, Yolun Sonu, Güller Solmasın, Portakal Kızım, Gözlerdeki Mutluluk, Kırmızı Kardelenler, Bir Adım Ötesi... gibi kitaplarına 2008'de bir yenisini ekledi: Toprak Gönüllüler... Yazarla son romanı üzerine konuştuk.
Toprak Gönüllüler'i yazarken neler düşündünüz? Neyi amaçladınız?
Çok şey düşündüm. Farklı, yaşanmış bir öyküydü beni yola çıkaran. İnsanımızdı, garibanlıktı, yoksulluktu, cahillikti, ilgisizlikti... Yazarken hissettiklerimi anlatmak kolay değil. Bir süre geçince artık roman kahramanı gibi davranmaya, düşünmeye, duygulanmaya başladım. Bazı bölümlerde duygularımı gizlemedim. Olduğu şekliyle yansıttım. Gerektiğinde ağlamaktan çekinmedim. Çünkü onlar bu olayları yaşamışlardı. Bu olaylar onları olgunlaştırmış, gönülleri kocaman olmuş, kocaman yüreklerine bütün olumsuzlukları gömmüşler ve bu sıkıntılı anlarında bile toprak kadar geniş, toprak kadar kabul edici, toprak kadar mütevazı olmasını bilmişlerdi... Toprak Gönüllüler, Almanya'ya giden ve kendi kimliklerin kaybeden Zekileri, benlik ve kimliklerini koruyan ve dindar birer insan olarak dönen Anadolu insanımızı hikâye ediyor. Mevlânâ coğrafyasının insanlarını konuşturuyor.
Kitaplarınızda mesaj verme kaygısı çok belirgin. Edebiyat anlayışınız bu noktadan mı neşet ediyor?
Düşüncenizde haklı olduğunuz taraf var. Aslında yazmaya başlarken illa ki şu mesajı vermeliyim gibi bir peşin kanaat söz konusu değil, ama genel itibarı ile yazdıklarımın bir yere dayanması gerektiği düşüncesinden de uzak kalamıyorum. "Hayır" söylemeyi, "iyi insan" olmak uğrunda yapılması gerekenleri yazmaktan hoşnut olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Mesaj kaygısı taşımamak ne kadar tabii ise bu kaygıyı taşımak da o kadar tabiidir.
Yazarın mesaj verme kaygısının, eserin edebi seviyesini olumsuz yönde etkilediğine dair genel bir kanaat vardır. Siz böyle düşünmüyor musunuz?
Sırf mesaj vermek için yazılar kaleme alındığında bu düşüncenizin doğruluğu düşünülebilir. Ama yazarken kendiliğinden oluşmuş olanların bu edebi seviyeyi düşürmesi mümkün değil. Nitekim dünya edebiyatında, klasiklerde bunun çok sayıda örneği de mevcut. Yerinde kullanıldığında olumsuz bir etki söz konusu olamaz. Aksine bazen güzelliği güzellikle sırlamak gibi bir şey olur. Victor Hugo, Sefiller'inde kötü adam Jan Valjan'ın başpiskoposun etkisiyle iyi adam oluşunu anlatır. Dostoyevski, Suç ve Ceza'da günah işleyen Raskolnikov'un vicdan azabını ve sonunda vicdanının sesine kulak vererek itirafını anlatır. İnsan Ne ile Yaşar isimli eserinde Tolstoy, yine iyi insanları, iyiliği ve iyi olma vurgusunu yaparak hikâyesini anlatır.
Kahramanlarınızın genellikle "iyi" kişiler olması, "kötü"lüklerden uzak duruyor olmaları, sizin bilinçli bir tercihiniz mi?
Tamamen böyledir demek mümkün değil. Hayat iyi ve kötü sarmalında geçiyor. Bunun için iyilerle kötüleri birlikte anlatıyorum. Kötülüklerden bahsetmeden sadece iyi ve iyilikten bahsetmek ortada kalacaktır. Vurgumuz "iyi insan" üzerine olduğunu kabul ediyorum. Bilinçli olarak belki de bunu yapıyorum. Yazıdaki amacımı, hedefimi, yönümü ortaya koymak belki de. Mesela Portakal Kızım romanımda bir gelin var, eşi var kötülüğün en acıtıcı yönünü temsil ediyor. Kaynana güzelliği, iyiliği ortaya koyuyor. Toprak Gönüllüler romanımda aynı durum söz konusu: Zeki ve eşi Makbule var insani duyguları sınır tanımaksızın zorlayacak kadar kötülük içinde. Yani kötü ve kötülükler de işleniyor kitaplarımda ama iyi ve güzel önceleniyor.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.