KİTAPLARA TEŞEKKÜR

KİTAPLARA TEŞEKKÜR

Stefan Zweig, dilimize yeni çevrilen 'Buluşmalar'ın sonunda, kısacık bir yazıyla kitaplara; ruhunun gıdası, gönlünün eğlencesi, aşkı, hülyası velhasıl...

A+A-

Stefan Zweig, dilimize yeni çevrilen 'Buluşmalar'ın sonunda, kısacık bir yazıyla kitaplara; ruhunun gıdası, gönlünün eğlencesi, aşkı, hülyası velhasıl ömrünün bütün varı kitaplara teşekkür ediyor.
Ne garip! Bu, pek düşündüğümüz, yaptığımız bir şey değildir. Orada, duvarda, cansız, kıpırtısız, öylece duran, fakat aslında kendi aralarında sürekli kıkırdaşıp söyleşen, elimize aldığımızda bizimle de sonsuz bir konuşmaya dalan kitaplara duyduğumuz minneti, yüzlerine söylemek neden aklımıza gelmez? Onları canlı yaratıklar görmediğimizden mi? Bunu nasıl düşünebiliriz, kitapların bir ruhu olmadığını!..

Kitapların bir ruhu elbette vardır ve onlar bizim en sadık dostumuz, ağzı en sıkı sırdaşımız ve aldatma nedir bilmez sevgilimizdir. Birinin hayat serüvenini, düşünce savruluşlarını, gönül macerasını okumak isterseniz, yapacağınız ilk iş kütüphanesine göz atmak olmalıdır. Okuduğu ya da alıp kütüphanesine yerleştirdiği her kitap, sahibinin bir hatırasını ve belki de gizli kalmış bir macerasını saklar.

Epeydir, kitaplarıma bu gözle bakar oldum; sırdaşım, dostum, yol arkadaşım... Belki otuz yıldır oradan oraya taşıyıp durduklarım var içlerinde. Her halimi, her şeyimi biliyorlar. Ergenliğimin, ilkgençliğimin tanıkları, ilk kalem tecrübelerimi bıyık altından gülerek izlemişler. İyi günde kötü günde birbirimize sığınmışız. Ankara'yı, İzmir'i dolaşmışız birlikte. Sonra İstanbul'a taşınmışız. Çoğu burada girmiş hayatıma. Altı kere ev değiştirmişiz. Her taşınmada onlar kadar benim de içim ezilmiş, kimi taşınmalarda birbirimizi kaybetmiş, sonra yeniden bulmuşuz. Ve tabii, en kötüsü ben, tam da rahata kavuştuk dedikleri bir zamanda, onlara ihanet edip içimdeki kütüphane kurma aşkını yitirmişim...

Kitaplarım, şimdi hangi akla hizmet edip de bir çuval paraya yaptırdığım heyula gibi kütüphanenin o derin ve anlamsız raflarına öylece konulmuş, ürkek, yerini yadırgamış, ağızlarında kekremsi bir tat, öylece bekleşiyorlar. Muhtemelen beni çekiştirmekle meşguller. "Bakalım sevgili sahibimiz ne yapacak? Bu odayı bir aşk yuvası haline getirecek mi? O eski mes'ut günlerimizde olduğu gibi bizi okşayıp saracak mı, yüzünün güldüğü olacak mı? Yoksa hep böyle neşesiz, memnuniyetsiz, içinde müşkülpesent bir Abdullah Efendi, karşımıza geçip somurtacak mı? Böyle giderse zehir olur hayatımız..." Eminim böyle diyorlardır. Her birini yerlerinden gözü kapalı bulup çıkardığım, geceler boyu halleştiğimiz o eski zamanları özleyip dertleniyor; ben nasıl şu site insanlarından, tekdüze hayattan yakınıyorsam, onlar da pahalı, gösterişli fakat işlevsiz ve sevimsiz mekânlarından şikâyet ediyor, can sıkıntısıyla kıvranıyorlardır.

Kitaplarım haklı, içimde bir tel koptu ve âhenk büsbütün dağıldı. Bütün ömrümce geniş ve aydınlık bir oda ve büyük bir kütüphane hayali kurdum. Evet, şimdi o hayal kısmen gerçekleşti. Fakat ah o yoksunlukların, hülyaların büyülü tadı! O saadet, şimdi çok uzaklardan belli belirsiz gülümsüyor.

Kitaplarım, ömrümü güzelleştiren vefalı dostlarım! Beni affedin, biraz zaman tanıyın bana. Çok sürmez, düzelirim, dönerim eski günlerime. Sizi yeniden coşkuyla kucaklar, sırtınızı okşarım. Sonra o yalnız gecelerde birinizi kapatır, öbürünüzü açarım. Nefesim nefesinize karışır yine. Sonsuz bir aşkın çağıltısıyla yaşayıp gideriz. Ama zaman, birazcık zaman verin bana!

Şimdi size, Stefan Zweig'ın diliyle teşekkür etmek istiyorum... "Günün huzursuzluğunu unutturan o güzel saatlere, insanın sadık dostu, suskun arkadaşı kitaplara, hep yanımızda olduğunuz, varlığınızla bize hep yaşam verdiğiniz için teşekkürler! İnsanları yaşantılarının en karanlık günlerinde desteklediğiniz için de, cephe hastanelerinde, kışlalarda, hapishanelerde, acıdan kıvrandıkları yataklarda. Her yerde, her zaman yanlarında bulunmuş, onlara düşler getirmiş, huzursuzluk ile ıstırap arasında bir avuç huzur olmuştunuz! Günlük yaşamın altında ezilen ruhunu çekip kurtaran Tanrı mıknatısı sizler. İnsan ruhunun karanlığını hep aydınlatır, onu ötelerin aydınlığına taşırsınız. Sonsuzluğun bu küçük parçaları sizler, yan yana ve suskun, evimizin duvarına sıralanmış öyle duruyorsunuz. Fakat bir el sizi çekip alınca, yürek size dokununca, mekânları kırıp parçalıyor, çılgınca ileri atılan bir araba gibi bizi sonsuzlara taşıyorsunuz." Hepinizi seviyorum, sevgiyle, minnetle!..


Zaman 02.08.2008

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.