Kırım'ın Kalbi BAĞÇASARAY HANSARAY

Kırım'ın Kalbi BAĞÇASARAY HANSARAY

Kırım'ın kalbi Bahçesaray (Tatarca Bağçasaray); geçmişin şarkılarını terennüm edip, medeniyetin, tarihin kalıntılarını şavkıtıyor. Şimdilerde...

A+A-


Kırım'ın kalbi Bahçesaray (Tatarca Bağçasaray); geçmişin şarkılarını terennüm edip, medeniyetin, tarihin kalıntılarını şavkıtıyor. Şimdilerde Bahçesaray, nice badireler atlatmış ecdat yadigârı Hansaray'ı ziyarete gelenlerle hemhâl oluyor, avunuyor, teselli buluyor.
Kırım Hanlığı'nın payitahtlığını yapmış; sanatın, edebiyatın, saltanatın güzelliklerine tanıklık etmiş tarihî bir şehrin dününü, ancak Hansaray hatırlatıyor bugün bize. Bir de Aleksandre Puşkin'in sayesinde değişmeyen Bahçesaray adı.
Kırmızı kiremit damlı evlerin, yeşilliklerin içinde âdeta gizlenen vadiye girdiğimizde kendimizi küçük bir Anadolu şehrinde gibi hissettik. Akmescit'ten (Simferepol) güneybatı istikametinde 25-30 kilometrelik kısa bir yolculukla vasıl olduğumuz Bahçesaray'ın Çürüksü Deresi'ne paralel caddesi bizi dosdoğru Hansaray'a ulaştırdı. Muhayyilemizdeki hanlığın aktörleriyle sarayın kapısında hüzünlü bir selâmlaşma, hasret giderme ve yeniden tanışma...
Bahçelerle dolu vadiye otağını kuran Mengli (Benli) Giray Hanla birlikte Bahçesaray'a dönüşen bu saltanat şehrinin ismiyle müsemmalığı tamam da, Anadolu'daki bahçesarayların saraylığı da gönüllerin sürura ermesinden mülhem -gönül sarayı- olsa gerek.
Hansaray'ın taç kapısından avluya geçtiğimizde bizi karşılayan güllerin güzelliği bile sarayın ihtişamını gölgeleyemedi. Zarafetin, estetiğin, hünerin hemen her yerde kendini hissettirdiği bu şirin ve sıcak yere yüreğini katık eden isimsiz sanatkârlara reverans edip, girişin sağından aheste aheste yürürken, önden giden atlılarımıza da dua ettim.
Nice buluşmalara, görüşmelere, anlaşmalara, kavgalara, aşklara mekân olmuş sarayın duvarlarına kulak verdiğinizde, "Gözyaşı Çeşmesi"ni yaptıran sevdayı, ilk Osmanlı-Rus anlaşmasını, "Altın Ada"nın sırrını, "Altın Çeşme"nin sebebi hikmetini ve daha nice hikâyelerin fısıltısını duyabilirsiniz.
Cengizhan'ın küçük oğlu Tokay'ın oğlu Hacı Giray'ın Kırım Hanlığı'nın ilk kurucusu olduğu ve bastırdığı paranın üzerinde 1441 yazdığına göre, bu tarihten bir müddet önce hanlık kuruluyor. Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayıf ve parçalanmış varlığı ile eş zamanlı beyliklerin zuhur etmesi ve nihayetinde Kayı boyu Oğuzların nasipdarlığı ile Osmanlı Devleti'nin büyümesi gibi, Altınorda Devleti'nin sonu da Kırım Hanlığı'nın başlangıcı oluyor. Her başlangıcın bir bitişi, her çıkışın bir inişi olduğu gibi Osmanlılardan hemen sonra neşet eden hanlığın ömrü de üç yüz elli sene oluyor.
Kırım Hanlığı, Osmanlı Devleti'yle sürekli işbirliği içinde olmuş, yakın temasını askerî birlikteliğin yanı sıra sanatsal ve sosyal yaşamına da yansıtmış.
Kefe Cenevizlilerine karşı Fatih Sultan Mehmed Hanla ittifak yapan Hacı Giray Hanın ölümünden sonra, Osmanlı'nın destek verdiği Mengli Giray Han başa geçer. Sultan II. Beyazıd'la Akkerman Seferi'ne katılan Kırım kuvvetleri 1502 yılında da Saray şehrine saldırıp, Altınorda Devleti'nin tahtını ele geçirip, bu devleti tarihin tozlu rafına kaldırır.
Şimdi Kırım Hanlığı güçlenmiştir; ama karşısında da büyük baş belâsı Ruslar olacaktır.
Altınorda korkusuyla Kırımlılarla iyi geçinen Moskova Knezliği'nin artık cephe alma zamanı gelmiştir. Mengli Giray'ın ölümü ile tahta geçen Mehmet Giray, Kazan Hanlığı'nın desteğini de alarak 1521'de Moskova'yı kuşatıp, Rusları mağlup eder ve haraca bağlar. Ruslar 1725'e kadar haraç öderler.
Hemen her yerde ve her dönemde olan iktidar mücadelesi Kırım Hanlığı'nda da İkinci Gazi Giray'ın (1607) ölümüyle başlamış ve hanlığın 1792'de yıkılmasıyla iktidar mücadelesi de bitmiş (!) Aynı yıl yapılan Yaş Anlaşması'yla Rusların Kırım'ı ilhakına Osmanlı da rıza göstermek zorunda kalmış. Sonraları Devleti Âli'nin Kırım'ı Ruslardan kurtarma mücadelesi, Kırım Savaşları (1853-55), tekrar Rusların işgali, sürgün, 1918'de Almanların Kırım'ı işgali, 1921'de Özerk Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin kuruluşu, İkinci Dünya Savaşı sonunda Kırımlıların vatanlarından yine sürülmesi ve 1990'lı yılların başından itibaren yeşil ada Kırım'a, Mustafa Cemiloğlu liderliğinde "vatana dönme" mücadelesi.
