KONYA EREĞLİ -İVRİZ- GEZİ YAZILARI

KONYA EREĞLİ -İVRİZ- GEZİ YAZILARI

ATA REVERANS Ahmet KÖSEOĞLU Yokuşa yukarı tavşan büküşlüm İnişe aşağı ceylan sekişlim Taze gelin gibi uğrun akışlım Alma gözlü kız perçemli...

A+A-


ATA REVERANS

Ahmet KÖSEOĞLU
Yokuşa yukarı tavşan büküşlüm
İnişe aşağı ceylan sekişlim
Taze gelin gibi uğrun akışlım
Alma gözlü kız perçemli kıratım

Köroğlu

Ereğli'de atların yetiştirilmesinin esas nedeninin hava, ayrık otu, su olduğunu söyleyen tecrübeli pansiyoner işi daha ileri götürerek Amerika'da Kentucky, İngiltere'de Liverpool, Türkiye'de Ereğli diyerek şehrinin - resmiyette ilçe - dünya klasmanındaki yerini belirtiveriyor.

Üstad Necip Fazıl'ın sevgisinin / ilgisinin göstergesi olarak Ata senfoni adlı eserini yazıp ilk baskısını da Türkiye Jokey Kulübünün yaptığını, Cengiz Aytmatov'un Elveda Gülsarı'sını, Köroğlu'nun Kıratını düşünürken, gözlerim; grup halinde bir o yana bir bu yana koşan küheylanları takip ediyordu. Üstadın Utansın şiirinin "Hey gidi küheylan koşmana bak, çatlarsan doğuran kısrak utansın" mısralarını biraz ürkek, biraz cilveli koşan atların ardından ünleyiverdim.
Atın hâceti asliye olup; at, avrat, silah terkibinde ilk sırada yer almasının uyum düzenlemesinin ötesinde olduğunu da aklıma getirmiyor değilim.
Ereğli pansiyonlarında 500 civarında atın yetiştirildiğini İngiliz atların iki yaşında, Arap atlarının üç yaşında yarışlara gönderildiğini anlatan pansiyoner Karayel'i anlatırken ses tonu ve yüz ifadesi değişiyor, gözleri parlıyor ve Karayel gibisi gelmedi, diyerek eskiye dalıp gidiyor.
Karayel girdiği bütün yarışları kazanmış, hiç geçilmemişti. Son yıllarda yarış birincileri ve şampiyonlar Ereğli'de yetişen atlardan çıktı. Koşuların en büyüğü ve önemlisi, yılda bir koşulan Gazi koşusunun on beş kupasının Ereğli'de yetişen atların aldığını söylüyor, amma lâkin Karayel başkaydı, diyor.
Beyliklere, Selçuklu'ya, Osmanlı'ya cins atlar yetiştiren Ereğli'nin bugün dünyanın dört bir yanına atlar göndermesinin bir yolu bulunmalı ve hâtta ilk atın kardeş şehir Kwanjin'e - G.Kore, Seul - hediye edilip adının da Karayel olmasının anlamlılığını belirtmem de bir mahsur olmasa gerek.
Kanaatim o ki, Bolu Beyi seyisi Yusuf Ağa'dan şanına yakışır bir tay getirmesini istediğinde Anadolu'yu dolaşan seyis soylu ama çelimsiz tayı Ereğli'den götürmüştü. Çelimsiz tayı gören Bolu Beyi Yusuf Ağa'nın gözlerine mil çektirip tay ile birlikte sürgün etmişti. Oğul Ruşen Ali üzüntüsünü azmine kattı, tecrübeli seyis babanın bilgisiyle de gizlice bir ahırda tayı yetiştirdi. Birlikte yetişen tay ve Ruşen Ali oldu ünlü Kırat ve Köroğlu. Ünlenen Kıratı almaya gelen Bolu Bey'inin en güçlü adamını alt eden yiğit Köroğlu'nun;

Çamlıbele süre idim yolunu,
Altınlardan nallatayım nalını,
Üç güzele dokutayım çulunu
Alma gözlü kız perçemli kıratım, diyerek sevgisini, şükranını belirttiği Ereğlili asil Kıratının hakkını teslim ettiğini gösteriyor. Kıratı elbetteki yoldaşıdır, cenkdaşıdır, sırdaşıdır.
Köroğlu gönlünü kaptırdığı Nigar'ın rızasızca beyin oğluna verildiği düğün günü yârini kaçırmaya geldiğinde kuşatmayı yarıp dalan sonra da Nigar'la kanatlanıp uçan Kırat'ın atasının Tuvana Kralı Varpalavas'ın diktiği asmaların üzümlerini yediğini, İvriz'in suyunu içtiğini, Herakliyye'nin serin ve temiz havasında koştuğunu biliyordu. O gün bugündür koşmaya ve yel gibi uçmaya devam etti. Hep önde gitti, hiç geçilmedi. Karayel koştukça kazandı, kazandıkça coştu, coştukça koştu.. Şimdi bütün atlar - hep önlerinde koşan - Varpalavas'ın atına, Alaaddin Keykubat'ın dorusuna, Köroğlu'nun Kırat'ına, Ereğli'nin Karayel'ine reverans ediyor.

* Reverans : Fr.; Selam ve teşekkür için eğilme.

***
BİLDİKLERİM HİÇ DE DOĞRU DEĞİLMİŞ!

M. Ali Köseoğlu

Şehir merkezinde yaşıyor olmamız; etrafta olup bitenlerden habersiz kalmamızı elbette gerekli kılmamalı. Önceki gün bir kooperatifin temel atma töreninde konuşan Konya Valisi Ahmet Kayhan ile Nevşehir Belediyesi tarafından düzenlenen "Kentlilik Bilinci ve Kentte Yaşam" konulu konferansa katılan Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek birbirine benzer sözler etti. Şehrin iki ileri geleni de Konya'nın sürekli gelişmekte olduğunu belirtti.

Gelişme ve Konya denilince aklımıza yine şehrin merkezinin geldiği muhakkak. Fakat merkezde yaşanan bu canlılığın benzeri, 100-150 kilometre uzağımızdaki ilçelerde de yaşanıyor. Hatta bu canlılık o kadar ileri boyuta varıyor ki; ilçeler kabına sığmayarak hükümete il olma yönünde baskıda bulunabiliyor.
Hafta sonu ziyaret ettiğimiz Ereğli hakkında bildiklerim hiç de doğru değilmiş. Biz şehirde yaşayanlar, burnumuzun dibini görmekten acizlendiğimiz için, kendimizi modern dünyanın nimetlerinden faydalanırken, ilçelerdeki insanları hala bir köylülük mahrumiyeti/mahkumiyeti içinde zannediyoruz.

Ereğli'ye girer girmez karşılaştığımız doğalgaz çalışmaları, şehirli olan bizlerle ilçeli olan Ereğlililer arasında pek bir fark kalmadığını ortaya koyuyor.

