Prof. Dr. Adem Esen

Prof. Dr. Adem Esen

Mahmud Es’ad’ın Hayatı ve Eserleri

A+A-

Müderris, Kadî-Asker Güzelefendi-zâde, İbn'ül Emîn Mahmud Es'ad Seydi-şehrî (1272 h.-1855 m./ 1334 r. -1918 m.)

Öğrenimini doğum yeri Seydişehir ve Konya’da yaptıktan sonra İstanbul Fatih Camii ve diğer camilerde derslere devam etmiş; mantık, kelam, hikmet, hadis, tefsir, fıkıh ve usul-ü fıkıhta icazet almış ve Şeyhülislam’lıktan dersiam (medrese muallimi) olmuştur. Fatih Camiinde ders verirken, tabii ve riyazi ilimlerde bilgi edinmek üzere Menşe-i Muallimin-i Askeri İdadi Kısım (Askeri Öğretmen okulunun lise kısmı) devam etmiş, burada matematik, geometri, cebir, tarih, coğrafya, fizik, kimya, mekanik, Fransızca ve resim derslerini almış, ayrıca sivil öğrenci olarak Mekteb-i Harbiye’nin kurmay sınıfına kabul edilmiştir. Burada yüksek cebir, trigonometri, uzay geometri, topografya, mimari, integral, aritmetik, arazi ölçümü derslerini okumuştur. Buradan Tatbikat Sınıfları Yüksek Riyaziye Mualllimliği diploması almıştır.

Mahmud Es’ad 1880 yılında Hukuk Mektebi açılınca buraya ilk öğrencilerden biri olarak kaydolmuştur. 1886 yılında buradan da mezun olmuştur. Bu arada Gülhane Askeri Rüşdiyesi’nde Türkçe öğretmenliği, hukukçu olarak İzmir Bidayet Mahkemesi reisliği ve İzmir İdadisinde fen bilgileri öğretmenliği yapmıştır. 1896 yılında Hazine-i Maliye Hukuk Müşavirliğine atandı. Zamanın ansiklopedistlerinden Ahmed Mithat Efendi ile dostluk kurmuştur. Bu vazifede iken, ek görev olarak 30 Ekim 1897 (5 Receb 1315)'de Ohannes Paşa'nın Hazîne-i Hassa Nazırlığına ta'yini ile açılan Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne Yüksek Kısmı İlm-i Servet-i Milel (Genel Ekonomi) Müderrisliğine, Ali Şahbaz Efendi'nin vefatı üzerine de ilâveten 29 Aralık 1898 (16 Kânun-i Sâni 1314)'de yine Hukuk-ı Düvel (Devletler Umumî Hukuku) Müderrisliğine getirilmiştir. Bunun yanında Darulfünun Edebiyat’ta da dersler vermiştir. Meşrutiyetin ilanından sonra Mülkiye’de müderrislerde azaltma olunca buradaki derslerinden ayrılmıştır.

Mahmud Es’ad İkinci Meşrutiyetten sonra Maliye Bakanlığı müsteşarlığına ve 1909 yılında Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde Defter-i Hakani (Tapu Kadastro) nazırlığına getirilmiştir. Aynı sadrazamın ikinci kabinesinde ayrıca Adliye Vekilliğini üstlenmiştir. 1909 yılında Defter-i Hakani Nazırlığı (Tapu ve Kadastro Bakanlığı) sırasında, taşınmaz mallarla ilgili olarak ihtiyaçları karşılamak üzere konuyla ilgili 6 kanun tasarı hazırlamıştır. Bunlar Mahmud Esad kanunları olarak bilinmektedir. Böylece ülkenin o zamana kadar dağınık olan milli “tasarruf hukukunu” düzenlemiştir. 1913 yılında Şura-yı Devlet (Danıştay) Tanzimat Dairesi reisliğine getirilmiştir.

Osmanlı hükümeti 15 Ekim 1914 tarihli bir geçici yasayla kapitülasyonlardan kaynaklanan tüm hükümlerin geçerliliklerini yitirdikleri açıklamıştır. Ardından 8 Mart 1915 tarihli “Memalik-i Osmaniye’de Bulunan Ecnebilerin Hukuk ve Vezâifı Hakkında Kanun-ı Muvakkat”ı yayımlayarak yabancıların Osmanlı topraklarındaki statüleri belirlenmiştir. Mevzuatta yapılan değişiklilderle ülke topraklarında oturan yabancıların statüleri yeniden düzenlenmiştir. Kapitülasyonların kaldırılmasıyla ortaya çıkan yasal boşluğu gidermek amacıyla Şûra-yı Devlet Tanzimat Dairesi Reisi Mahmud Esad Efendi’nin başkanlığı altında bir komisyon kurulmuştur. Komisyon çeşitli devlet dairelerini ilgilendiren hususları inceleyerek ayrıntılı bir talimatname hazırlamıştır. Yasal düzenlemeler için hükümete önerilerde bulunulmuştur.

