Divriği’de Zikre Dalmış Her Şey!
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanların hepsi O'nu tesbih eder. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların O'nu nasıl tesbih ettiklerini anlayamazsınız. Şüphesiz O, hâlimdir, çok bağışlayandır.” (İsrâ, 44)
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi’nin ‘Yazılacak Çok Şeyimiz Var’ sloganıyla başlattığı kültürel gezilerin 24’üncüsü, Sivas-Divriği oldu. TYP Konya Şubesi binasının önünden 4 Temmuz 2025 Cuma günü saat 10.52’de hareket ettik. Aksaray Ulu Camisinde günlerin efendisine, iki rekât zaman ayırdıktan sonra câmi çıkışında; Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün 10 Muharrem 1447 Aşure Günü dolayısıyla dağıttığı aşurenin tadına baktık. Yarım saatlik moladan sonra Sivas’a, yolda bize yedi rengiyle birlikte parlayan gökkuşağının altından geçerek iki gece konakladığımız Malia Otele saat 18.25’te vardık. Akşam yemeğinden sonra kıymetli eşimle birlikte iki buçuk kilometre yürüyerek sabah gezeceğimiz şehrin merkezindeki tarihî yerleri, akşam gözüyle de gözlemledik. Kapalı ve yağmurlu bir havada içimiz, Sivas Dârüşşifası’nın havuzunun kenarında yudumladığımız sıcak çaylarla ısındı. Selçuklu Sultanı Birinci İzzettin Keykâvus’un 1217’de yaptırdığı Şifaiye Medresesi’ndeki türbesini gündüz gözüyle gezerek ruhu şeriflerine Fatihalar okuduk.
5 Temmuz Cumartesi günü Sivas merkezde bulunan Atatürk ve Kongre Müzesi ile Sivas Lisesi’ndeki Etnografya Müzesi’ni gezdik. TBMM’ye 2009’da devredilen bu binanın 2 Eylül – 18 Aralık 1919 tarihleri arasında Millet Meclisi gibi kullanılan ve Millî Mücadele’nin yönetildiği önemli bir karargâh olarak kullanıldığını hatırlatmak isterim. Osmanlı döneminde (1580) yapılan Kale Camisi, Çifte Minareli Medrese, Buruciye Medresesi, Şifaiye Medresesi, İzzeddin Keykavus Türbesi’ni gezdikten sonra Gök Medrese ve Sivas Ulu Camisi’nde ruhumuzu dinlendirdik. 1914 yılında Mekteb-i Sanayi İmalathânesi olarak yapılan ve 2009’da Sivas Arkeoloji Müzesi olarak açılan müzeden sonra Sivas Zanaatkârlar Çarşısı ve Müzesi’ndeki esnaflara merhaba diyerek alışveriş yaptık. Tarihi Şehir Meydanı’nda bulunan Sivas Belediyesi’nin yaptırdığı Âşık Veysel Müzesi’nde Veysel Şatıroğlu’nun Sivas ağzıyla ilgili verilen ansiklopedik bilgiler bir hayli ilgimi çekti. Binaya giriş kapısının üzerinde “346 Buluşma Noktası” yazılı Yemekevi’nde, Sivas köftesinin tadına da baktık.
ZİKRE DALMIŞ HER ŞEY…
6 Temmuz Pazar günü Sivas’a 150 km. mesafede bulunan ve ekseriyeti Türkmen Alevilerinin yaşadığı tarihi bir ilçe olan Divriği’ne vardığımızda, bizi, Divriği Kalesi ve “Divriği Ulu Câmii ve Dârüşşifası” ile rehber Mustafa Yıldırım karşıladı! Tarihî bir şehir olan Divriği’nin rehbersiz gezilemeyeceğini ben ondan öğrendim. “Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?” sorusu burada karşımıza çıkıyor. Gezseniz de, okusanız da tarih kokan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası ile konakları gezerken rehberiniz Mustafa Yıldırım olsun. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nı kafilemize, gayet anlaşılır bir üslûp kullanarak güzel cümlelerle, insanı sıkmadan anlattı. Hele Cennet kapıyı anlatışı çok hoşuma gitti. “Temmuz-Ağustos’ta sabah 7’de bu Cennet kapının ortasında namaz kılan kadın gölgesi çıkar. Cennet kapının üstünde yer alan yıldız taşları, caminin önünde konuşulan sesi içeriye alır. Şafir taşları ise, caminin içinde okunan Kur’an sesini dışarıya iletir. Ecdat 800 yıl önce hoparlör sistemini yapmış. Kazanın altında yer alan motif sonsuzluğun işaretidir.”
