Torosların Zirvesine Yolculuk -1-
Şehrin koşuşturması ve kargaşasından yorulan beynimizi ve bedenimizi hafta sonunda iki günlüğüne gittiğimiz Niğde'de dinlendirme ve yeniden enerji yükleme...
Şehrin koşuşturması ve kargaşasından yorulan beynimizi ve bedenimizi hafta sonunda iki günlüğüne gittiğimiz Niğde'de dinlendirme ve yeniden enerji yükleme imkânı buldum. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi tarafından organize edilen "Yazılacak çok şeyimiz var" etkinlikleri çerçevesinde "Torosların Zirvesine Yolculuk" yaptık. Konya'dan hareket ettikten sonra Karapınar ve Ereğli üzerinden ilk durağımız olan Bor'a ulaştık. Konya - Karapınar - Ereğli arasında yapılan yolculuklar benim his dünyam için çok önemlidir. Bu yerleşim yerleri arasında yaptığım yolculuklar beni çocukluğuma götürür hep. Bu ruhi yolculuğu bir türlü engelleyemem. Bu seyahatim sırasında da aynı duygu yoğunluğunu yaşadım. Konya - Ereğli arasında ki yolculuğumda beni geçmişe götüren sebep, hayatımın şekillenmesinde bu iki şehir arasında gidiş gelişlerin en önemli rolü oynamış olması yatıyor. 1976 yılında henüz ilkokulu bitirdiğim dönemde girdiğim sınav sonucu İvriz Öğretmen Okulu'na kayıt yaptırma hakkını elde etmiştim. Henüz 12 yaşında iken Rahmetli babam ile Ereğli'ye kayıt için gitmiştik. Bu yolculuk benim Çumra dışına yaptığım ilk seyahatimdi. Bu tarihten sonra tam altı yılım Ereğli'de geçti. Kişiliğim ve ilerisi için sahip olacağım dünya görüşüm bu okulda oluştu ve gelişti. Konya- Ereğli arasında yaptığım her yolculuk beni tekrar çocukluğuma götürür ve hüzünlenmeme sebep olur. "Torosların Zirvesine Yolculuk" kapsamında gerçekleştirdiğimiz geziye dönecek olursak, "Yazılacak çok şeyimiz var" ismi ile düzenlenen etkinliğin "Görülecek çok yerimiz var" versiyonuna dönüştüğü bir an yaşadık. Gezimizin ilk durağı Bor İlçesi oldu. İlçede bizi Belediye Başkanı Sıtkı Erat karşıladı. Bor Belediye Başkanı Sıtkı Erat, Niğde ile Bor arasında tatlı bir rekabet olduğunu söyledi. Bor ile Niğde hemen hemen iç içe geçmiş bir pozisyona gelmiş. Bir süre sonra iki yerleşim yerini sadece tabelalarla ayrılmış olarak görebiliriz. Bor'da biraz istirahat ettikten sonra öğle yemeğimizi yedik. Mihmandarımız Halil İbrahim Tongur'un önderliğinde Kemerhisar'a geçtik. Burada halen büyük bölümü ayakta olan yaklaşık 1800 yıllık bir geçmişe sahip Roma Su Kemerlerini gördük. Yine burada yer alan ve dünyanın ilk olimpik ölçülerle yapılmış olduğu söylenen su havuzuna gittik. Bir rivayete göre Kleopatra bu havuza süt doldurarak banyo yapıyormuş. Tabii ki bu anlattığımız sadece bir tevatür. Gerçeklik payı ne kadar bilemeyiz. Kemerhisar İlçesi'nden Gümüşler Beldesi'ne geçtik. Burada bulunan yer altı şehrini ve kayaların içine yapılmış bir manastırı gezdik. Duvarlara yapılan fresklerle Hazreti İsa'nın doğumu ve hayatı anlatılmaya çalışılmış. Bu Manastırın özelliği dünyada bu güne kadar hiçbir manastırda görülmediği söylenen "Gülen Meryem Ana" freskine sahip solası. Gezilip görülmesinde fayda var diye umuyorum. Böylece geçmiş dönemlerde kurulan medeniyetleri görme imkânı bulmuş olur ve ibret alırız. Gümüşler Beldesi'nden sonra gece kalacağımız Çamardı İlçesi'ne hareket ettik. Çamardı ismini daha önce duymuştum ama ilçe hakkında hiçbir bilgiye sahip değildim. Yolculuğumuz sakin bir şekilde devam ederken birden karşımızda gördüğümüz bir manzara ile otobüs yolcuları hareketlendi. Fotoğraf makinesi olan herkes arabanın durmasını gördükleri manzaranın resmini çekmek istediklerini söylediler. Gerçekten de karşımızda bütün heybeti ve ihtişamı ile Demirkazık Dağı duruyordu. İki zirvesi bulunan Demirkazık gerçekten büyüleyici bir görünüşe sahipti. Kültürümüzde Demirkazık tabiri Kutup Yıldızı için kullanılır. Kutup Yıldızı da gece yolunu kaybeden yolcuların yol bulmasını sağlar. Yani bir tür yol gösterici kılavuzdur. Demirkazık Dağı'nın gökyüzüne doğru uzanan iki zirvesi beni düşünce âleminin derinliklerine itti. İki tepe sanki Allah'a dua için kalkmış iki el gibi idi. Uzanabildiği kadar yükseklere uzanıp Yaratıcısına ulaşmak ve munâcatını ulaştırmak ister gibi idi. Bu heybet ve ihtişam karşısında etkilenmemek mümkün değildi. İkinci gün de Demirkızık Dağı'nın iki zirvesi arasında yer alan Cımbar Vadisi yürüyüşü bu duygu yoğunluğunu daha da artırdı. Sanki Allah'a dua için uzanmış iki kol arasında ilerliyormuşuz gibi bir duyguya kapıldım. Demirkızık Dağı'nın o sert çizgilerden oluşan sarp kenarları ve taviz vermeyen yükselişi bana "Sahabenin İslam'dan taviz vermeyen" hayatını hatırlattı. Geçekten de zirveye ulaşmak çok güç ve büyük engellerle dolu, Ağrı Dağı ve Everest Tepesi'ne tırmanmadan önce dağcılar burada eğitim yapıyorlarmış. Yani bir türlü dayanıklılık ve sabır testi ve eğitimi alınan yer diyebiliriz Demirkızık için. Hayalinde sarp ve yalçın erişilmez dağlar bulunanlar için mutlaka görülmesi gereken bir dağ Demirkızık. Çamardı Demirkızık Dağ Evi de konaklamaya uygun bir yer. Akşam yemeğimizi Çamardı Ecemiş Alabalık Tesisleri'nde yedik. Bu yemek sırasında Çamardı Kaymakamı Mehmet Fevzi Dönmez bizimle birlikte oldu. Çok genç olan Kaymakam Mehmet Fevzi Dönmez hizmet aşkı ile dolu. Çamardı turizminin kalkınması adına bütün gayretini gösteriyor. Bu arada Kaymakam Mehmet Fevzi Dönmez'in Konyalı olduğunu ve ilk, orta ve liseyi Çumra'da okuduğunu öğrendik. Bu da bizim için ayrı bir övünç kaynağı oldu. Kaynak:Merhaba
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.