Konya şehir merkezi ile onun bir ilçesi olan Ereğli, neredeyse eşzamanlı olarak doğalgazı kullanmaya başlıyor. Aslında ilçe için artı bir puan olan bu durum şehir merkezindeki bizlerin gecikmişliğine de bir nevi atıfta bulunmuş oluyor.

Ereğli Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan, ilçenin misafirperverliğini yansıtan bir samimiyetle bizleri ağırlarken, göreve gelmesinin üzerinden geçen bir yılda yaptığı çalışmaların da altının çizilmesini istiyor haklı olarak. İçme suyu şebekesini gözden geçirdiklerini, kaçak su kullanma ile ilgili büyük mücadeleler verdiklerini, yıllarca ihmal edilen içme suyu klorlama tesislerini faaliyete geçirdiklerini, soğuk hava deposunun atıl durumdan kurtarıldığını, halde yapılan düzenlemelerle hal esnafının sorunlarını giderdiklerini belirtiyor bir çırpıda.
Ereğli'nin modern bir kent olmasının yolunun alt yapıdan geçtiğini belirten Özdoğan, bunun için de 20 yılda alınamayan araçları göreve geldikten 7 ay gibi kısa bir süre içine belediyeye kazandırdıklarını anlatıyor.

Bir yılda beş bakanın ziyaret ettiği Ereğli'de belediyenin yaptığı çalışmaların hepsini burada anlatmak güç. Fakat Ereğli'nin tanıtımı için yapılan 5. Kiraz Festivali'nin altını çizmemiz gerekiyor. Bu festivalle birlikte özellikle yerel turizmin Ereğli'ye yönlendirilmesi noktasında ciddi bir adım atıldığı açık olarak görülüyor.

İlk yazılı tarım kaya anıtının bulunduğu İvriz'de, neredeyse ilk günkü haliyle duran İvriz Kaya Anıtı üzerinde "Ben hakim ve kahraman Tuwana Kral Warpalawas sarayda bir prens iken bu asmaları diktim. Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin" yazdığını Araştırma Görevlisi rehberimiz Gülay Apa'dan öğreniyorum. Asmaları değil ama bugün kirazlarıyla ünlenen Ereğli'deki bu anıtın, bölgedeki toprağın verimine düştüğü işaret dikkate değer.

Ereğli'de etkilendiğim Ulu Camii, Cemil Bey Konağı kadar içimi sızlatan bir hadiseyi Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan'a da aktardım. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Damat Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan'a, 1552'de Akhüyük'te Şehzade Mustafa'nın boğdurulmasından sonra Ereğlililere bir hediye olarak yaptırıldığı söylenen Rüstem Paşa Kervansarayı, 'Ne alırsan 1 milyon lira' tezgahlarıyla 'Şehzade Mustafa'nın kaderini yaşıyor. Gerçekten de Rüstem Paşa Kervansarayı, içini kuşatan alelade tezgahlarla boğulmuş durumda. Tarihi yapıları terk ederek değil ama, ruhuna uygun işletmelere teslim ederek değerlendirmek dururken, neden en alakasız işlere bulaştırılarak işkence edilir bilmem. Sahaflar çarşısı, bilemedin çay ve sohbet mekanı olarak daha bir canlılık kazanacak olan bu kervansarayın bugün yaşadıklarına buradan bir işaret düşmem belki de faydalı olur.
Ahmet Bey de bana katıldığını söyledi. Lakin elbette, yerel yönetimlere tam anlamıyla teslim edilmeyen bu yapılarla ilgili kendilerinin de ellerinden şimdilik bir şey gelmiyor.

Başta da söylediğim gibi: Konya ilçeleriyle birlikte sürekli gelişen bir kent. Fakat bizlerin bu gelişmelere sağladığı katkı bana kalırsa hiç de iyi bir düzeyde değil. Önümüzdeki haftalarda Ereğli'de gerçekleştirilecek olan Kiraz Festivali'ni bir fırsat bilerek Ereğli'ye giderseniz, Konya'nın ne denli büyük ve güzel bir şehir olduğunu daha net anlamış olursunuz. Ereğli Belediye Başkanı'na talip olduğu hizmetler için kolaylıklar diliyor ve teşekkür ediyorum.

BURUN FARKIYLA EREĞLİ

-Cumartesi günkü gezinin ardından yazmıştım yazacaklarımı ya; bugün yine duramadım. Aslına bakarsanız bu yazıyı yazmadan önce meşhur arama motoru google'a Ereğli yazıp bakalım ne çıkacak diye bekledim... İnternette Karadeniz Ereğli'sinin bizim Ereğli'ye baskın geleceğini doğrusu düşünmeden yaptığım bir hareketti bu... Öyleymiş, Karadenizlilerin burnu ne de olsa bizimkilerden daha uzun; burun farkı ile önde olmalarını doğal karşılamak /mı/ gerekiyor. -TYB Konya Şubesi olarak gerçekleştirdiğimiz gezilerin koordinesi ne kadar bunaltıcı olsa da, nihayetinde 'yazılacak şey'leri biriktirmek adına katlanılması gereken bir ödev benim için. Daha önce Sille, Meram, Beyşehir ve Karapınar'a şimdi de Ereğli'ye yaptığımız ziyaretler çoğumuz için bir ilk gezi idi. Bu gezilerin her biri TYB üyeleri ve misafir katılımcılarımız açısından çok bereketli gezilerdi. Konuk olanlar da, konuk edenler de birbirlerinden ziyadesiyle istifade ettiler. TYB gezilerinin davetiyeleri öyle seçkin mağazalarda satışa sunulmadığı için de, zaman zaman 'bizim neden haberimiz yok' sualinin altında ezilmiyorum. Yıllık takvim çıkarmış olan TYB Konya Şubesi'nin bu gezileri ne zaman yapacağı hem bu takvimde yer alıyor, hem www.tybkonya.net adresinde duyuruluyor hem de TYB Evi'nde gerçekleşen sohbetlerde söyleniyor/ilan ediliyor. -Ereğli Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan'ı da yakından tanıma fırsatı veren bu gezide ilçenin ufkunun açık olduğunu gördüm. Özdoğan ürettiği projelerle, şehir olma özlemi içindeki Ereğli'yi zaten bir şehirmiş gibi işliyor. Ulu Cami'nin yanında hatırını sorduğum ihtiyarın, Milli Şef -İsmet İnönü-'ten sözü açıp, ta bugüne kadar getirdiği konuşmasının sonundaki memnuniyet, Ereğlililerin başkanlarına inandıkları mesajını hissettirdi bana. Başkana bu vesileyle selam ediyor, kolaylıklar diliyorum. -Ereğli güzeldi de, Rüstem Paşa Kervansarayı'nın iniltilerini içimizde hissettiğimizi -Pazartesi günkü yazımda olduğu gibi- yine söylemem gerekiyor. Mimar Sinan'ın yaptığı bu kervansaray bugün , 'Ne alırsan 1 milyon lira' tezgahlarıyla doldurulmuş. Tarihin ucuzluğunu hissettiren bu durumu giderecek bir Ereğlili mutlaka vardır diye düşünüyorum. -Başka neler olsun ki size anlatacağım. TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu, Başkan Yardımcısı ve gazetemizin yazarı ağabeyim İbrahim Demirci, Hikayeci-Yazar Abdullah Harmancı, Hilal Seyhan, Mustafa Karaçelebi, Şair İsmail Desteli, Nurdan Tasa, Ömer Tokgö de Ereğli'de hissetiklerini yazıya döktüler. Ayrıca fotoğraflarıyla Elif Hicret Sarı, Cumali Koçak, İbrahim Karaçelebi ve Bayan Desteli bu sayfaya katkıda bulundular... Biz gezdik, gördük yazdık. Siz de şimdi okuyun, sonra Ereğli'yi görmek için sizi ikna etmeye çalışan iç sesinize kulak verin. Ereğli Konya'nın içinde sizi bekliyor

