
D. Mehmet Doğan: Otuz yılda bir hac!
D. Mehmet Doğan: Otuz yılda bir hac!
Alçak yerde yapılupdur Tanrı evi Mekke görkli. Ol Mekke’ye sağ varsa, esen gelse sıtkı bütün hacı görkli
Dedem Korkud
(Alçak yerde yapılmıştır Tanrı evi Mekke güzel. Ol Mekke’ye sağ varsa, esen gelse imanı bütün hacı güzel.)
*
Allah hacca gitmeyi nasib etti; hamdüsenalar olsun. Bu eskiden çok zordu, şimdi de kolay değil. Hac İslâm’ın beş şartından biri; bu şartı yerine getiremeyecek durumda olanlar için İslâm’ın şartı dört! Kelime-i şehadet dışındaki bütün şartlar için mazeretler sözkonusu edildiğine göre, mazeretsiz, şartsız şurtsuz en temel şart o! En başta “Müslüman kelime-i şehadet getirendir” dense yeri var.
Hac için hemen “bu zenginlerle ilgili bir ibadet” denilebilir ve hatta bazı ukalalar sınıf tezleri geliştirilebilir. Durun bir! Bu hacda da gördüğümüz şudur: Hacca gelenlerin ekserisi, memur, işçi, esnaf, köylü; tabiî çoğu emekli. Zenginlerden, büyük sermaye sahiplerinden de hacca gelenler oluyordur, onlar bizim kafilelerde yer almaz, sayıları da çok fazla değildir.
Hatta Türkiye için şöyle söyleyebiliriz: Büyük zenginlerin kahir ekseriyetinin hacla işi olmaz!
30 yıl evvel, 30 yıl sonra!
Esasen bu ikinci haccımız…
30 sene evvel…Yine çok sıcak bir ayda, temmuzda, hac yoluna düşmüştük. Hacca niyetlenen genç arkadaşlar bizi de kafilelerine dahil ettiler; Allah onlardan razı olsun. Hac vizesi işlemlerinin kapanmasına çok az zaman kala işlemler tamamlandı ve Türkiye’den hiçbir kafileye katılmadan kara yoluyla 4 araba, 16 kişi ile yola koyulduk. Aksaray, Adana, İskenderun derken Belen’de Mehmet Sılay’ın sofrasında gıdalandıktan sonra Antakya ve Cilvegözü’nden Suriye…
Mehmet Sılay’ı sırf o güzel, lezzetli ikramlarından ötürü zikretmedim. Benim Hareket dergisinden arkadaşım, 1970’lerden beri şahsen tanıyıp sevdiğim kardeşim, 1990’da doktor olarak hacca gitmiş ve o menhus “Tünel faciası”na şahid olmuştu. Şeytan taşlama yolundaki tünelde sıkışıklıkta bin beş yüze yakın hacı zayi oldu. Mehmet Sılay da sıcağı sıcağına kitabını yazdı.