ÜÇÜNCÜ YENİ DERGİSİ İÇİN İNSAN VE ARAYIŞI KONULU SÖYLEŞİMİZ
ÜÇÜNCÜ YENİ DERGİSİ İÇİN İNSAN VE ARAYIŞI KONULU SÖYLEŞİMİZ
“İnsan her daim bir arayışın içindedir”
İnsan kemale ermek için ne yapmalıdır? İnsan neyin arayışı içindedir? Bu yolculuk nasıl bir sonuca ulaşır? Edebiyat dünyası insanın bu arayışına ne tür katkılar sunar? Yunus Emre’nin “Bir ben vardır, benden içeri” sözü bize ne anlatır? Bu ve bunun gibi birçok sorunun cevabını bulmaya çalıştık. Dergimizin bu sayısında Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda insanın arayışını ele aldık.
**Başkanım ilk önce söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Üçüncü Yeni dergimizin bu sayısında “Öteki insan” temasını okurlarımıza sunuyoruz. Biz biliyoruz ki insan kendi içinde her daim bir arayışta. Siz bu yolculuğu nasıl tanımlarsınız?
-Bu fırsatı tanıdığınız için ben de teşekkür ediyor ve Üçüncü Yeni okurlarına selamlarımı iletiyorum. Evet, insan her daim bir arayış içindedir. Kâmil ve ideal bir insandan bahsedeceksek bu arayışı anlamamız gerekir. İnsan esasında bir yolcudur da. Eğer bir insan, varlık sebebini sorgulamaya başladıysa arayışta olduğu bir yolculuğa çıkmış demektir. Kemale giden bir yolculukta insan her daim arayıştadır. Bu yolculuk bir bakıma insanın kendi nefsi ile olan yolculuğudur. Geçtiğimiz günlerde hem doğum hem de ölüm yıl dönümü olan Üstat Necip Fazıl’ı da bu husustaki bir ifadesi ile anmak istiyorum. Bir beytinde şöyle der: “Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem; insandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem…”. Bu bakımdan insan aynı zamanda nefsi ile yolculuğunu da iyi sürdüren bir varlık olmalı. Nefs hep olacak ve bu yolculuk iyi anlaşılmalı. Aslında nefs insanın varlık sebebidir. İnsanın imtihanının tam kendisi nefsidir. İnsanı öteki pencereye ve kemale götüren bu yolculuğu anlamak için ilk önce bu durumun bilincinde olmak gerekir.
DOĞRU İNSAN, BENLİKLERDEN SIYRILMIŞ
BİR HAKİKAT YOLCUSUDUR
**Bu yolculuğun farkında olan kâmil insan kimdir?
-Bu soruya yanıt vermeden önce doğru insan tanımını belirlememiz gerekir. Doğru insan, benliklerden sıyrılmış bir hakikat yolcusudur. Bu hususu 4 kavram üzerinden anlayabiliriz. Bunlar: arayış, hakikat, nefs ve ölüm kavramlarıdır. Bunlar kendini sorgulayan insanın en önemli kavramlarıdır. Eğer insan bu kavramları idrak etmeye çalışırsa iyi bir yolculuğa girmiş demektir. Bu sorgulama ve yolculuk aslında kaygılı bir insan modelini de ortaya çıkarır. Kaygılı insan derdi olan insandır. Eskilerde bir tasavvuf duası varmış, “Allah derdini eksik etmesin, dermanı kendinde olsun.” derlermiş. Bugün ne yazık ki dertlerimiz süfli hale geldi. Fakat buradaki dert, ulvi bir derttir. Egoyu tatmin edecek dertler, gerçek dert değildir. Derdi olan insan, yolda olan insan demektir. Hayatı sorgulamak, ölümü düşünmek, tabiatı iyi okumak bu yolculuğun adımlarıdır. Kâmil insan ise tüm bunların farkında olan insandır. Hz. Mevlâna Mesnevi’de kamışın ney olma yolculuğunu aktarır. Bu yolculuk da kemale erme yolculuğudur. Havf ve reca arasında yani ümit ve korku arasında denge kuran insan kâmil insandır.
**Arayışta olan bir insanı nasıl tanırız?
-Arayış içinde olan bir insanı ancak arayışta olan bir başka insan, bir yolcu bilir. Elbette aynı yolun yolcuları birbirini tanıyabilir. Ortak dertler, ortak kaygılar insanları aynı yola iter. Bu yolda kişinin yaşam kalitesi de artar. Arayışta olan bir insanın yaşamının tadı ve manası artacağı için yaşam kalitesi de artar. Yaşamdan tat ve mana bulan insanın yüzünde sürekli tebessüm vardır. Mutludur o insan. Belki cebinde parası yoktur, lüks imkânları yoktur ama mutludur. Bu insan yaşamanın ve hayatın farkındadır. Bu yüzden tadını alıyordur hayatın.