EREĞLİ NOTLARI

İbrahim Demirci / Şair-Yazar

Ereğli'yi gördüm; yeşildi. Sâkin ve uysal bir yeşil.
Süslemeciliğe, övüngeçliğe ihtiyaç duymayacak bir olgunluğu var sanki buranın.
Otobüsümüzün durduğu ilk yerde yağmur duasıyapılacak köye gitmek
için çabalayan bir kadın gördüm; oraya gitmeyi çok istediği belliydi.
İvriz'in bir yiv gibi derinleşen adını Aydınkent'e, bu gülünç
özentiye çevirmeyi buralılar istemiş olamaz. Bu, kadim Tillo'yu türedi
Aydınlı'ya çeviren kafanın eseridir olsa olsa.
Alparslan Türkeş ile Uğur Mumcu'nun adlarının caddelerde yan yana
durmaları bir hoşgörü ve anlayış göstergesi olsa da, yakın tarihin siyasal
yarılmalarını hatırlattığı için pek de hoşuma gitmedi. Bunların yerine
Ereğli'nin uzak tarihinden isimler görmeyi isterdim: Harun Reşit ve
Şehzade Mustafa gibi.
Ulu Câmi avlusundaki insan zenginliği, Türkiye'nin Ereğli'ye
sığınmış zenginliğiydi sanki: Türkü söyleyen dedeler. İkindi namazından
çıkan o yaşlı, sakallı, mübârek insanları gördüm. Elleri öpülmeye değerdi ve -çok şükür- onların ellerini öpenler vardı; gördüm.
Ulu Câmi'nin minaresi, bildiğimiz minarelerden daha kalın gövdeli.
Gözetleme kulesi olarak inşa edildiği, sonra minareye çevrildiği
sanılıyormuş. Ne güzel, ne hoş, ne uygun bir dönüşüm bu böyle!
Özünü yitirmeden dönüşmeye yatkın bir doğası var sanki buranın, bura
insanlarının.
Ereğli, ülkemizde -hattâ dünyada- giderek azaldığı söylenen orta
sınıfın beldesiymiş gibi geldi bana. Burada çok yoksul insanların
bulunmadığını, bulunamayacağını düşünmekten kendimi alamadım.
İvriz'de dağa tırmanan çocukları, gençleri gördüm; gözden uzaklaştıkça
küçüleceklerine büyüyor gibiydiler.
Meslek Yüksek Okulu kantininin duvarındaki panoda Dağcılık Kulübü'nün
çalışma takvimini de gördüm; oldukça zengin bir program yapmışlar. İmrendim.
Muhtarın Yeri'nde balık beklerken derenin şarkısı dolduruyordu
kulaklarımızı; ötede ağaçlar arasında müthiş bir konser vermekte olan kuşları ise, sanırım ancak kulak verenler işitebiliyordu. O kuşları görebilir miyim diye seslerin geldiği yere doğru yürüdüm ama serçeden başka kuş göremedim. Cilveliler miydi?
Güney Kore'nin yaptığı park, ulusallık denen olguyu
hatırlattı bana. Ve mimarlık uygulamaları bakımından kendimize yönelik
ünlemleri, soru işaretlerini.
Büyük Sinan'ın eseri kervansarayda çamaşır ve ıvır zıvır, bedestende
deterjan ve ıvır zıvır satılıyor olmasına çok üzüldüm ve oraları işleten
insanların oralarda yapıların tarihsel kimliğine uygun işler yapmayı daha
kazançlı bulacakları günlerin çabucak gelmesi için dua ettim.
Atları gördüm sonra. Koştular. Necip Fazıl'ı Ata Senfoni'siyle,
Sezai Karakoç'u Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız
dizesiyle, Nuri Pakdil'i Düş Gören Atın Şiiri ile andık.
Atların yanından ayrıldıktan sonra o geniş, büyük parkta yürürken, eşim
ayakkabılarını çıkarıp eline aldı, çimenleri daha yakından duymak istiyordu.
Onun yaptığını ben de yaptım; bir süre öyle yürüdük.
Ümit 'diken' diyecek oldu.
Hayır, bu çimenlerin içinde ayağımıza batacak diken yoktu.

EREĞLİ. İÇİMDE BİR AĞRI.

abdullah harmancı / hikayeci-yazar /

1. 14 Mayıs Cumartesi günü TYB Konya Şubesi'nin bir organizasyonuyla
Ereğli yollarına düştük.

2. Aynı ekiple daha önce de Karapınar ve Beyşehir gezilerine çıktığımdan,
güzel şeyler yaşayacağıma dair bir duyguyla, mahmur gözlerle ve elimde İstanbul Pastanesi'nden alınmış poğaçalarla TYB evi önünde bekliyor, bu arada Ereğli Belediyesi'nin nasıl bir otobüs yollayacağını merak ediyordum. Nasıl bir otobüs, demek oluyor ki, ne kalitede?

3. Lüks Ereğli'den bir 403 gelmez mi! Bu, işlerin iyi gideceğini dair bir
müjde gibiydi. Otobüste, bir taraftan poğaçalarımı yuvarlıyor, bir taraftan Akif Kuruçay'la Galatasaray'ın 5-1'lik galibiyetini yorumluyor, bir taraftan Feyza ve Zeynep Köseoğlu kardeşlerin -ikisi de GS'lidirler- "Rüştü Beşver!!!" yollu saldırılarını göğüslemeye çalışıyor, bir taraftan da "İvriz" denen şu meşhur beldenin nemenem bir yer olduğunu merak ediyordum...