Koca bir dönemi üç beş satırda ancak iktidara çıkıp inmelerle anlatıyor tarih kitapları. Bu hanların ve insanların başka yaşanmışlıkları da var; ama onlar sosyal ve duygusal tarihe girse gerek. Hâlen müzenin müdürlüğünü yapan Server Ebubekir, Gözyaşı Çeşmesi'nin başına gelince grubun toplanmasını bekledi. Hansaray'ı ziyaret eden Türkiyeli şair ve yazarların, burada anlatacağı hikâyeyi dikkatle dinleyeceklerini hissediyor ki jest ve mimikleriyle hazırlık yapıyor. Server Ebubekir, Hansaray'da müze kurulmasında emeği geçen tarihçi, arkeolog Üsein Bodaninskiy'i de hayırla anmayı ihmal etmiyor.
Gözyaşı Çeşmesi, Hansaray eserlerinin en meşhuru. Onu özellikli kılan, sanatından ziyade, hikâyesidir. Hikâyesinin aşk olduğu ve çeşmeyi yaptıranın I. Giray Han olduğu konusunda ittifak var; ancak âşık olduğu hatun ve çeşmeyi yapan sanatkâr konusunda rivayetler muhtelif.
Giray Han, biricik gözdesi, belki de eşi, Dilâra Bikeç'in harem entrikalarına dayanamayarak müzmin ve dermansız bir hastalığa yakalanıp, günden güne eriyip bitmesine çok üzülüp "Dünya durdukça bu çeşme de benim gibi ağlasın" diyerek Bahçesaraylı bir mermer ustasına yaptırıyor bu çeşmeyi.
Başka bir rivayet ise; hanlar hanı Giray Han, hareminde Leh asıllı Maria Potocka adında genç, güzel kızı görüyor ve gönlüne bir ateş düşüyor. Yaşlı hana genç güzel gönlünü açmıyor, bir gün olur da bu sevdama karşılık verir diye han bekliyor, Maria da sıkıntıdan amansız bir hastalığa tutuluyor. Gencecik yaşta ruhunu teslim ediyor. Çok üzülüp günlerce gizli gizli gözyaşı döken Giray Han, İranlı şair ve sanatkâr Ömer Ustaya bu karşılıksız aşkını unutulmaz yapan Gözyaşı Çeşmesi'ni yaptırtıyor. Usta, öyle bir şaheser yapıyor ki geceleri sessizlikte sarayı "hıçkırık" kaplıyor. Çeşme yapıldığı yerden kaldırılmadan önce, her bir damla ortam akustiğiyle "ağlama ve hıçkırık" gibi sesler çıkararak saray ahalisini derinden etkilermiş. Rus II. Yekaterina'nın isteğiyle bugünkü yerine konunca akustiği bozulmuş, ses çıkmaz olmuş.
Gözyaşı Çeşmesi'nin bir benzeri de Konya'da, Hz. Mevlânâ'nın dergâhının bahçesinde mevcut. Lâle Devri üslûbuyla yapılan bu tarz çeşmelerde kurnadan akan su, önce tek havuza (çanağa), sonra daha küçük iki çanağa, sonra yine tek, sonra yine iki ayrı çanağa ve nihayetinde tek büyük havuza...
O gün bugündür sarayın bahçesinden, biri sarı, biri kırmızı iki gül kopartılıp Gözyaşı Çeşmesi'nin ilk büyük çanağına konur. Bize mi denk geldi, yoksa hep öyle mi bilmiyorum; ama sarı gül, gül ile gonca arasında bir görünümde idi.
1822 yılında Bahçesaray'a sürgüne gönderilen ve o zaman Hansaray'ı gezen ünlü Rus şair ve yazar Aleksander Sergeyeviç Puşkin, bu çeşmenin dramatik hikâyesini bir Tatar balasından (çocuk) dinleyince çok etkilenir ve "Bahçesaray Çeşmesi" (Bahçisarayskiy Fontan) adlı şiirini kaleme alır. Ruslar tüm Tatar yerleşim yerlerinin adlarını değiştirmelerine rağmen, Puşkin'in eserinde adı geçen Bahçesaray'ın adını değiştirememiş. Akmescit olmuş Simferepol, Akyar olmuş Sivastopol ve daha nice Tatar şehir ve köyleri hep 'pol olmuş.
Puşkin, soğuk Moskova sokaklarında gezerken, güzel Natalya'yla yolları kesişir. Ancak kader, Puşkin ile Natalya'nın gönül yollarını kesiştirmez. Natalya, Fransa'da eğitim görmüş subayı tercih eder. Şair ve subay karşılaşması, düello ve trajedi. Kader, kalem tutan elin iyi silâh tutamayacağını söyler, büyük şair düelloyu kaybeder.
Gezimizde Gözyaşı Çeşmesi'nin yanına dikilmiş Puşkin büstünü görünce, "Çeşme sadece Giray Hana değil, tüm gönül yaralılarına gözyaşı döküyor" dedim.
Bu ağlayan çeşmenin üzerinde eski(meyen) Türkçeyle yazılmış kitabede:

