SEZAİ KARAKOÇ ANKARA'DA

SEZAİ KARAKOÇ ANKARA'DA

Sezai Karakoç Ankaralı sevenleriyle hasret giderdi. Genel Başkanlığını yaptığı Yüce Diriliş Partisi'nin Demirtepe-Fevzi Çakmak 2 Sokaktaki Genel Merkezinde...

A+A-

Sezai Karakoç Ankaralı sevenleriyle hasret giderdi.

Genel Başkanlığını yaptığı Yüce Diriliş Partisi'nin Demirtepe-Fevzi Çakmak 2 Sokaktaki Genel Merkezinde yüze yakın Ankaralıyla buluşan şair-mütefekkir Karakoç, iki saatlik sohbetinde odak noktası olarak "Ankara"yı aldı. Selami Çekmegil, Musa Çağıl (Saatçi Musa), Şaban Abak, Mustafa Şahin, Hüdaverdi Çakır, Necmettin Turinay, M. Atilla Maraş, Çağrı Gürel, Fatih Yurdakul, Bahadır İslam, Hikmet Yıldırım gibi Ankara'nın tanınmış simalarının da ilgiyle izlediği sohbet, bazı televizyonların kameramanlarınca baştan sona kaydedildi.

Konuşmasına "Şairler Ankara'ya ölmeye gelirmiş. Ben ölmeye değil Ankara'yla dirilmeye geldim" şeklinde "çarpıcı" bir girişle başlayan Karakoç, "İmrul Kays" isimli Arapların en büyük şairi ile "Beççe Fehim" lakaplı divan edebiyatı şairinin Ankara'da nasıl öldüklerini anlattı. Aynı zamanda bir kabilenin reisi olan Kays'ın kabile savaşlarında yenilince kaçarak o devrin ABD'si konumundaki Bizans'a sığınıp yardım istediğini belirten Karakoç sözlerini şöyle sürdürdü:

"İstanbul'da iyi karşılandı. Ancak sarayda aşk ve entrikalara karışınca hediyeler ve yardım vaadleriyle Ankara'ya yollayıp rivayete göre burada zehirlediler. Beççe Fehim veya Fehim-i Kadim lakaplı divan şairi de hacdan dönerken genç yaşta Ankara'da vefat etmişti. Ama ben ölmeye değil Ankara'yla dirilmeye geldim."

"ANKARA YENİDEN BAŞKENT OLMALI"
Karakoç sohbetinde "başkent" yapılan şehirlerin misyonlarını yürütemedikleri takdirde başkentlik haklarını kaybedeceklerini belirterek "bir başkent mesaj vermeli ve misyonu olmalı. Aksi takdirde diğer şehirleri bir arada tutamaz ve diğer başkentlere örnek olamaz. Ankara, İstanbul'un işgali sırasında başkarargahtı, başkent oldu. O zamanki misyonu mazlum milletlere öncü olmaktı. Muhammed İkbal, Ankara'nın bu misyonunu şiirlerinde övmüştür. Ankara'nın bu ilk dönemi 1923'e kadar sürmüştür. Ancak Kurtuluş Savaşı sırasında üstlendiği bu misyonu sonra sürdüremedi. Batıyla anlaşma yaptı. Lozan'da 'siz eski misyonunuzu ve İslam ülkelerinin liderliğini bırakırsanız hür yaşayabilirsiniz' denince Ankara bu dayatmayı kabul ederek ilk yarayı aldı. Böylece Batı'ya kayıtsız-şartsız bağlandı." dedi.
Sezai Karakoç sohbetini şöyle sürdürdü;

"1923'den İkinci Dünya Savaşına kadarki ikinci döneminde ise başkent 'nötr' bir politika uygulayarak Avrupa'ya karşı tutumunu ve mazlum milletlere lider olma misyonunu terk etmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki üçüncü döneminde ise 'Savaştan galip çıkan ABD çok güçlü. Ona gücümüz yetmez. öyleyse onun yanında olup her isteğine evet demeli' felsefesi başkente hakim olmuştur. Bu yanlış tavrını Irak'ın ABD tarafından işgalinde de devam ettiren Ankara 'Irak'ı işgal etmek size yaramaz' şekkinde uyarmak dururken 'ikimiz de teröre muhatap oluyoruz. öyleyse ben sana nasıl yardımcı oluyorsam sen de bana yardımcı ol" mesajını verdi. Oysa ABD'nin muhatap olduğu hareket terörizm değil işgale karşı haklı direniştir. Demek ki Ankara bu dönemde tamamen değişmiştir.

