MAHŞERİN PROVASININ YAPILDIĞI YER: ÇANAKKALE
İnsanlığın ve milletlerin tarihlerinde öyle olaylar vardır ki aynı olayın bir daha tekrar yaşanması imkânsızdır. Mensubu bulunduğumuz Türk Milleti,...
A+A-
İnsanlığın ve milletlerin tarihlerinde öyle olaylar vardır ki aynı olayın bir daha tekrar yaşanması imkânsızdır. Mensubu bulunduğumuz Türk Milleti, sahip olduğu binlerce yıllık tarihinde aklın almayacağı öyle olaylar yaşamış ki görkemli başarılarımızın yanında yok olmama mücadelelerimiz de kabarık bir sayfa oluşturur.
Hafta sonunda bu yok olmama, ayakta kalma mücadelelerinden birisinin belki de en zorunun yapıldığı Çanakkale'yi Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin düzenlediği bir tur içerisinde yer alarak görme imkânı buldum. Benim bu tur içerisinde yer almamı isteyerek davet eden ve bu kutlu beldeyi gezmeme vesile olan Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi Başkanı Mehmet Ali Köseoğlu'na teşekkür ediyorum. Gezi boyunca yaptığı espriler ve geziye katılanlarla girdiği diyaloglarla ekibin diri kalmasında büyük katkısı olan Konya Büyükşehir Belediyesi Basın Müşaviri Ahmet Köseoğlu'na da geziye katılan birisi olarak teşekkür etmeyi bir borç olarak görüyorum.
Bu yazıda sizinle asıl paylaşmak istediğim şey gezi notları değil, gezi anında yaşadığım ruh hali olacak. Rehber Ali Rıza Akkuş yaptığı sunumla bizi öylesine yoğurdu ki, Çanakkale'ye bir savaş alanı görmeye giden bedenimiz, anlatılan olaylar karşısında kendisini ruhumuzun emrine vermek zorunda hissetti. Bedenimizi ve nefsimizi etkisi altına alan ruhumuz bizi bu zaman diliminden koparıp savaşın yaşandığı 1915'lere götürdü.
Kendisini savaş alanında hisseden ruhumuz, bu cephelerde bir "Mahşer Provası" yaşandığını beynimize ulaştırdı ve bizleri burada vatanları için canlarını feda eden iki yüz elli binin üzerindeki şehidimizin önünde saygıyla eğilmeye zorladı.
Düşman gemilerinden bizim siperlerimize atılan üç yüz ila dört yüz kilo arasında değişen ağırlıklara sahip mermilerin altında, hareket etmeden adeta bir ölü sessizliği içerisinde düşmanın ateş menziline girmesini bekleyen kahraman Mehmetçiğin, vakit geldiğinde adeta Sûr'a üfürülmüşçesine saldırıya geçmesi ve az önce ölümün eşiğinde bulunanlarla ilgisi yokmuşçasına düşmanının üzerine yürümesini başka türlü nasıl izah edebiliriz?
Evet, Çanakkale Savaşını "Mahşer Provası' olarak yorumlamamıza sebep olacak o kadar çok nedenimiz var ki burada bunları sizinle paylaşmamıza imkân yok. Ancak, bir Seyit Onbaşı veya bir Yahya Çavuş'un yaptığı kahramanlıklar bile bizi bu düşünceye sevk eder.
Altmış üç arkadaşı ile düşman gemilerinden atılan gülleler altında sessizce düşmanın karaya çıkıp ateş menziline girmesini bekleyen, düşman menzile girince de arkadaşlarına az olan mermilerini idareli kullanmaları için iki üç düşman askerini bir hizaya getirip tek mermi ile işlerini halletmelerini söyleyen bir Yahya Çavuş'un, bu dünyanın adamı olduğunu söylemek ona haksızlık yapılmış duygusuna kapılmama sebep oluyor. Bu dünyanın adamları olan bizlere bu kahramanların ruh halini anlamak zor geliyor. Biz, "Ölmeye ne gerek vardı, düşman topraklarımızı alıp ülkesine mi götürecekti ki!" diye düşünüyoruz. Çanakkale'de bu topraklar için canlarını feda edenler, bunu yapmak yerine düşmana "Geçin nasıl olsa topraklarımızı bir yere götüremezsiniz, zaten biz bırakmasak da bir gün evlatlarımız bu toprakları para karşılığı sizlere satacaklar. Biz size dokunmayalım, siz de sabredin bu iş zaman içerisinde millete hazmettire hazmettire, size zorluk çıkarmadan halledilir. Kan dökmeye gerek yok." deselerdi, o mahşer anını yaşamalarına gerek kalmazdı!