Ey yolcu gel iç bu şifalı sudan,
Bu kaynak kendi diliyle sevgi tarihi söylesin.

Su, dilinden anlayana, sevginin tarihini mutlaka söylüyordur; ama bize bu aşkın hüznünü yaşatan müze müdürü Server Bey oldu. Yine kitabede:

Burada cennet sözü yok ama
Cennette seni böyle selsebiller bekleyecek.

yazılıdır. Puşkin'e şiir yazdıran dokunaklı hikâyenin simgesi Gözyaşı Çeşmesi, Çaykovski'ye de ilham kaynağı olmuştur.
5. Uluslararası Şiir Şöleni için Kırım'a gelen Türkiyeli şair ve yazarlardan bir grupla seyrine gittiğimiz Kırım Millî Folklor Grubu ve Server Kakura konseri çıkışında, fuayede satılan kasetlerin hepsinden aldım. Edip Asanov, Server Kakura, Rüstem Memedov, Zareme Hanım, Fevzi Aliyar ve Susarına Mehmetova. Mehmetova'nın kasetini bindiğimiz taksinin (Ukraynalı) teybine taktık. Kasette çalan şarkı "Ey Güzel Kırım". Bizim ilk kez duyduğumuz bu şarkının nakarat kısımlarını taksicinin söylemesi, bizim de hoşumuza gitti. Salondan otele geldik. Taksici 13 hrivna (3 $) dedi. Biz de 20 hrivna verip üstünü de vokalistliğine saydığımızı tarzanca anlatmaya çalıştık.
Hep iktidar kavgaları ve savaşlarla geçmez hanların ömürleri. "İlmin önünde herkes eğilmelidir" diyerek medresenin kapısına zincir gerdirip eğilerek giren Mengli Giray Han, Hansaray'dan önce Zincirli Medrese'yi yaptırmış idi. Kanuni Sultan Süleyman gibi uzun süre hanlık yapan Giray Han (44 yıl) aynı zamanda şairdi:

Firâgındın menim hâlim sorar bolsan, eger cânâ:
Könülde nâr-u gözde âb'u dilde âh olur peydâ.

Tatar dilinde naklettiğim Mengli Giray Hanın bu şiirinin devamı ve Tatar hanlarını anlatan Halim Giray Sultanın, Gülbün-i Hânân yahut Kırım Tarihi isimli eserinde, nice şair hanların eserlerini de görebiliyoruz.
Zincirli Medrese'ye giderken yol üzerinde Gaspıralı İsmail Beyin yaşadığı eve uğramazlık olmaz. Hoş, duygusal anlar... Kırım mücadelesi ve Gaspıralı üzerine konuşmalar...
"Dilde, fikirde, işte birlik" parolasıyla sadece Kırım Tatarlarının değil, Rusya sınırları içerisinde bulunan bütün Müslüman Türklerin haklarını savunarak, hürriyet mücadelesi vermiş, öncü, bayrak insan Gaspıralı İsmail (1851-1914). Bu azimli Tatar, dört yıl uğraşarak neşrine müsaade aldığı Tercüman Gazetesi'nin ilk nüshasını, 1883'te Türkçe ve Rusça yayımlar.
Ölümünden önce Nobel'e aday gösterilen İsmail Gaspıralı'nın Tercüman Gazetesi, sadece Kırım'da değil, Kafkasya, Türkistan, Kazan, Sibirya, İstanbul, Dobruca ve Bulgaristan'da da okuyucuların eline ulaşır. O dönemde kıt imkânlar ve zor şartlarda çıkan gazetenin tirajının 15-20 binlere ulaştığını duymamız, hepimize dudak ısırttı.
Kırım Gezisine katılan şair ve yazarlar, gözlerinde Kırım'ın geleceğinin parıltısı, gönüllerinde Gözyaşı Çeşmesi'nin sızısı ile Türkiye'ye döndüler.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.