1915 (3 Teş-rin-i Evvel 1331) yılında ise Isparta mebusu seçilmiştir.

Özel konuşmalarında ülkeyi geri bırakan şeyin kapitülasyonlar olduğunu beyan eder, yabancılara verilen imtiyazlar hakkında bilgi verirdi.

Mahmud Es’ad ders verirken “maahaza” (bununla beraber) kelimesini Arapça mim ile ayn harflerini çatlatıp çok kullandığından, öğrenciler “maahaza” lakabını takmışlardır. Gerçekten bu durum, ilm-i iktisat kitabına da yansımıştır, kitabın pek çok yerinde bu tabiri kullanmıştır.

Hukukçu Ebu’l-Ula Mardin, çalışkanlığını belirtirken, Arapça ve Farsça’ya hakkıyla vakıf olduğunu, İngilizce, Almanca ve Fransızca da bildiğinden bahseder.

Basılmış Eserleri

1 — İtmâm-ı Temyîz İstanbul, Matbaa-i Osmâniyye; 1299 (1883); 19 sf.
2 — Usûl-i Fıkıh İstanbul, Sanayi' Matbaası; 1302 (1886); 384 sf.
3 — İlm'ül-Arz v'el-Maâdin (Kısm-ı amelî) İzmir, 1303 (1887); 271 sf.
4 — Ravzat'ül-Cennât fi Usûl'il-İ'tikad (2 kez basıldı) İzmir; 1305 (1889); 151 sf.
5 — Tarih-i Sanayi' İzmir, Hizmet Mat.; 1307 (1891); 504 sf.
6 — Telhîs-i Usûl-i Fıkıh İzmir, Vilâyet Matbaası; 1309 (1893); 396 sf.
7 — Dîn-i İslâm (İngilizce'den terceme) İzmir, Nikolaidis Matbaası; 1894; 47 sf.
8 — İktisad (3 kısım; muhtelif tarihlerde 4 kez basıldı)
(İzmir) Hizmet Mat.; 1311 (1895); ,(İstanbul) Merkez Mat.; 1326 (1910); 1. Kısım: 453 sf.; 2. Kısım: 305 sf.; 3. Kısım: 678 sf.
9 — Tasnîf-i Tabiî (Hayvanât, Nebatat, Mâdeniyyât) İzmir, Hizmet Mat.; 1311 (1895); 56 sf.
10 — Kamer (Amedee Guillemin'den terceme) İzmir, Vilâyet Mat.; 1311 (1895); 256 sf.
11 — Hukûk-ı Husîsiyye-i Düvel İzmir, M. Nikolaidis Mat.; 1312 (1896); 11 + 407 sf.
12 — Telhîs-i Usûl-i Fıkıh İzmir, M. Nikolaidis Mat.; 1313 (1897); 508 + 3 sf.
13 — Tarih-i İslâm (4 kez basıldı) İstanbul, Cemâlefendi Mat.; 1314 (1898); 255 sf.
14 — Şerîat-i İslâmiyye ve Mister Cariyle İstanbul, Cemâlefendi Mat.; 1315 (1899); 408 sf.
15 — Teaddüd-i Zevcât (Mecelleci Cevdet Paşa kızı Fatma Âliye ile birlikte) İstanbul, Tâhirbey Mat.; 1316 (1900); 84 sf.
16 — Usûl-ı Hadîs İstanbul, Cemâlefendi Mat.; 1316 (1900); 120 sf.
17 — Hukûk-ı Düvel Giriş: İstanbul, Osmâniyye Mat.; 1326 (1910); 192 sf.
1. Cild : İstanbul, Hilâl Mat.; 1326 (1910); 416 sf.
2. Cild : İstanbul, Merkez Mat.; 1326 (1910); 336 sf.
3. Cild : İstanbul, Osmaniye Mat.; 1327 (1911); 336 sf.
4. Cild : İstanbul, Hayriyye Mat.; 1330 (1914); 136 sf. )
18 — Fevâid'ül-Ferâiz İstanbul, Selanik Mat.; 1326 (1910); 304 sf.
19 — Kitâb'ün-Nikâh İstanbul, Hayriyye Mat.; 1328 (1912); 231 sf.
20 — Kitâb-ı Nikâh ve Talâk İstanbul, Matbaa-i Hayriyye; 1328 (1912); 231 sf.;
21 — Tarih-i Dîn-i İslâm
Medhal: Hayriyye Matbaası; 1327 - 1329 (1911 - 1913); 647 sf.
Cild-i Mekkî: Cihan Biraderler Mat.; 1342 (1926); 294 sf.
Cild-i Medenî: (?)