4. Otobüste adını bilmediğim bir arkadaş, gayet kötü bir şiir okuduktan
sonra, şiirin Nazım Hikmet'e ait olduğunu söyleyip yerine oturdu. Bunun üzerine şuara arasında bir homurtu dolaştı ve sonunda Nazım'ın böyle kötü bir şiiri yazmış olamayacağı otobüsün mikrofonundan ilan edildi. İbrahim Demirci, Karakoç'tan "Anneler ve Çocuklar"ı okudu. Biz arka beşli, bu şiire bayıldık. "Anne öldü mü çocuk / Bahçenin en yalnız köşesinde / Elinde siyah bir çubuk / Ağzında küçük bir leke"

5. Ereğli'ye girer girmez, bir ışık, bir renk, bir atmosfer farklılığı hissettim.
Toroslar'ın farkıydı bu. Akdeniz'in müjdesiydi. Konya gibi değildi. Renk. Işık... Yeşil, ödünç alınmış gibi durmuyordu. Şimdi adını unuttuğum bir kurumun bahçesinde oturup Toroslar'a baktık. Gökyüzü ürpertici bir berraklığa sahipti. Çocukluğumda izlediğim "gavur" filmlerinde gördüğüm görkemli manzaraları anımsatan bir göktü bu... (Ben bunları düşünürken arkadaşım, neler düşündüğümü biliyormuş gibi mırıldandı: Hani ünlü bir yazarın ünlü bir sözü vardır ya, "Tanrı olmasaydı gökyüzüne tapardım..." Nedense! şimdi onu hatırladım...)

6. İvriz'e vardık. Yeşili, ufku kapayan dağları ve dağların dibinde kayna-
yan suyu. O meşhur kabartmada, tanrının elindeki üzüm salkımı, salkımın tanelerinde pırıldayan büyü. Bana bir Tanpınar romanının sayfaları arasındaymışım hissini veren su, yaprak, sabah, balık havuzları...

7. Ulu Cami'nin avlusunda bizi gören Ereğlililer, yanımıza gelip kırk yıllık
arkadaşlarıyla konuşuyorlarmış gibi, bizimle sohbete daldılar. Nereden gelirsiniz? Nereye gidersiniz? Kimlersiniz? Ereğli'ye geldiğiniz için teşekkür ederiz... Doğrusu ya, bu "sıcaklığa" bayıldım. Ulucami'nin yanı başındaki kahvehanede ardı ardına içtiğimiz çaylar değil ama, kesme şeker yerine toz şeker ikram edilmesi ve şekeri bardağımıza çayları dağıtan yaşlı amcanın dökmesi... Hoşuma gitti.

8. Öğle namazından sonra çarşıyı adımladım. Kendi başına yürüyen bir
genç kız gördüm ve geçenlerde Can Yayınları'ndan öykü kitabı çıkan Ereğlili kız bu mudur? diye düşündüm. Cumhuriyet'te resmini görmüş ve Ereğli'de yaşadığını okumuştum.

9. Ereğli gezisinde beni en çok etkileyen şey Kültür Park oldu. Büyüklüğü,
hesapsız yeşilliği, temizliği, tenhalığı, "hara"sı... Kendimi bir Avrupa kentinde, kendimi bir Avrupa parkında gibi hissettim. Tahriklere kapılarak Ahmet Abi'nin (Köseoğlu) bir sorusuna karşılık, "Meram ne ki..." bile dedim. Dönüş yolculuğunda ise GS'li Akif Kuruçay'ın tahriklerine kapılarak Fener aleyhine verilen bir demece karşı bir demeç verdim... "Size kırmızı çok yakışıyor" da deyiverseydim keşke... Gençler Birliği mağlubiyetinden sonra pek de hoş olurdu hani...

10. İvriz'de ve Kültür Park'ta yediğimiz yemeklere gelince...
Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, gezip gördüklerimiz bunlar işte...

AŞK MI EREĞLİ Mİ?
İsmail Özkan

Her hafta cep telefonuma gelen bir mesaj vardır: "TYB'nin .... programına.. davetlisiniz." Uzun zamandır hayatımda olan iki isim bıkmadan usanmadan çeşitli kültürel etkinliklere beni davet ediyor: Sayın Ahmet Köseoğlu ve M. Ali Köseoğlu. Çoğuna katılamasam da -Özür dilerim- ara sıra nasiplenmek için uğruyorum. Bu hafta sonu da Ereğli'deydik. Otuzu aşkın Konyalı gazeteci-yazar ve eşlerinden oluşan bir ekip, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin öncülüğünde düzenlenen kültür gezisinde buluştu. İvriz'den tutun da At çiftliklerine kadar gezmedik yer bırakmadık. Benzeri bir geziyi daha önce de Beyşehir'e düzenlemiştik. Her ikisi de çok zevkliydi.
Hoş sohbet geçen iki saatlik yolculuğun ardından ilk durağımız İvriz oldu. Selçuk Üniversitesi Araştırma görevlisi Gülay Apa ve Ereğlili meslektaşlarımızın refakatinde gezdiğimiz en güzel mekan İvriz Tarım Kaya Anıtı'nın çevresiydi. Anıtın birkaç yüz metre ilerisinden kaynayan dere, bölgenin yeşillenmesine ve piknik alanı oluşumuna neden olmuş. Öğle yemeğindeki balık ikramına bayıldım. Bacanağımla yediğim ilk gezi yemeği olarak kayıtlara düştüm ayrıca.
İvriz'deki ilk yazılı Tarım Kaya Anıtı Tuwana Krallığından kalan önemli bir tarihi eser. Kitaplarda da gördüğünüz kabartmayı Bereket tanrısı Tarhundas'a karşı ibadet eden Kral Warpalawas yaptırmış. "Ne ileri görüşlü bir adammış" dedim içimden. Yıllar sonra bizim buraya geleceğimizi nasıl akıl etmiş. Meşhur oldu anlayacağınız (!). Sonraki durağımız Meslek Yüksek Okulu'ydu. Müdür Bey'le olan kısa sohbette anladık ki Ereğli'nin il olmaya Yüksek Okulun da Fakülte olmaya ihtiyacı var. Sıkıntılar buraya sığmayacak kadar fazla. Çözüm belli. Ulu Camide öğle ve ikindi namazını kıldıktan sonra Rüstem Paşa Kervansarayı ve Bedesten ile gezinin büyük bölümünü tamamladık. Kervansarayın restorasyonundan sonra içinde oturmak istemeyen sarrafların yerine gelen esnaf tarihi havayı bozmuş. Kelimenin tam anlamıyla bu bir facia. Caminin yapımı çok ilginç geldi bana. Önce minare gözetleme kulesi olarak Selçuklu Sultanı I.Mesut tarafından inşa edilmiş sonra Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından yanına cami yapılmış.
Ereğli Kwanjin Kardeşlik Parkı'ndaki Kore Kamelyası ile Atatürk Kültür Parkı'ndaki muhteşem at şovunun ardından Camlı Konak'taki Ereğli Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan'ın verdiği akşam yemeği geziye koyduğumuz son noktaydı. Sayın başkana ve gezi boyunca bize eşlik eden tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Gezi yoğun bir haftadan sonra iyi geldi. Konya'da 150 metrekare bir evde hafta sonunu geçirmeye gönlüm razı olmadı. Belki Meram'da bir sabah kahvaltısı olabilirdi lakin Ereğli'nin daha iyi bir tercih olduğunu şimdi anladım. Bu tür kültür gezilerine ihtiyacımız olduğu kesin. TYB Konya Şubesinin organize etmesi büyük bir fırsattı gazeteciler/yazarlar için. Hem stres attık hem yeni yerler gördük. Başkan Ahmet Köseoğlu ve ekibine teşekkür ediyorum. Devamı gelecektir umarım bu gezilerin.
Aşk bu yazının neresinde diyenlere cevabım; Aşk Ereğli'nin kendisindeydi. Rüzgarla salınan kavak ağaçları arasındaki at toynaklarının sesindeydi. Her yerinden kaynayan İvriz Deresi suyunun hayal tadındaki köpüklerindeydi. İvriz kabartmasında tanrısına ibadet eden kralın elbisesinin kıvrımlarındaydı. Aşk Ereğli'nin kendisindeydi. Sorunun cevabı tabi ki Ereğli : ) Zaten o yol da aşka çıkmıyor mu?


