Himmet Efendi

Himmet Efendi

25 Mayıs 2008 Pazartesi. Öğleye az kalmış. Eskişehir'in Odunpazarı ilçesinde, Kurşunlu Külliyesinin merkezindeki caminin avlusunda oturan üç adam, ezanı...

A+A-

25 Mayıs 2008 Pazartesi. Öğleye az kalmış.
Eskişehir'in Odunpazarı ilçesinde, Kurşunlu Külliyesinin merkezindeki caminin avlusunda oturan üç adam, ezanı bekliyorlar.
Seyrek sakallı olanı meraklı görünüyor; esnaf veya tüccar da olabilir, köylü de. Ortadaki, kasketiyle ve sakalsızlığıyla öteki ikisinden ayrılıyor ve kendisi farkında olmasa da "şapka"yı hatırlatıyor. Bu ülkenin tarihinde şapka, sıradan bir başlık değildir.
Karşıdan bakana göre sol, kendilerine göre sağ başta oturan ve ak sakalı, gür bıyıkları ve kaşlarıyla, deri yeleğiyle, sağ elinin yüzük parmağına geçirdiği akik taşlı yüzüğüyle, elinin altında baston yerine tuttuğu şemsiyesiyle seçilen adam; köy, kasaba, şehir gibi mekân ve eski yeni, ileri geri gibi zaman kayıtlarını aşmış ve buraların sahibi ve sorumlusu benim diyen bir güvene ulaşmış sanki. Bu duruşuna saygıyla ve hayranlıkla bakıyorum. Selâm verdikten ve karşılığını aldıktan sonra, "Fotoğrafınızı çekebilir miyim?" sualini ona tevcih etmem gerektiğini düşünüyorum.
Gülümsüyor ve "Ne yapacaksınız fotoğrafımızı?" diyor. Bu soru, merak veya karşı çıkışı değil de, gereksiz buluşu, dünyada fotoğraftan daha önemli şeyler olduğunu hatırlatan bir tını taşıyor. Yine de izin verdiğini belli ediyor. Fakat fotoğrafı çekilirken, sanki o da kendi içine çekiliyor. Bana veya makineye bakmıyor; bakılmaya değer olan içinizdir, kalbinizdir demek ister gibi.
Dünyayı nasıl bulduğunu soruyorum. Acımakla yazıklanmanın karıştığı sözler söylüyor. İnsanların söz anlamazlığından, söz dinlemezliğinden yakınıyor. Bu yakınış sanki çocuklarına ilişkin biraz da. Ama onlarla sınırlı olmadığı açık. Fakat bu adam nasıl konuşuyor? Şiir gibi... Dedem Korkut mu desem, Yunus Emre mi?
Besmelenin öneminden söz ediyor, Peygamber Efendimiz'in önderliğinden. Tırnakların nasıl kesileceğini gösteriyor: Önce baş parmak, sonra orta parmak, sonra serçe parmak; sonra ve sırayla yüzük parmağı, işaret parmağı.
- İşte Himmet Efendi, böylece tırnaklarını kesip avucunda topladı, gömmek için münasip bir yer aradı.
- Himmet Efendi kim?
Işıklı yüzünde geniş ve azıcık utangaç bir gülümseme:
- Himmet Efendi benim!
Ben de gülümsüyorum. Alçakgönüllülük böyle bir şey olmalı. Sonra Delâilü'l-Hayrat musannifinden birkaç keramet naklediyor usul usul. Adını vermiyor. Sanki benim merak etmemi, araştırıp öğrenmemi istiyor. Ezan okunuyor, onu dinlemek gerek.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.