22 — Tarih-i Edyân (Dinler Tarihi) İstanbul, Hukuk Mat.; 1330 (1914); 120 sf.
23 — Müdâfaa 1. (Misyonerler tarafından neşrolunan hutbelere karşı) İstanbul, Hayriyye Mat.; 1331 (1915); 40 sf.
24 — Tarih-i İlm-i Hukuk İstanbul, Matıbaa-i Âmire; 1331 (1915): 279 sf.
25 — Avrupa Medeniyyeti Tarihi (terceme)
26 — Hukûk-ı Hususiyye-i Düvel (Genişletilerek Fransızcadan terceme) İstanbul, 1312 (1896) 

Ayrıca Mahmud Es’ad’ın Sebilürreşat dergisinde yazıları vardır (H. Ziya Ülken, 1979. s.202).

İctihat ve Tecdid Görüşleri

Mahmud Es’ad, İslâm dünyasının bir ihya hareketine muhtaç olduğunu düşünür. Bu nedenle fikriyatında ıslah, ihya, intibah, tecdid, ictihad gibi kavramlar merkezî bir yere sahiptir. Ulemanın otoritesi başta olmak üzere “ıslah”ın önündeki engelleri tenkit eder, bu noktada “ictihad”ı merkeze alarak fıkhın yorum imkânlarına dikkat çeker. Meslek hayatının ilk yıllarında kaleme aldığı fıkıh usûlü eserlerinde klasik anlayıştan büyük oranda ayrılmamıştır. Bununla beraber Osmanlı hukuk modernleşmesinin gelişim seyri, şahsî olarak ise muhtemelen devlet hayatının getirdiği tecrübelerin etkisiyle “muamelat” konusunda maslahatı ve zarureti daha fazla gözeten bir çizgiye kaymış; ictihad kapısının açılması/kapanması odağında yer alan ve Hicrî üçüncü asırdan sonrasını “kuru bir taklit dönemi” olarak tanımlayan bir fıkıh tarihi anlayışı benimsemiştir.

Rusya’da Kırım, Oren, Ufa, Kazan, Moskova ve Petersburg’a 1913 yılında yaptığı ziyaretlerde Müslümanların çoğunlukta olan yerleri gezmiştir. Bu vesile ile Müslüman gazetelerde haberleri çıkar ve bu haberler İstanbul gazetelerine yansır. Buralardaki sözlerinde, kitaplarında yer almayan somut görüşleri açıklamıştır. İslam dünyasının yaşadığı sorunlara karşılık banka, sigorta gibi kredi kuruluşlarının kurulması ve işletilmesinden yana olmuştur.