EREĞLİ ÜZERİNDEN...

Hüzeyme Yeşim Koçak /Hikayeci-Yazar /

Geçen cumartesi TYB Konya Şubesi olarak Ereğli'deydik. Belediye Başkanı Sayın Ahmet Özdoğan gerçekten güzel işler başarmış... Ereğli'yi modern, gelişmeye açık, bereketli topraklar üzerinde göz dolduran, -ilçe değil- aydınlık bir "kent" olarak gördük.
İvriz Kaya Anıtı'na gittik önce... Hitit Kralı, yaptığı tarımla ilgili işlerden biri olarak, bu topraklara asma dikmesini gösteriyordu. Ve Tanrı'dan bolluk bereket diliyordu.
Hislendim... Asırlardır süregelen hizmet... İnsanın insana; dünyanın insana... Devran çarkının dönmesi harikulâdeydi. İnkıtalar olsa; insanlar, devirler, milletler gelip geçse de İlâhî Nizam devam ediyordu.
Korelilerle ortaklaşa yapılan "Kwanjin Kardeşlik Parkı", farklı bir estetiğin ve renkliliğin elbette Koreliliğin de bir göstergesiydi. "Keşke" dedim; yabancı sembollere, kültürlere sunduğumuz bu hoşgörü ve sevgiyi, ihtimamı; kendi öz ülke değerlerimizden ve insanımızdan da esirgemesek... Yediden yetmişe "Kardeşlik, sevgi abideleri inşa edebilsek; elele versek, gönül köprüleri kurabilsek...
Sonra "medeniyet, çağdaşlık" simgeleri olarak gönlümüze dikilenleri, Garbî remizleri düşündüm. Gizli, aşikâr; fark ettiğimiz/ etmediğimiz, ama içselleştirdiğimiz, ruhumuza dolanan ve bir boyunduruk gibi bizi zorlayan... İçimizin ikonları, allayıp pulladıklarımız, asrîlik payesiyle boyadıklarımız, dokunulmazlarımız...
Biz gördüğümüzde kameriye, bir usta tarafından dikkatle boyanıyordu. "Dokunmayın!" diyordu Kwanjindeki boyacı...
Pekiyi, dokunmayalım; hele kendi kutsallarımıza hiç el sürmeyelim... Yeryüzüne, aramıza kesinlikle indirmeyelim... İnmesinler ki yaşamasınlar, hayatımızın içine girmesinler... taşlaştıralım, anıtlaştıralım onları; ömürleri kısa olsun, çabuk tükensin... Sürekli değiştirelim, yenileyelim; aman "irticacıdırlar" zamana yayılmasınlar.. güncelleyelim.
Zirve noktalarımızı, bütün hayatımızı bizden gayrıya, yabancı değerlere göre yönlendirelim... Batı'nın eteklerine yapışıp, "Dünyevî Cennetimize" tez elden yetişelim.
Bir an düşündüm; "Ulu bir Boyacı'nın" "boya küpüne" düşmek, O'nun boyasına bulanmak, en temelli, biricik meselemiz olsa ne hoş olurdu. Etimiz erise, benimizi delse ve ruhumuza geçse... Özümüze yabancılığımız kalırmıydı acaba, bir tin sükûnetine erse...
Rüstem Paşa Kervansarayı; bakımlı, üzerine titrenen, süslü "Kore Dilberi" kadar şanslı değildi kuşkusuz. Memleketimizdeki pek çok benzeri gibi... Çağa uygun, tam da turistik bir mahiyete kavuşturulamadığı için, ucuz eşya satışıyla, "günün satış(!) ruhuna" uygun alışverişlerle yetindiriliyordu... Ülkedeki tüm satışlarsa, çerden çöpten, terden, topraktan, sîneden satışlara dek çeşitlilik ve muâsır bir zenginlik arz ediyordu.
Ecdat, "Aşk Pazarı" kurmuş, canlar satardı ve bir "Gönül (Gül) Medeniyeti) bina etmişti.
Şimdi.. Aşk Pazarları'nın artık kurulamadığına mı hayıflanalım; "Cinsellik Pazarlarına" dönüştürüldüğüne mi yazıklanalım... Yoksa eski "Satıcıların Ölümü"ne mi yanalım. Ya da beşikten mezardakine kadar, bir "pazarlama(cılık)" marifetiyle meşbu olduğumuza mı?
Ulu Camii'nin Minaresi, "Gözetleme Kulesi" olarak da kullanılıyordu. Şiddetli benlik tezahürlerine karşı, "Gözetleme Kulesi" devreye sokulabilirdi herhalde...
İrtifa artışı; "yükselttiklerimizin" gerçek değerini belki gösterir; basamak basamak çıkışlarsa bize bir "temâşâ ziyafeti" verebilirdi... "İbadet", kuleye çıkışın bir vasıtası olabilirdi... Esrarlı bir müezzin sesi gönülden haykırdı: "Allahüekber! Allahüekber!"
Ulu Camii'nin önündeki saat kirletilmişti ve değişik bir zamanı gösteriyordu. İşte o zamandan fırlayıp gelmiş bir ihtiyar, apayrı bir hâl lisanıyla bize çay servisi yapıyordu. "Çağdaş hıza" alışmış torunlarına bu dil ve çalışma gülünç geliyor; tüm çabasına rağmen bize uyumsuz, sakil, devrini tamamlamış görünüyor ve küçümseniyordu. Tıpkı atalarımız ve bıraktıkları kültür mirası gibi... Halbuki çayında, zamanı soysuzlaştıranlara inat; o asîl ve özgün tarihî tad vardı.
Bana nedense, yeni bir zaman demleniyor gibi geldi. Bir nöbet değişiminin, hizmete talip olup, başını meydana koymanın vakti neredeyse geçiyordu.
"At Çiftliği'ndeki" atlar, Ahmet Haşim'in bir yazısını hatırlattı. Büyük şairimiz, belli zamanlarda huzursuz olan atlardan hareket ederek; "Şükretmeli ki insan, böyle belirli bir aşk mevsimine tabi değil! Öyle olmasaydı, baharın kokuları havaya dağılır dağılmaz kuduracak, insanın diş ve tırnaklarıyla kuracağı medeniyete, her sene bahardan sonra yeniden başlaması lazım gelecekti." diyordu. (Bize Göre, Kardelen Yayınları, sh. 41)
Hayvanların dizginsiz özgürlüğüne imrenenler ve bir mânâda hayvanlaşmak isteyenler bir tarafa; aşktan değil bilâkis "aşksızlıktan", insanoğlu eliyle telâfi edilmeyecek büyük zararlar, hasarlar meydana geliyor; diş ve tırnakla kurulan medeniyetler, kin ve nefretle zevkle yıkılıyordu. Taze başlangıçlarsa, nice bahar zamanları geçse de bir türlü mümkün olmuyordu. Çünkü derûnumuzun nevbaharları ölüyordu.
Bazılarının gönlü, zannederim "örtülüydü" ve bir türlü iç merkezinde yerini alamıyor; kendi tarafından "mürtecidir" diye dışlanıyor, horlanıyordu... Atlar masumiyetiyle, insan canavarlığıyla göz kamaştırıyordu.
"Çamlı Köşkte", sohbet ve müzik eşliğinde yenilen lezîz akşam yemeğinden sonra; bu tatlı ve faydalı gezi sona erdi.
Yol içinde yolun /yolculuğun çeşitliliği ve güzelliği...
Yolcunun doygun sevinci.
Teşekkürler Ereğli!