Türk milletinin her ferdinin bu kutsal topraklara gidip, Mahşer Provasının yapıldığı bu alanlarda, ruhlarının, cüzdanlarının önüne geçebilmesi adına yeniden bir eğitim almaları gerektiğine inanıyorum. ALLAH bu milleti bir daha böyle bir imtihana tabi tutmasın ve aynı acıları bir daha yaşatmasın.
Hafta sonunda bu yok olmama, ayakta kalma mücadelelerinden birisinin belki de en zorunun yapıldığı Çanakkale'yi Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin düzenlediği bir tur içerisinde yer alarak görme imkânı buldum. Benim bu tur içerisinde yer almamı isteyerek davet eden ve bu kutlu beldeyi gezmeme vesile olan Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi Başkanı Mehmet Ali Köseoğlu'na teşekkür ediyorum. Gezi boyunca yaptığı espriler ve geziye katılanlarla girdiği diyaloglarla ekibin diri kalmasında büyük katkısı olan Konya Büyükşehir Belediyesi Basın Müşaviri Ahmet Köseoğlu'na da geziye katılan birisi olarak teşekkür etmeyi bir borç olarak görüyorum.
Bu yazıda sizinle asıl paylaşmak istediğim şey gezi notları değil, gezi anında yaşadığım ruh hali olacak. Rehber Ali Rıza Akkuş yaptığı sunumla bizi öylesine yoğurdu ki, Çanakkale'ye bir savaş alanı görmeye giden bedenimiz, anlatılan olaylar karşısında kendisini ruhumuzun emrine vermek zorunda hissetti. Bedenimizi ve nefsimizi etkisi altına alan ruhumuz bizi bu zaman diliminden koparıp savaşın yaşandığı 1915'lere götürdü.
Kendisini savaş alanında hisseden ruhumuz, bu cephelerde bir "Mahşer Provası" yaşandığını beynimize ulaştırdı ve bizleri burada vatanları için canlarını feda eden iki yüz elli binin üzerindeki şehidimizin önünde saygıyla eğilmeye zorladı.
Düşman gemilerinden bizim siperlerimize atılan üç yüz ila dört yüz kilo arasında değişen ağırlıklara sahip mermilerin altında, hareket etmeden adeta bir ölü sessizliği içerisinde düşmanın ateş menziline girmesini bekleyen kahraman Mehmetçiğin, vakit geldiğinde adeta Sûr'a üfürülmüşçesine saldırıya geçmesi ve az önce ölümün eşiğinde bulunanlarla ilgisi yokmuşçasına düşmanının üzerine yürümesini başka türlü nasıl izah edebiliriz?
Evet, Çanakkale Savaşını "Mahşer Provası' olarak yorumlamamıza sebep olacak o kadar çok nedenimiz var ki burada bunları sizinle paylaşmamıza imkân yok. Ancak, bir Seyit Onbaşı veya bir Yahya Çavuş'un yaptığı kahramanlıklar bile bizi bu düşünceye sevk eder.
Altmış üç arkadaşı ile düşman gemilerinden atılan gülleler altında sessizce düşmanın karaya çıkıp ateş menziline girmesini bekleyen, düşman menzile girince de arkadaşlarına az olan mermilerini idareli kullanmaları için iki üç düşman askerini bir hizaya getirip tek mermi ile işlerini halletmelerini söyleyen bir Yahya Çavuş'un, bu dünyanın adamı olduğunu söylemek ona haksızlık yapılmış duygusuna kapılmama sebep oluyor. Bu dünyanın adamları olan bizlere bu kahramanların ruh halini anlamak zor geliyor. Biz, "Ölmeye ne gerek vardı, düşman topraklarımızı alıp ülkesine mi götürecekti ki!" diye düşünüyoruz. Çanakkale'de bu topraklar için canlarını feda edenler, bunu yapmak yerine düşmana "Geçin nasıl olsa topraklarımızı bir yere götüremezsiniz, zaten biz bırakmasak da bir gün evlatlarımız bu toprakları para karşılığı sizlere satacaklar. Biz size dokunmayalım, siz de sabredin bu iş zaman içerisinde millete hazmettire hazmettire, size zorluk çıkarmadan halledilir. Kan dökmeye gerek yok." deselerdi, o mahşer anını yaşamalarına gerek kalmazdı!
Türk milletinin her ferdinin bu kutsal topraklara gidip, Mahşer Provasının yapıldığı bu alanlarda, ruhlarının, cüzdanlarının önüne geçebilmesi adına yeniden bir eğitim almaları gerektiğine inanıyorum. ALLAH bu milleti bir daha böyle bir imtihana tabi tutmasın ve aynı acıları bir daha yaşatmasın.
Önceki ve Sonraki Haberler
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.