Ayrıca aynı ziyaret sırasında Müslüman ülkelerdeki devlet yönetimleri ile ilgili görüşlerinde şunlara yer vermiştir: “…Dinin emrettiği ibadetleri yerine getirmemek her Müslümanın kendi şahsıyla ilgilidir. Bundan bütün olarak İslam’a zarar gelmez. Dinin zaruri olan emirleri çok önemlidir. İslam’ın esası ibadetlerle değil, belki, adalet ve kanuna dayanmasındadır. İşte bu esasların İslam devletlerinin hükümdarları tarafından bozulması Müslümanların geri kalmalarına sebep oldu. Siz Rasülullah’ın “Bir saat adaletle idare etmek yetmiş yıl ibadet etmekten daha üstündür” hadisini biliyorsunuzdur. İslam’ın zamanın değişmesiyle kanunların değişmesine de müsaade etmesi çok önemlidir. Müslüman hükümdarlar bu esaslar çerçevesinde hareket etseler ve çıkardıkları kanunlarda kendi asırlarının gereklerini göz önünde bulundursalardı, saltanatlarını şimdiye kadar muhafaza ederlerdi. İslam’a ıslahat ve geniş reformlar gerek. Ancak bunlar itikat ve ibadetleri kapsamamalıdır. Kısacası kanunlarla ilgili ıslahat gereklidir. Biz Müslümanlar bazı meselelere lüzumundan fazla önem vermeyi seviyoruz. Mesela Müslümanlar içtihat meselesinde çok ses çıkardılar. İçtihat kapısının açılmasını talep ettiler. Halbuki bu kapıların kapatıldığı yoktu. “Tefsir kapısı kapalı” cümlesinden kastedilen ona salahiyetli kimsenin olmadığıdır. Fakat bu fikir hatalıdır. İçtihadi kanunları zamanın gereklerine göre çıkarmak prensibi şeriata aykırı olmayacağının göstergesidir. Fakat bizde bunu yanlış anlayanlar içtihat sözüne çok önem veriyorlar. Kendileri içtihat kapıları kapalı olduğu halde ondan istifade ettiklerini biliyorlar. Ben buna açık bir örnek vereyim: Türkiye hükümeti Türkiye’de ceza hukukuyla ilgili olarak Fransız usulüne göre bir kanun çıkarmaya karar vermişti. Bu işe fetva almak için ulema meclisi toplandı. Ulema şeriatın Halifeye böyle bir düzenleme yapma hakkı verdiğini belirten bir fetva verdi. Bu içtihat değil mi? Başka düzenlemeler yapıldığında da böyle oluyor. Fakat şu var ki, her kanunun şeriata uygun olması için fetva çıkarmak adet oldu. Şu anda fetva çıkarma meselesi de ehemmiyetini kaybetti. Biz şunu bilelim ki zamana uygun olan her kanun şeriata aykırı değildir.”

Hatime, Medeniyet-i İslamiyye bahsinde şöyle yazmaktadır: “Araplar ku’şey-i inzavaye çekilmiş bir kavim idi. Onlar için akvam-ı sairenin terakkıyatı değil ismi bile meçhul idi. Onlara atıyye-i ilahiyye olan şeriat-ı ahmediyye bir medeniyyet-i fadıla teşkil etti. Kavmiyyet nizaiyle binlerle kabaile ayrılan kavm-i necib-i Arab, cihet-i camia-i İslamiyyet ile nokta-ı vahidede içtima ettikten sonra alimlerinin haricine ilk tehattı ettikleri vakit bilmedikleri bir medeniyyete tesadüf ettiler. Lakin bir müddet-i kalile zarfında üstadlarının nekayısını ikmal edecek dereceye vardılar.

Medeniyyet-i hazıranın esası olan uhuvvet, müsavat-ı fi’l-hukuk hudud-ı meşrua dairesinde serbesti-i harekat bundan on üç asır evvel şeriat-ı Ahmediyye tarafından daha ciddi bir surette tesis edildi. Arablar evvel emirde muntazam bir idare-i hükümet tesis ve her tarafa nur-ı marifet neşr eylediler. Ticaret vasıtasıyla hükümet-i İslamiyyenin eyalat-ı adidesi arasında samimi bir münasebet husule getirdiler. Mezahib-i muhtelifeyi de himaye ettiler. Gerek Hristiyan, gerek Yahudi ve gerek Mecusi olsun on ailenin içtima ettiği bir mahalde bir mabed tesisine müsaade olunurdu. Bila tefrik herkes memuriyetlere kabul edilirdi.

Hulefa-yı Abbasiye, sulh ve asayişi tercih ederek faaliyet-i zekaiyeye bir şiddet verdiler. Bu sayede Araplar kemal-i süratle medeniyyetin evc-i balasına (doruğuna) vasıl oldular. Ulum ve fünunna dair asarı lisanlarına terceme ve sanayie tatbik ettiler, ticarette, ulum ve fünunda, sanayide ve hatta edebiyatta Rumlara tefevvuk eylediler. Mamurelere mamureler kattılar. Ticarete müsait birçok yerlere yeniden beldeler tesis ve memleketler teşkil ettiler. Kütüphaneler, darülfünunlar, darussınaılar, ticarethaneler meydana getirdiler.

Ceziretül Arab’dan dışarı çıktıkları vakit haiz oldukları ahlak-ı hamideyi muhafaza etseler idi her halde kudret ve haşmetleri külle yevm müsdad olur ve cihangirlik kendilerini takip ederdi. Lakin ne çare ki feth ettikleri memalik ahaliy-i asliyesiyle karıştılar. Onların ahlak-ı mezmumesini taklid ettiler.