Divriği ile ilgili yazılacak o kadar çok şey var ki: Zikre dalmış her şey!
Evliya Çelebi, Seyahatnâme’sinde Divriği câmisi için “Öyle bir câmidir ki, ustasının gönlüne Mevla’dan ilham inmiştir. Her taşı zikreder, her sütunu secde eder gibidir. Bu eseri anlatmaya diller kısır, kalemler kırık kalır.” diyor.
Anadolu’nun kadîm beldesi Divriği’de yükselen bu azametli yapı, hem ibadetgâh hem şifa kapısıdır. 13. yüzyılda Mengücekli Beyliği tarafından inşa edilen Divriği Ulu Cami ve bitişiğindeki Darüşşifa, taşın dile geldiği, sabrın sanata dönüştüğü yerdir.
Ulu Camii’nin muhteşem taç kapısındaki silindir şeklindeki denge sütununun, 1939 Erzincan Depremi’nde dönme özelliğini kaybettiğini öğrendiğimde; Kamer sûresindeki şu âyet aklıma geldi: “Şüphesiz, biz her şeyi bir ölçü ve dengeyle yarattık.” Peki terazi motifi bize neyi ifade ediyor: adalet, ölçü ve denge. Her şeyde ölçü kaçırılmaya ve kantarın dengesi bozulmaya görsün; bak bakalım başına/başınıza neler geliyor…
Tabiat bir denge üzerine kurulmuştur. Hayat ise bir dengeden ibaret. Davul bile dengi dengine vurur. Dünya ile ahireti bir dengede tutan sistemin adına; İslâm deniliyor. Bir denge dini olan İslâm’a, Müslümanlığa ve kutsal değerlerime yapılan saldırılar muvazeneyi bozmak için değil mi?.. Aslında denge “Tevhid”in kendisi. Ahlatlı Hürrem Şah, ilk ve yegâne eseri olan Divriği Ulu Câmisi ile dini dil, ırk fark etmeksizin herkese şifâ dağıtan şifanânenin taş duvarlarına tevhid sembollerini o kadar güzel süsleme sanatıyla bezemiş ki.. Denge sütunu depremlerle yerinden kaydığına göre, bu neyin işaretidir? O yapının taç kapılarına işlenen Gün Ata (güneş) ve Ay Ata (kamer) yüzleri bize ne anlatıyor? Arz ve semâ insanın emrine verilmedi mi?
Bendeniz, bin yıllık Türk-İslam medeniyetinin taş kubbeli mührü olarak adlandırdığımız Divriği Ulu Câmi ve Darüşşifasını, taşın, sonsuz mânâ ve figürlerden oluşarak zarafete dönüşmüş hâli olarak gördüm. Bu muhteşem yapının "Methinde diller kısır, kalem kırık" kalsa da, görenleri hayran bırakan bu muhteşem abide eser için kullanılan "Divriği mucizesi" ve "Anadolu’nun Elhamrası" gibi ifadeler az bile, diye düşünüyorum.
Bu muhteşem abideyi yaptıran Mengücekli Beği Ahmed Şah ve Fahreddin Behram Şah’ın kızı Turan Melek ile Ahlatlı mimar-mühendis Hürrem Şah’ın ruhları şâd olsun. Bu geziyi düzenleyen TYB Konya Şubesi Başkanı Ahmet Köseoğlu başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.