'Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm'

'Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm'

Modern Türk şiirinin gür sesli şairlerinden Erdem Bayazıt, (69) dün İstanbul'da vefat etti. En çok bilinen şiirlerinden birinde dediği gibi, 'ölümsüzlüğü...

A+A-

Modern Türk şiirinin gür sesli şairlerinden Erdem Bayazıt, (69) dün İstanbul'da vefat etti. En çok bilinen şiirlerinden birinde dediği gibi, 'ölümsüzlüğü tattı'.

Uzun süredir kanser tedavisi gören şairin sağlık durumu son zamanlarda iyileşmeye durmuş, bu da dostlarını umutlandırmıştı. Bayazıt önceki gün, saat 19.00'da aramızdan ayrıldı. Cenazesi, bugün ikindi namazını müteakip Eyüp Sultan Camii'nden kaldırılacak.

Erdem Bayazıt, bir neslin Erdem Ağabey'i olarak hatırlanacak hep. O heybetli duruşunu yumuşatan sıcacık güler yüzü, bir çocuk duyarlığı taşıyan merhametli bakışları ve babacan tavrıyla... Yalın bir insandı, külfetsizdi. Sanki 'ağabey' olsun diye yaratılmıştı. Onu görünce insanın kalbi yumuşardı.

Bir dönem siyasete atılmış, milletvekili olmuştu; ama o dünyaya yabancı olduğu her halinden belliydi. Vekilliği sona erince bir daha dönmedi siyasete. Onun asıl sanatı şiirdi. Genç kuşakların ondan öğrendiği en temel bilgi, vicdanının sesiyle konuşmaktı galiba. İnsanlığın acılarına ağlayabilme inceliği...

İlk kitabı "Sebep Ey!" yayımlandığında, Türk edebiyatı o güne kadar pek alışık olmadığı yerli bir lirizmle, zulme ve haksızlığa açıkça meydan okuyan, gönlünün coğrafyası geniş bir şairle tanışıyordu. Şiirindeki bu damar, daha sonraki eserlerinde güçlenerek ve genişleyerek yeni mecralar buldu. İslam coğrafyasının acıları modern şiirimizde belki de ilk kez onun şiirlerinde gür bir sesle dile getirildi. Afgan cihadı üstüne yazdığı şiirler, bir dönemin ruhunu yansıttı ve bir bilinç ışıldaması oluşturdu.

Mehmet Kaplan başta olmak üzere kimi eleştirmenler, onun şiirini yanlış anladı ve yorumladı. O, İslam uygarlığını bir bütün olarak ele alıyor ve ondan kopan modern insanın yalnızlığını, şehirlerde beton duvarlar arasında kayboluşunu, emeğinin sömürülüşünü anlatıyordu. Acı kadar umut da vardı şiirinde, bir müjdeden söz ediyordu. Suların coşacağını, denizlerin kabaracağını, ölü şehirlerin canlanacağını ve bir gün yıldızlar arasından yemyeşil bir rüzgârın eseceğini haber veriyordu: "Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu."

Erdem Bayazıt hep dostlarıyla anılan nadir insanlardan biridir. Onun adı anılınca peşinden Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören, Rasim Özdenören, Akif İnan, Alim Kahraman... adlarını anma gereği duyarsınız. Ve elbette Kahramanmaraş'ı... Şimdi Kahramanmaraş da dostları da onu yitirmenin acısını yaşıyor.

Fakat o daha erken yaşlarında ölümü öylesine sindirmişti ki içine, bunu öyle dokunaklı dizelerle ilan etmişti ki ardında kalanlara diyecek pek fazla bir şey de bırakmamıştı. Bize, geride kalanlara söyle diyordu bir şiirinde: "...Ne tuhafsınız dostlar / Güçsüz kadınlar gibi ağlaşmak niye / Yükselmek varken ölümsüzlüğe..."

Hep şiire ve edebiyata döndü

Erdem Bayazıt, 1939 yılında Kahramanmaraş'ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yükseköğrenime başladı. 1963'te yükseköğrenimine ara vererek askere gitti. Askerlik dönüşünde Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydoldu. 1971 yılında buradan mezun olan Bayazıt, Kahramanmaraş Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak göreve başladı. Daha sonra Kahramanmaraş İl Halk Kütüphanesi'ne müdür oldu.

Öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başlayan Bayazıt, Edebiyat ve Mavera dergilerinin kurucuları arasında yer aldı. İlk şiirleri 1958'de Kahramanmaraş'ta yayınlanan Hamle dergisi ve Gençlik gazetesinin sanat ekinde çıktı. Şiir ve yazıları Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim dergileri ile Yeni İstiklal, Yeni Devir ve Zaman gazetelerinde yayımlandı. İlk şiir kitabı olan "Sebeb Ey" 1972 yılında Edebiyat Yayınları arasında çıktı. 1981 yılı Temmuz ayında Ajans 1400 film ekibiyle birlikte Afganistan'a doğru yola çıkan şair, Pakistan'ın Peşaver kenti başta olmak üzere İran, Hindistan ve Afganistan içlerini gezdi. Yaptığı bu iki aylık gezinin izlenimlerini topladığı "İpek yolundan Afganistan'a" adlı eseriyle 1983 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Basın Ödülü'nü kazandı. 1984'te Devlet Planlama Teşkilatı'na sözleşmeli personel olarak giren şair, daha sonra bu görevi bıraktı. 1987 milletvekili seçimlerinde Anavatan Partisi'nden Kahramanmaraş milletvekili seçilerek Milli Eğitim ve Çevre komisyonlarında görev aldı. 1988 yılında "Risaleler" adlı şiir kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülü'nü kazandı. Milletvekilliği sona erdikten sonra İstanbul 'a yerleşti. Evli ve dört çocuk babası olan Bayazıt'ın bütün şiirleri "Şiirler" (2007) adıyla İz Yayıncılık tarafından yayımlandı.

[ERDEM BAYAZIT'IN ARDINDAN]

Rasim Özdenören:
"Yoğun bir üzüntü içerisindeyim. Erdem Bayazıt denince aklıma ilk gelen, asalet. Bütün hayatı asil hareketlerle asil davranışlarla geçti. Şiiri de kendisinin asaletini yansıtıyordu. Nesri de öyleydi; belki çok fazla yazmadı ama yazdıkları edebiyatımız için yeterlidir ve büyük bir kazançtır. Kendisiyle 50 yıldan fazla süren bir yol arkadaşlığımız oldu. Bu süre zarfında en küçük bir tartışmamız olmadı. Beraber aynı evi, aynı odayı paylaştığımız yıllar oldu. Edebiyatımız için Türk insanı için büyük bir kayıp olduğunu düşünüyorum. "

Turan Koç:
"O bizim ağabeyimizdi. İsmiyle, suretiyle, siretiyle ağabeydi. Protokol kelimesi olarak söylüyoruz ama; bey kelimesi kolay kolay herkese söylenmiyor. Erdem Bayazıt bu sözü hak ediyordu. İsmiyle müsemma dediğimiz kişilerdendi. Adil ve adı gibi erdem sahibi bir insandı. Şiiri de yiğit bir şiirdi, diri bir şiirdi. Engin, dolu ve dinamik bir şiirdi. Bu toprağın şiiriydi, bu toprağın sesiydi. Allah gani gani rahmet eylesin."

Ali Haydar Haksal:
"Erdem Bayazıt, yüksek sesle şiirini dile getiren yüzyılımızın en önemli şairlerinden biriydi. Aslında onun sesinin yüksekliği çağa, olumsuzluklara karşı bir direnişin sesidir. Onun şiirinde kendi içinde yumuşak ifadeler de var. O ifadeler onun dünyasını tanımlıyor. Yani bir yanıyla çok içli, bir yanıyla da olumsuzluklara karşı yüksek sesle karşılık verebilen bir insandı. Onun şiirini duru sularda akan bir şelaleye benzetiyorum. Edebiyatımız için de büyük bir kayıp."

Ömer Erdem:
"Erdem Bayazıt, Necip Fazıl şiiriyle gelen ve Sezai Karakoç şiirinin içeriğiyle açılım kazanan, Cahit Zarifoğlu şiiri ile yeni bir dil yapısı edinen şiirimize kendisine özgü diyebileceğimiz yeni bir ses ve yeni duyuş getirmiştir. Bir taraftan son derece insancıl diyebileceğimiz duyarlıklarını yerli Anadolu motiflerinden alan bir şiir anlayışı ama bu şiir anlayışını kendi içerisinde çağdaşlaştırmayı bilmiş bir söylem biçimi. Aslında Erdem Bayazıt'ın şiiri yanlış okunmuş bir şiirdir. Çünkü dönemin siyasal ideolojik koşullarına yanaştırılmış bir şiir olarak tanımlanmıştır. Halbuki Erdem Bayazıt'ın şiiri daha dikkatli okunduğu zaman kendisine özgü orijinallikleri barındıran bir şiirdir."

Alim Kahraman:
"Kaybımız ve acımız büyük.Erdem Bayazıt'ın şiiri bir ünlem şiiridir. Tonu yükseltilmiş bir sesleniştir. Bütün o kabarmalar, fırtınalar, boğuşmalar Tanrı'yı anışta, kalbin ritmiyle evrendeki büyük ritmin buluşmasında anlamını bulur ve yatışır. Kurduğu ilişki 'bireyden bireye' değil, bireyden topluma şeklinde ifadelendirilebilecek bir karaktere sahiptir.Aslında, daha köklü bir benzeşme için kelimelerden çok poetik algıya bakmak gerekir. İçinde bir naifliği de taşıyan, ancak yüksek perdeli bir ses tonuyla konuşan bir şiir koydu ortaya."

Zaman
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.