Hamiyetsizlik Araplarda bir maraz-ı müzmin haline geldi ve hemen daima maferma oldu. Çok geçmeksizin neticey-i seyyie ve zaruriyesi görüldü. Beynlerine düşen ihtilfa ve teferruka neticesinde hasmay-ı dine karşı koyamadılar. Bir taraftan Cengiz, Hülagu gibi Asya muhacirleri, diğer taraftan Endülüse tecavüz eden Hristiyanlar İslamın meydana getirdiği medeniyyeti herc ü merc ettiler. Kitapları yaktılar, suya attılar. Mektepleri, darülfünunları yıktılar. Eğer yedinci karn-ı hicride Osmanlı Türkleri yetişmemiş olsa idi bugüne kadar medeniyyet-i İslamiyyeden eser bile kalmazdı. Bir ellerinde kılınç, diğer ellerinde adalet olarak Asyay-ı Vustadan gelen Osmanlılar din-i İslamı Avrupa’nın göbeğine kadar isal ve medeniyyet-i İslamiyyeye yeni bir revnak i’ta ettiler.

Medeniyyet-i şarkıyyenin garba duhulü. –Garplılar akvam-ı şarkiyye ile ihtilatları sebebiyle temeddün etmişlerdir. Avrupalıların Araplardan iktibas ettikleri şeyler pek çoktur. Bazılarını bervech-i ati irad ediyoruz:

Evvela mevad-ı ticariyyeden Şam Damaskosu, keçi derisi suhtianı, altın ve gümüş ile işlenmiş ipek kumaşları, gazlar, tülbentler, kadifeler, billurlar, camlar, kağıt, şeker, şekerlemecilik, şurublar Araplardan gelmiştir.

Saniyen, mevad-ı fenniyeden mebadiy-i fünunun ekseri ve melesa ilm-i cebir, müsellesat, kimya ve hendeselerden iktibas edilen erkam-ı hindiyye dahi Araplardan alınmıştır.

Bundan başka şarktan garba bir çok nebatat getirilmiştir. Velhasıl Araplar Yunanistan, İran, Hind ve hata Çin gibi şarkın en eski alemlerinin bilcümle muhteriat-ı fikriye ve müktesebat-ı ilmiyelerini cem’ ve iddihar ettiler ve onları Avrupa’ya nakil eylediler. Avrupa elsine-i hazırasında elyvem mevcut olan nice elfaz-ı arabiyye ve ıslahat-ı fenniye bu ifadata şahittir garbın hal-i vahşetinde olan akvamını Araplar tarik-i medeniyyete ithal etmişlerdir.

Medeniyyet-i İslamiyyenin hal-i hazırası. Havadis-i kevniyye her şeyi gubar-ı nisyan ile setr ettiği halde, kavaid-i metine ve usul-ü kavime üzerine müstenid olan müesseset-ı islamiyye halelpezir olmamıştır.

Arapların vaz’ ettikleri medeniyyet-i İslamiyyenin, neşr eyledikleri lisanın zamanımızdaki intişarı Arap kavminin en şa’şaalı devr-i terakkılerinde kendinden ziyadedir. Lisan-ı Arab, Fas’tan Hind’e kadar bilcümle akvamın lisan-ı umumiyesi olup İslam’ın terakkısi hiç bir vakit kesb-i betaet etmemiştir.

Dünyada elyevm üçyüz milyondan mütecaviz ehl-i İslam vardır. fi yevmina haza Kur’an-ı Kerimi azimüşşan, Ceziretülarapta, Mısır’da Suriye’de Memalik-i Osmaniye’de, Rusya ile Afrika’nın ve Hind ile Çin’in mühim birer kısmında meriyyü’l-icradır. Nur-u İslam Madagaskar ceziresiyle Afrikay-ı Cenubiye ve Gine-i Cedide dahil olmuştur. Malezya ile Sumatra ve Cava adalarının ekser ahalisi din-i İslamla mütedeyyindir. Din-i İslam Afrika’da ve Asya’da mütemadiyen terakkı etmektedir. Eyyam-ı ahirede Amerika’ya dahi dahil olmuştur.”

Mahmud Es’ad Seydişehri’nin hukukçuluğu ve tarihçiliği ile ilgili olarak yüksek lisans tezleri yapılmıştır. Bunlar için YÖK tez arama sayfasına bakılabilir.