HERAKLE - ERKİLİ - EREGLİ ...

Hilal Seyhan / Yazar

"Ben hakim ve kahraman Tuvana Kralı Warpalawaş,sarayda bir prens iken bu asmaları diktim,Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin."
Bu açıklama Tuvana ülkesinin krallarından Warpalawaş tarafından Ereğli İvriz'de bir kayanın üzerinde hiyeroğlif yazısıyla yazılmış (M.Ö. 800). Bereket tanrılan Tarhundas ve kralın kabartmaları kayanın üzerine oyulmuş, öyle etkileyici bir yerdeki.Ereğli'ye gidip bu kaya anıtını mutlaka görınek gerekiyo. Halkapınar ilçesine bağlı Aydınköy içinde bulunan bu kaya kabartmasını gördükten sonra etrafınıza göz gezdirdiğinizde her tarafın su içinde bir cennet olduğunu görüyorsunuz.
İvriz'e gelmeden önce, yolların her iki tarafı yemyeşil kiraz bağlarıyla dolu. İvriz'e geldiğinizde ise gözünüzün görebildiği her yer derelerle çevrili, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde bu suyun fışkırdığı pınardan Peygamber pınan olarak bahsetmiş.O kadar ilginç ki gittiğinizde bu pınar bir yerden fışkırmış zamanla birkaç yerden daha ortaya çıkacakmış dediklerine göre de su hiç azalmaz, bahar ayları ortaya çıkarınış. Bu suyun etrafındaki çamur Evliya Çelebi'ye göre dertlere deva olduğundan Erkili yani Er çamuru deniliyorınuş. Ereğli'nin isminin buradan geldiği rivayetler arsında. İvriz Kabartınasının etrafı pınar ve çağlayanlarla çevrili. Ereğlili şair Cemali'nin su ve Ereğli hakkındaki medhiyesinde bu yeri şu iki mısra ile açıklaması gerçekten çok manidar.
Didiler ol pınara şimdi İvriz
Ne hikmettir ki akar böyle tiz tiz
Kral Warpalawaş'ın Tanrı Tarhundas'tan istediği dua herhalde kabulolmuş ki Ereğli yemyeşil ve toprakları bereketli. Kral, Tarhundas 'tan bereket istemişti. Dileğin yerini isabetli seçmiş. İnsan buraları gördükçe Krala hak verınemek elde değiL.Derelerin etrafında balık lokantaları var çok şirin ve ortamı ferahlatıcl.Görıneyenler ve gitmek isteyenler için kaçırılmayacak bir yer.Tarih ve doğa iç içe, huzur verici.Memnuniyetle tavsiye ederim.
Ereğli sadece İvriz'den ibaret değil,Atatürk Kültür Parkı muhteşem bir güzellik sergiliyor gözümüze. Öncelikle çok güzel dizayn edilmiş,her yer ağaç ve yerler çimen. O kadar geniş bir alana yayılmış ki insan hiç slkılmıyor. Piknik alanları da var.Konya'da böyle bir yer yok. En önemlisi at haraları mevcut. Atlarl otlarken seyredebilme keyfine erişiyorsunuz. Özgürce koşmaları sizi de alıp götürüyor bir yerlere...
Ereğli, ilçe olarak kendini aşmış durumda yada bana öyle geldi. Çünkü bu konuda belediye başkanının çalışmaları gerçekten çok güzel ,insanda gayret intibası uyandırıyor. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nın beşincisini düzenlediği 14 Mayıs'taki Ereğli Gezisi Ereğli'yi tanımamız ve çevremize gezilip görülmesi açısında da tavsiye edilmesi bakuuından gerçekten yararlı oldu. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'ne teşekkür ediyorum. Bu güzellikleri yaşattığı için... .
Ereğli'yi mutlaka gidin ve gezin tebessümle döneceksiniz..

İSMAİL DETSELİ - OZAN
EREĞLİ YOLCULUĞU
Sabah biraz geç yola düştük
Yolcu sayımızı ölçtük biçtik
Sanki kanatlandık uçtuk
Güzel Ereğli'mizi yazacağız

Bugün Ereğli ilçemize gezi
Çok dediler yazılacak yazı
İvriz'deki kaya kabartmayı
Biz neleri neleri yazacağız

Biz yazarlarda vardır dostluk
Olmaz gönülde ast'lık üst'lük
Şair güzel şeye yazar dörtlük
Daha ne güzellikler yazacağız

Ahmet Köseoğlu konuşma yapar
Bütün yolcular başkana bakar
Rehberimiz Gönül Apa hanım var
O anlatacak bizler yazacağız

Şairim yazıya erken başladım
Kalemimi kağıda tuşladım
Bugün samimiyetten hoşlandım
Güzel Ereğli'mizi yazacağız

Kaptanımızın adı da İsmail
Kibarlığına oldum mail
Ondan geri kalmaz muavin
Biz bunları da yazacağız