Soğuk savaşın bittiği ve komünizmin çöktüğü yıllara rastlayan dördüncü döneminde ise Batı ve ABD'ye bağımlılık artarak sürdü. Ankara 'Dünya tek efendiye indi' şeklindeki yaygın teze çabuk inandı. Oysa bizim gibi hiç teslim olmamış, tarihin efendiliğini yapmış milletlerin 'efendi seçmek' gibi bir durumları olamaz, olmamalı. Tarihin efendilerinden Osmanlı, en zor zamanlarında bile Lehistan'a (Polonya) sahip çıktı. ülkesi işgale uğradığında tüm ülkeler Lehistan Büyükelçilerini kovarlarken Osmanlı zayıflama döneminde olmasına rağmen 'halen haksız bir işgal altındadır.' diyerek Leh büyükelçilerini kabul etmeyi sürdürdü. Bu gelenek Lehistan yıkılsa da protokollerde uzun yıllar sürdü. Bu yüzden Lehistan'da "Bir gün Vistül ırmağında Osmanlı atları su içerse kurtulacağız' sözü yaygındır. Nitekim Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya bu ülkeyi işgal ettiğinde Almanya safında çarpışan bir süvari birliğimiz bu ırmaktan su içince müjdeli haber kulaktan kulağa hızla yayılmış ve o heyecanla silkinen kahraman Polonyalılar bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Ancak 20 yıllık bağımsızlıktan sonra bu sefer Rus işgaline uğramışlar ama Ruslara karşı Macarlarla birlikte ilk ayaklanmayı yine onlar başlatmışlardır. Onların bu mücadelesini yıllar önce 'Polonya Polonya/Sana günaydın/Karanlıklardan çekip kaderini/İlk aydınlığa çıkardın' şeklinde şiirleştirmiştim.

Ankara'nın artık isabetli bir misyon belirleyerek yeniden başkent olması, başkent olmanın gereklerini yapması lazımdır. Aslında Ankara'yla birlikte milletçe misyonumuzu arıyoruz. Şuuraltımız artık patlamak üzere. Zira 200 yıldır deneme tahtası olmaktan bıktık. Hacı Bayram Veli'nin şehri Ankara adı aslında Roma'ya atfedilen Angora'dan değil Engürü'den gelmektedir. Engür, Farsça üzüm demektir. Osmanlı buraya bağlık yer olduğu için Engürü derdi."

DEMİREL, KONYA'NIN BAŞKENT OLMASINI NASIL ENGELLEDİ?
"Osmanlının ilk başkenti Söğüt, sonra Yenipazar'dır.(Bursa'nın ilçesi) Bursa fethedilince burası, daha sonra Edirne başkent oldu. Bütün bunlar İstanbul'u arayış çabalarıdır. İstanbul fethedilince de yüzyıllarca Osmanlı'yı ayakta tutmuştur. Ben yıllar önce İstanbul'un başkent olması gerektiğini dergimde yazmıştım. Ancak bugünkü politikalarla İstanbul da başkent olamaz.
Yeni İstanbul Gazetesi bu teklifimi o zaman haber yaparken muhabir 'ya dergin 2. baskı yapar ya da sen içeri girersin.' demişti. Oysa ne dergim ikinci baskıyı yaptı, ne de ben içeri girdim. Bilindiği gibi bu konuda Anayasamızda 'Başkentimiz Ankara'dır. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez' denilir. Oysa bu sadece milletvekilleri için geçerlidir. Ama millet teklif edebilir. O yazının çıktığı günlerde (1966) Konyalı tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı birkaç arkadaşıyla ziyaretime gelerek şunları söylemişti;

'Bu teklifi siz mi yazdınız, Demirel mi yazdırdı? Zira biz Konyalılar olarak seçimden zaferle çıkıp 2. dönemine başlayan Demirel'e (başkent Konya olsun) teklifiyle başvurduğumuzda reddedince 'O zaman bazı bakanlıklar bizde, bazıları sizde olsun' demiştik. O da bize 'Ne yani, 2. başkent mi istiyorsunuz?' şeklinde cevap vermişti. Tam da bu günlerde sizin 'İstanbul' teklifiniz ortaya çıkınca 'Bu olsa olsa Demirel'in oyunudur' diye düşündük."

(Rıfat Yörük - habervaktim

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.