Geleneksel dini eğitimle yetişen, ayrıca zamanındaki fen, teknik bilimler ve hukuk konularında yüksek öğrenim gören Mahmud Es’ad Mekteb-i Hukuk ve Mülkiye’de İslam tarihi, Devletler Özel Hukuku, Feraiz (İslam miras hukuku) alanlarında pekçok eser vermiştir. İlmi eserleri ve çalışmaları yanında Maliye müsteşarlığı, Tapu ve Kadastro Nazırlığı, Şura-yı Devlet (Danıştay) daire başkanlığı gibi birçok idari görevde bulunmuştur. Mahmud Es’ad’ın yazdığı ve Mülkiye Mektebi’nde okutulan ders kitabı İlm-i İktisad üç cilttir. Bu kitap yazarın niteliğinden dolayı İslam iktisadının ilk çalışması sayılır.

Osmanlı devleti Tanzimatla beraber iktisat öğretimi ve düşüncesinde geleneksel anlayıştan Batı dünyasındaki düşenceye yönelmiştir. Böylece Osmanlı devlet adamları Smith ve Ricardo’dan büyük oranda etkilenmiştir. Mülkiye Mektebinde okutulan Sakızlı Ohannes’in İlm-i Servet kitabı serbest piyasa anlayışına dayanır. Kitabı ekonomi politik içinde değerlendirilir. Mahmud Es’ad Sakızlı Ohannes’in kitabından faydalanır ve serbest piyasa ekonomisi taraftarıdır. Ancak uygulamanın içinde olduğu dönemlerde milli iktisat yönünde çalışmalarının içinde yer almıştır. Nitekim Osmanlı devleti kapitülasyonları tek taraflı olarak ilga ettiğinde, Şura-yı Devlet’te bununla ilgili çalışmaların başında Mahmud Es’ad bulunuyordu.

Ohannes tarafından başlatılan bu gelenek uzun süre etkili olmakla beraber, buna zıt fikirler Ohannes’in talebelerinden olan Kazanlı Akyiğitoğlu Musa tarafından başlatılmıştır. Akyiğitoğlu, Friedrich List’e dayanmıştır. Akyiğitoğlu’nun daha sonra Erkân-ı Harbiye mektebinde iktisat hocalığı yapması 1900’lere doğru askerî kesimin iktisadi fikirler bakımından bazı ipuçları verdiği de söylenebilir.

Birinci dünya savaşı sonrası Osmanlı iktisat yazınında Smith, Ricardo, Bastiat, Beaulieu gibi liberaller rağbetten düşmüştür. List, Carey, Rae, Cauwes gibi “milli” iktisatçıların görüşleri benimsenerek savaşın olağanüstü ortamı fırsat bilinerek “milli iktisat” politikası uygulamaya çalışılmıştır.

Osmanlı devletinde sanayileşemenin arkasında insan faktörü olduğu muhakkaktır. Bundan dolayı Türkiye’ye Batılı Fikirlerin girmesini sağlayan kitaplarda bu temalar işlenmiştir. Meselâ, 1859’da Münif Paşa ve Mehmed Şerif Efendi’nin çalışmaları gibi Mahmud Es’ad’ın kitabında da buna temas edilmiş, “insan”ın çalışması, çalışmayı sevmesi konuları dini delilleriyle yer almıştır.

Mahmud Es’ad’ın kitabın yazımında Klasik iksitaçıların metodunu takip etmiştir. İktisadın konuları ile araştırma metodu hukuktan-fıkıhtan farklıdır. Mahmud Es’ad bu ayrımı yapmıştır. Zira iktisat bilimini ortaya çıkaran faktörler sanayileşme, nüfus artışı, kentleşme, üretim artışı ve bunun getirdiği pazar imkanlarıdır. İslam iktisadının ilk denemesi denebilir.

İlm-i iktisad kitabı günümüzde genel ekonomi, finans ve dış ticaretle ilgili konuları içermektedir. Dolayısıyla döneminin anlayışına uygun olarak iktisat ilmi içinde genel işletme ve finans konularını işlemektedir.

Mahmud Es’ad iktisat kitabında İslam tarihi, İslam hukukunun belgelerinden Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye maddelerine atıfta bulunur. Bunun için günümüz İslam iktisadı araştırmacıları için de metodoloji bakımından öncüdür.

(Bakınız: Muhmad Es’ad Seydişehri. İktisad. (transkripsiyon ve açıklamalar: Prof. Dr. Adem Esen) Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü yayını, İstanbul, 2022. C.I-III.)

Önceki ve Sonraki Yazılar