Yolculuğumuz hoş eda ile
Tez geliverdik Ereğli ye
Park ettik belediye önüne
Bu güzellikleri yazacağız

Başkanımız Ahmet Özdoğan
Bizleri davet etti Konya'dan
Biz bu ilçeden ayrılmayız
Buradaki kültüre doymadan

Sanmayın ki bu şairin abartması
Emsalsiz İVRİZ kaya kabartması
Kolay mı bu efsaneyi yazması
İşte bu güzellikleri yazacağız

Bir otobüs dolusu aydın kişi
Ülkeyi tanıtmak bunların işi
Sevgi dolu yazarların içi dışı
Her güzellikleri yazacağız

Volkanik Karapınar geçile
Bak Ereğli'mdeki yeşile
Elma fındık ceviz kiraz ile
Neler neleri yazacağız

Nüfusu durmadan büyüyor
Yatırıma çok önem veriyor
Artık il olmayı hak ediyor
Bu dileklerini de yazacağız

Çiçekler açmış pembe sarı
Bal alıyor bunlardan arı
Şair gönlünde ince ayarı
Gördüklerimizi yazacağız

Bu ilçemiz çok çok gelişmiş
Her gelen başkanı çalışmış
Hepside hizmette yarışmış
Unutur muyuz hiç yazacağız

Göremedik sayın kaymakamı
Güzide insan CEVDET can ı
Duyduk ki bir gönül adamı
Duyduğumuzu da yazacağız

Görüntüler alıyor E R T
Güzel ilçemizde ki T V
Kılavuzluk eder bizlere
Biz sizleri de yazacağız

Kentten farksız görünümü
Bol bol üretiyor ürününü
Yazalım ilçenin sorununu
Bunların hepsini yazacağız

Meşhur olmuş haraları
Yetiştirir arap tayları
İstanbul İzmir Adana'da koşanları
Yarış atlarını da yazacağız

Birçok mandıraları var
Üretiyor peynir ve yağ
Bu sektörde iddialılar
Bildiklerimizi yazacağız

Toprak yeşile bürünmüş
Göze ne şirin görünmüş
İyi ki Ereğli'ye gelinmiş
Yeşilliklerini yazacağız

İvriz kayasından su çıkar yüze
Çoğalarak iner ta Ereğli'mize
Hayat veriyor şu ilçemize
Bu harikaları da yazacağız

İvriz adı olmuş aydın kent
Burada ne dolar var nede sent
Türk liramızda vardır bereket
Bu güzellikleri de yazacağız

Tuvana kralının kaya kabartması
Elinde üzüm ve buğday başağı
Yansıtıyor bereketli toprağı
Efsanelerini de yazacağız

Şair der minettarız başkan beye
Davet etti bizleri bu güzel ilçeye
Bütün size hizmet edenlere
Şükranlarımızı yazacağız

Seni anlatmak zor yazmak zor
Kalem biter dil sürçer
Görmek lazım gezmek lazım.
Belki bunca güzellik sevgi arayan kalplere düşer

İsmail Desteli / Halk Ozanı - Şair
Ereğlim'de
Dalında kuş bülbül ötüşür
Tarihin sular ile yarışır
Kuru bedene can karışır
Güzel yeşil Ereğli'mde

Balık ızgara yedim kan buldum
Bir yudum suda can buldum
Adam gibi başkan buldum
Güzel yeşil Ereğli'mde

Dokuz yüz ellide savaş olmuş
Bu gün Ereğli dostluk kurmuş
Pastadaki pay sana gelmiş
Kore'den güzel Ereğli'mize

Yapmışlar bir Kore parkı
Belli oluyor yapı farkı
Güzellik ile dostlukları
Vermişler bak Ereğli'ye

Ulu camisine vardım
Hakkın divanına durdum
Öğle namazımı kıldım
Bu güzelim Ereğli'mde

Camide kemerli sütunlar
Selçuklunun eseri bunlar
Yanında kervan saraylar
Vardır yeşil Ereğli'mde

Geldik Atatürk parkına
Takıldık doğanın çarkına
Doğal hayatın tadına
Doyulmuyor Ereğli'mde

Uçsuz bucaksız yeşil park
Her taraflar temiz ve pak
Bir lokanta çamlı konak
Hizmet sunar Ereğli'mde

Burada gezdik harayı
Yayılırdı koşu atları
Alnı çakal sekili ayakları
Şahlanıyor Ereğli'mde

Muhterem Yaşar palalı
Ereğli'li gönül insanı
Belediye başkan yardımcısı
Hizmete aşık Ereğli'mde

Bilgisi beyninde ilçenin
Kültür müdürü Fethi Ertekin
Hizmet bir ibadettir beyim
Diyeni gördüm Ereğli'mde

Çok değişik mimarisi
Sanırım ilçenin incisi
Duyun çamlı konak ismini
Güzel yeşil Ereğli'mde

Parklarında yürüyoruz
Güzellikleri görüyoruz
İyi dostluklar kuruyoruz
İnsanlarla Ereğli'mde

Suyun yeşilliğin çok zengin
Sanırım yoktur eşin dengin
Rabbim her şeyi buramı verdin
Gördüm yeşil Ereğli'mde

Gurup gurup oturuldu
Yazar şair otağı kuruldu
Gönlüme ilhamlar doldu
Güzel yeşil Ereğli'mde

Eşler çifter çifter gezer
Çiçeklerin güzel süzer
Havuzlarında ördek yüzer
Cana can katan Ereğli'mde

Büyüksün otuz altı ilden
Büyülendim güzelliğinden
Buram buram tarihinden
Etkilendim Ereğli'mde

Büyük küçük fabrikaların
Çok verimli toprakların
Ünlü beyaz kirazların
Vardır güzel Ereğli'mde

Bu şair İsmail im yazdı
Gönlü Ereğli de gezdi
Seni şiir şiir süzdü
Aklım kaldı Ereğli'mde

Şairim coştu bakıyor
İçime ilham akıyor
Akşamın seri ni yakıyor
Ereğli'min her yerinde

Bir çok atılım yapılmış
Yeni polis okulu açılmış
Doğal gazada ulaşılmış
Güzel yeşil Ereğli'mde

Toplu konut binalar yapar
Meslek yüksek okulları var
Açılmış bulvar lar yollar
Güzel yeşil Ereğli'mde

Güzel ak göl kuraklaşmış
Bütün kuş türleri kaçmış
O yöreye hüzün basmış
Güzel yeşil Ereğli'mde

Yapmacık olsam bilinir
Yalandan söylesem gülünür
Kağıda yazsam silinir
Seni kalbime yazdım EREĞLİM.