HERKES BU YOLUN İÇİNDEDİR
AMA HERKES FARKINDA OLMAYABİLİR
**Bu yolculuğa çıkmak isteyen bir kimse ne yapmalı?
- Bu yola çıkmak için kimse gözlemlemeli, sorgulamalı, okumalı, dinlemeli, ve tekrar sorular sormalıdır. Bu kimseye bir yol arkadaşı olarak Necip Fazıl’ın “Aynadaki Yalan” eserini önerebiliriz. Bu yola çıkmak isteyen bir kimse olarak kim olduğunu sorar Necip Fazıl bu eserde … Öte yandan, insan insanın aynasıdır, mayasıdır. Yani başka bir kimse de yardımcı olabilir bu kimseye. İnsan zaten doğumundan vefatına kadar bir kemal yolculuğu içinde görürse kendini insan olabilir. Esasen bu yolculuğun bir ucu eşref-i mahlukat diğer ucu esfele safilin olmaktır. İnsan ya aşağıların aşağılarına iner ya da en yüceye çıkar. Bu insanın elindedir. İnsan zaten bu iki taraf arasında gidip gelen bir yolcudur. Herkes bu yolun içindedir ama herkes farkında olmayabilir. İnsan doğduğunda tam ortadadır. Yaşadığı hayat nereye gideceğini belirler. Bu durum tasavvuf dünyasında da yer bulur. Nitekim Mevlevilikte insanın doğduğundaki ağlayışı ebedi ruh âleminden sonlu dünyaya gelişine bağlanır. Bu yüzden ölüm düğün günü olarak tabir edilir. Şeb-i arus bu manaya gelir. Ağlayarak gelinen diyardan düğün günü diye sevinerek ayrılmak kemale giden yolculuğun manasını bizlere anlatır.
**Bu arayışta kişiye gerekli olan şeyler nelerdir?
-Evvela, insanın bir fikir sancısı olmalıdır. İnsanın bir derdi olmalı dediğimiz şey esasen bir fikir sahibi olmasıdır. Bu arayış bir fikir sancısı ile başlar. Örneğin geçenlerde bir yerde çay içerken gözlemlediğim bir hadise oldu. Birbirini çok az tanıyan insanlar bir araya gelmiş ve fikirsiz konuşmalar içindeydiler. Bir konu olmadan, bir fikir olmadan yapılan konuşmalar dolu olmaz. O an Necip Fazıl’ın şu ifadesi aklıma geldi: “Lâfımın dostusunuz, çilemin yabancısı, yok mudur, sizin köyde, çeken fikir sancısı?” Bizim de bugün çile yabancılığı sorunumuz var. Çağımızın fikirsizlik problemi var. Bu arayışta bize gerekli olan şeylerin başında çile ve fikir gelir. Bu arayışa giren ve bu yolda fikir sancısı çekmişlerin yanında olmamız da gerekir. İnsanın kemale giden yolculuğu aslında şu minvalde olur: metadan metafiziğe doğru gider. Metafiziksiz metaların dünyevi olduğu aşikârdır. Dolayısıyla insanın arayışı da bu yönde olmalı. Günümüzde ötelerin ötesinden az haberdarız, belki de hiç haberdar değiliz. Turgut Uyar’ın “Göğe Bakma Durağı” şiiri vardır. Mesela şimdi bir yolculuğa çıkmak isteyen kişi kafasını dünyadan kaldırıp da bulutlara bakabiliyor mu? Yarım saat bulutları izleyen bir kimse tasavvur edemiyoruz. Yolculuk ve arayış aslında böyle bir şey. Yolculuk zihinde başlar. İlla bir yerden bir yere gitmeye gerek yok. Nazariye ile olan bir yolculuktan bahsediyoruz.
BİR ARAYIŞ İÇİNDE ÖLÜRSENİZ, ÖLMÜŞ OLMAZSINIZ
**Yunus Emre’nin de şiirlerinde bu konuyla ilişkili ifadelere rastlamak mümkün. Bu mesajları nasıl anlamalıyız?
Evet, Yunus Emre şiirlerinde bu konuya ışık tutar. Nitekim “Beni bende demem bende değilim. Bir ben vardır bende benden içeri”, “Ölür ise ten ölür. Canlar ölesi değil. Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez.” , “Yunus öldü diye salâ verirler, Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez.” ifadeleri ve başka birçok ifade hep bu konu ile alakalıdır. Öyle ki insanın görüntüsünün ardında başka bir dünya vardır. Yunus Emre aslında bize diyor ki bir hakikat arayışınız yoksa sizi diğer hayvanattan ayıran bir şey olmadan ölürsünüz. Ama bir arayış içinde ölürseniz aslında ölmüş olmazsınız. Arayış içinde olan insan öldüğünde aradığına kavuşur. Ölmeden önce ölünüz ilahi düsturunu da bu şekilde anlayabiliriz. Kemale eren insan dünyada bıraktığı eserler ile bedenen ölmüş olsa da mana aleminde sonsuza kadar yaşayabilir. “Kâmil odur ki; koya dünyada bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser.” sözü de bundandır. Bu eser illa ki bir maddi yapıt olmayabilir. Öyle ki kalbe işleyen bir söz dahi bir eserdir.
ÖTEKİ İNSANI EDEBİYAT VE YAZIN İLE YAKALARIZ.
**O halde herkesin bu arayışın farkına varmasını dileyelim. Son olarak ise şunu sormak istiyorum: edebiyat dünyası bu arayışa ne gibi etkiler ve katkılar sunar?
-Elbette arayışta olan insan ne aradığını bilirse, hayatın her alanından alması gereken bir şey olduğunu bilir. Edebiyat ve yazın dünyası ise bu alanların en esas olanlarındandır. Nitekim bizim külliyat dediğimiz elimizdeki bunca kaynak, eser ve bu yazılar olmasaydı düşünce dünyamız bu denli gelişemezdi. Bahsettiğimiz fikir sancısı edebiyatın özü, edebiyat ve yazın da fikir yolculuklarının ışık tutanıdır. Bu husus aynı zamanda ilahi bir emirdir de. İlk inen ayette bize “oku” der Rabbimiz sonra da Kalem Suresi’nde yazmaya işaret eder. Yazmak ve okumak insanın en yüce eylemidir. Bunların hakikat yolculuğundaki kutsallığı asla yadsınamaz. Bu yolculukta ve arayışta mesele önce ötelerin ötesini düşünmektir. Bugünleri de ötelere yazarak taşırız. Öteleri, öteki insanı edebiyat ve yazın ile yakalarız.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.