Bir Kenti Gezgin Gözüyle Gezmek

Fatih ÖZKAFA*
İnsan, yaşadığı şehrin imkanlarını değerlendirmek hususunda çoğunlukla ihmalkâr kalıyor. Keşki hepimiz yaşadığımız şehre bir gezgin, bir turist gözüyle bakmayı başarabilsek. Ereğli Ulu Camii avlusunda ikindi vaktinin girmesini bekleyen yaşlı amcalarla bir turist olarak sohbet etmek ve onların fotoğraflarını çekmek fırsatını bulduğum zaman, aynı doğallığın ve aynı samimiyetin sıcaklığını bana yaşatacak dedelerimizle, aslında Konya'daki Kapu Camii'nin avlusunda da bir ikindi vakti kolaylıkla karşılaşabileceğimi hatırladım. Oysa benim yolum, kendi memleketimde Kapu Camii civarına düşmüşse şayet, başka bir yere yetişmek üzere oradan hızla geçmekte olurdum. Orada görebileceğim birbirinden otantik kareleri, hep bir başka güne, daha rahat kaydetme niyetiyle ertelerdim. Ereğli'ye ise bilimsel bir araştırma amacı gütmeksizin, zorunlu bir iş icabı olmaksızın, geçerken bi uğrayalım demeksizin, sadece ve sadece Ereğli'yi gezmek amacıyla gittiğimiz için orada gördüğümüz kayda değer her ayrıntıyı büyük bir zevkle zihnimize nakşetmek ve fotoğraf makinalarımıza kaydetmek bizim için oldukça verimli bir aktivite idi.
Ereğli Ulu Camii'nin, Rüstem Paşa Kervansarayı'nın tarihsel ve sanatsal önemlerini, mimari özelliklerini birçok kaynaktan okuyabiliriz. Bu teknik bilgiler elbette önemli ve gereklidir. Ancak hakkında araştırma yapılıp bilgi toplanmış bir yeri Yazarlar Birliği olarak gezmeye giderken amacımız, bu kitabî bilgileri ansiklopedist bir üslupla kaleme alıp tekrarlamak değildi. En azından benim kişisel amacım bu değildi. Bununla birlikte, geziye katılan bazı arkadaşlarımızdan da bölge hakkında bilimsel bilgiler içeren yazı yazmaları ricasında bulunulması zaruri idi. Genel olarak, böyle bir seyahatten beklediğimiz yarar, orayı farklı gözlerle görüp anlatmak, belki de yalnızca bireysel bir kâm alarak gördüklerimizi kendi birikimimize ilave etmekti. Tabi bu tür gezilerin dostlukları pekiştirip, yeni simalarla tanışmaya aracı olması da işin cabasıydı.
Ulu Cami, hemen her İslam kentinde rastlayabileceğimiz bir özellik sergilemekte, yani merkez olma özelliğini haiz bir mekânın en önemli yapısı konumunda. Cami'nin etrafında doğal olarak pazarın şekillenmiş olması, hemen yakınındaki kervansarayın tarihsel rolü de düşünüldüğünde, buranın kentte merkezi bir rol üstlenegeldiği kanaatini pekiştiriyor. Cami'nin, küçük bir meydanda şirin avlusuyla hemzemin bir girişinin olması bence Cami'ye bir sıcaklık, bir ünsiyet kazandırıyor. Öyle ki bu Ulu Cami, selatin camilerinin debdebeli, heybetli girişlerinden oldukça farklı olarak, meydanla aynı zemini paylaşan giriş kapısıyla, adeta sokaktan geçen cemaati içeriye buyur eden, davetkâr bir vaziyet arz etmekte.
Ereğli Ulu Camii'nin, meydanla bütünleşmiş olan bu sıcak avlusunun gölgeliklerinde, memleketimin müstesna yaşlılarıyla kısa süreli sohbet etme imkanı buldum. 'Nerden gelip nereye gidersiniz' sorularından sonra bir yaşlı amca bana, bütün hesapsız içtenliğiyle, "Urfa'ya da gidiyor musunuz, Halilü'r-Rahman Efendimiz'in makamına?" diye sordu. Ben, Urfa'nın o günkü programda olmadığını söyledim. Ama inşallah daha sonra gitmek istiyoruz, dedim. Amca ilave etti: "Gidiverin yahu, Urfa şurası, deliganlısınız. Şimdi benim şurdan şuraya gitmek zoruma gidiyor.."
Bir diğer ihtiyar, fotoğrafını çekmeme severek razı oldu. Ben makinayı ayarlarken o da güzel bir poz verme gayretiyle geriye yaslandı. Fakat tam bu esnada, -fotoğrafa poz verme eylemiyle bağlantılı olduğu aşikârdı- birkaç kez salâvat getirdi. Böyle bir şey yaparken, dinin böyle durumlarda salavat getirileceğine ilişkin bir emrinden dolayı değil, fotoğraf çektirmenin sakıncasıyla ilgili bir bilgiden dolayı da değil, sadece kendisine gösterilen teveccühün karşısında duyduğu mahcubiyetin mahsülü olarak salavat getirmişti. Bu ayrıntı, eski toprak dediğimiz bir neslin ne derece içten olduğunu gösteren bir örnek olması açısından, kanımca oldukça kayda değerdi.
Caminin yanıbaşında açtığı küçücük tezgahta, kullanılmış kol saati satan bir yaşlı amca da fotoğrafını çekerken "gülüyüm mü yavrum?" diye sordu ve ben de "gül amca" dedim. Çok güzel güldü ve onu da öylece çektim. Sonra bana, açtığı tezgahın kaçak olmadığına dair belediyeden ve maliyeden aldığı belgeleri göstermeye kalkıştı ve ben de "merak etme amcacığım, ben maliyeci falan değilim, boşver gösterme" dedim, buruşuk kağıtları ceketinin cebine tekrar koydu.
Bu aktardıklarım belki bir gezi yazısı formatı için pek uygun değil ama bu hatıraları kayda geçmek istiyordum ve bu hatıralar Ereğli gezisinde gördüklerimin önemli bir parçasıydı. Ayrıca bu hatıraların benim için önemi, artık bir süre sonra malesef böyle samimi bir kuşağın son bayraktarlarıyla sohbet etme imkanını bulamayabileceğimiz kaygısından ileri geliyor.
Ereğli gezisinin benim için diğer önemi, yaşadığım şehrin, tarihten canlı sahneler sergileyen muhitlerini daha fazla ertelemeden, sık periyotlarla ziyaret edip kayda geçmek, ordaki insanlarla sohbet etmek isteğini pekiştirmesidir. Bu gezinin bize hatırlattıklarına ve kazandırdıklarına binaen, böyle bir gezi için emeği geçen ve katkısı olan herkese müteşekkir olmak vazifemizdir. Yazarlar Birliği Konya Şubesi olarak daha önce düzenlenen Konya gezilerine bir de Tuzcular İçi'ni, Kapu Camii civarını vs. eklersek sanırım yaşadığımız şehre bir gezginin gözüyle bakma fırsatını bir kez daha yakalamış oluruz.

* Arş.Gör., Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.